İkiye On Kala / Üzgünüm,bu defa pek hoş değil konu
-Defne-
Şu son zamanlarda anladığım en önemli şeylerden biri de yalnızlıktan bilhassa da mutsuzluktan ölünmediğiydi.Senelerdir özenle,hayallerimle birleştirdiğim hayat denilen bina altına beni de alarak yıkılıyordu.Canım yanıyor ama sesimi dahi çıkartamıyordum.Çünkü biliyordum ki söylediklerimi sadece ben duyacaktım ve bu canımı daha da acıtacaktı.Ben belki de ruhuma dolanan yalnızlık ile yaşayıp,ölmeyi hak ediyordum.
Sessiz bir günün ortasındaydım,o kadar sessizdi ki bu sessizlik beni fazlasıyla sinir etmeye başlamıştı.Tüm gün oturup geçmişimi düşünmek cidden bana hiç iyi gelmiyordu.Bu yüzden de izin günlerimden nefret ediyordum.Acılarım ve geçmişim dolup taşmış bir bulut gibi üzerime yağıyor ve bu da beni daha çok yıpratıyordu.Dışarıya çıkmaya karar verdim en sonunda,kafamdaki düşüncelerde boğulmaktansa biraz hava almak en iyi çözüm yoluydu.Ceketimi alıp kendimi dışarı attım.Kapıdan çıkıp eşya taşıyan,üniformalı adamlara rastladım.Anlaşılan yan villaya birisi taşınıyordu,benim ömür boyu aldığım maaşla dahi alamayacağım villa.Hangi akılla böyle bir mahallenin içine yapmışlar orası merak konusu.Geçen seneki sahipleri kendini beğenmiş ve oldukça ukalaydı.Sadece birkaç şikayet için görmüştüm yüzlerini.Gece yarısı hoparlörle son ses müzik dinlemek ister istemez rahatsız olmama sebebiyet veriyordu.İnsanlarla aramda çok sıcak bir bağ olduğunu söyleyemem.Zaten hepsinin gözlerini ego bürümüş.Herkes mükemmel,herkes kusursuz.Bir Allah'ın kulu da gelip ben hata yaptım diyemiyor.Özür dilemek bile gurur meselesi olmuş.
Sevgi'lerin evinin önüne vardığımda soğuktan kabuk bağlamış ellerimi sürtüp ısıtmaya çalıştım önce,zile bastığım an fazlasıyla hızlıca açılmıştı kapı.Yüzündeki ifade ben çok mutluyum diye bağırırken içimi koca bir merak sardı.Uzun zamandır bu kadar mutlu görmemiştim onu.Daha botumu çıkarmaya uğraşırken dirseğimden tuttuğu gibi içeri aldı beni.
"Çok önemli bir şey oldu."
Beremi çıkartıp askıya asarken gülümseyerek Sevgi'ye döndüm.Piyango falan çıkmış herhalde ya da ben on yıllık arkadaşımı tanıdığımı zannediyorum.
"E anladık onu."
"Sizin apartmanın yanındaki disney şatosuna birileri taşınıyor!"
Beklediğim gibi bir cevap alamayınca gülümseyen yüzüm her zamanki halini aldı,
"Gördüm,biliyorum.Of,ne güzel bomboştu orası ya.Kafa dinliyordum adam gibi."
"Off,sen biraz salaklaştın galiba Defne.Bir adam gördüm,senin odan kadar bir arabadan indi kızım.Sonra da o eve girdi.İlk güzel haberim,o ev de yüzde doksan o adam oturuyor!Öbür çoook güzel haberim,zengin koca buldun!"
"Tespitinizden dolayı teşekkür ederim Sevgi hanım da benim evlilikten çok uzak olduğumu bilen senin bana gelip bunu demesi biraz saçma değil mi kuzum?İkincisi de bizim o adamla karı koca olabilmemiz için ancak kırmızı kar yağması falan gerek.Ulan biz daha şurdan şuraya gitmek için taksiye para veremiyoruz,adamın ailesinde her kişiye özel şöfor var."
"Tarkan hayranı ile evlendi ya.Bak bence sizinde şansınız var."
"Doğmamış çocuğa don biçiyorsun Sevgi.Bir soluklansan,rahatlasan?Hı,ne dersin?"
"Iyy,Allah'ın ruhsuzu..Şu arkadaşa azıcık mutluluğu hor görüyorsun değil mi?"
Gülümseyerek geçtik salona.Acılarımı az da olsa ört pas etmeye çalışyordum insanların yanında.Bunun beni güçlü yapmasını istemekten başka bir şey gelmiyor elimden,çünkü güçlü insanlar acılarla baş edebilir.Acılar unutulabilir.Acılara alışılmaz,unutulur.İçimdeki umut ettiğim hisleri yalanlayan çocuğu susturmaya çalışıp,yine sahte mimiklerle gülümsemeye başladım.Herşey bitti dediğinizde yeni bir hayat başlar demişler,benim hayatımın başladığı yerde hikayem bitiyordu sanırım.
***
Dümdüz bir yolda yürüyorum,sonu gözükmüyor.Hava her ne kadar karanlık olsa da gökyüzünü aydınlatmaya yıldızlar yetiyor.Sanki evrenin tüm yıldızları benim için gökyüzüne doluşmuş da bana gülümsüyorlar.Üstümde açık toz pembe renginde uzun bir elbise var.Etekleri yere sürtüşüyor.Sağ tarafımda dilek balonları uçuşuyor,kendimi sonsuz bir masalda buluyorum sanki.Tek kahramanı benmişim gibi,neden burada olduğumu sormuyorum kendime.Bazen sadece anı yaşamak gerekiyor.Hemen arkamı döndüğümde beni karşılayan küçük,beyaz bir masa oluyor.Masanın üstünde sütlü,beyaz,bitter çikolatalar boy gösterirken onlardan çok daha fazla göze çarpan kırmızı elmalar hemen çikolataların solunda duruyor.Ortada ise pudra şekeri ile sunulan çilekler.Tek sorun masada iki sandalye olması.Masaya ilerliyorum,daha yakından incelemeye başladığımda arkamdan gelen sesle irkiliyorum.
"Beni bekle kızıl prenses."
yüzümdeki gülümseme ile arkama dönecekken kulaklarıma dolan manyetik sesle duraksıyorum.Çok geçmeden beni karşılayan şey ise sayın çalar saatim oluyor.Her ne kadar alarma sinirlensem de güne her zamankinden mutlu uyanıyorum.Rüyayı silinmemek üzere aklıma kazıdığımda yataktan kalkıyorum salakça bir tebessümle.
***
Rüya falan derken baya geç kaldım.Çizmelerimi ayağıma yamuk yumuk geçirirken yine ayağıma vuracakları gerçeğiyle yüzümü buruşturup,merdivenlere bir ton beddua ettikten sonra havanın akşam üstü gibi karanlık olmasını da günün kötülükleri listesine yerleştiriyorum.Bir atlet azmiyle koşmaya başlıyorum.Ta ki pek de sert olmayan bir şeye çarpana dek.Gözlerimi kaldırıp baktığımda çarptığımın bir insan olduğunu anlayıp bakamadan yanımdan geçip gidiyor.Burnuma dolan kokuyu tarif etmem imkansız sanki,öyle güzel ki.Arkamı döndüğümdeyse arkası dönük esmer bir adam karşılıyor beni.Telefonda konuştuklarına ister istemez kulak misafiri oluyorum,
"Bekle beni prenses"
♣♣♣
Sınır,
15 vote,15 yorum