Bölüm 2

74 17 13
                                    

Mert anlaştığımız gibi elindeki tepsiyi Parmaksız'ın üzerine döktü. Sürekli özür diliyor tepsideki bezle Parmaksız'ın üzerini silmeye çalışıyordu. Tam o esnada Kuzey ile Levent ayağa kalkıp çıkışa doğru koşmaya başladılar. Levent koşarken bir anlığına durdu ve adamların birkaç adım önündeki masayı üzerlerine devirdi bu onlara birkaç dakika kazandırırdı. Korkudan ellerim terlemeye başlamıştı aynı zamanda da titriyordum. Lütfen yakalanmasınlar, lütfen, lütfen lütfen...

''Buradalar, yakalayın!'' Parmaksız adeta gürledi. Yanındaki iki adam yerdeki masanın etrafından dolanarak peşlerinden koşmaya başladı. Mert ise hala Parmaksız'ın üstünü silmeye çalışıyordu. En sonunda Parmaksız Mert'i omuzlarından tutarak kenara itti. Birkaç adım attıktan sonra yerdeki masaya tekme geçirerek küfür etti ardından girişe doğru koşmaya başladı.

Kafedekiler olanları anlamaya çalışıyordu. Herkes susmuş bir şekilde girişe bakıyordu. Bir süre öylece olduğum yerde kalakaldım. Kımıldayamıyordum. Eğer kımıldarsam üzerimdeki görünmezlik pelerini yere düşecek ve Parmaksız geri gelecek gibi hissediyordum. Omzuma değen elle irkilip ayağa fırladım. Gelen Lydia'ydı. Ateş'in ve masasındaki arkadaşlarının gözlerini üzerimde hissediyordum. O sarışın kızın bile şu an bana bakıyor olması muhtemeldi. Dikkat çekici bir şekilde ayağa kalkmıştım. Lydia'ya baktım. Yüzü bembeyazdı. Sanırım titriyordu.

''Defne gitmişlermidir? Buradan çıkmamız lazım. Ya aşağıdalarsa? Arabamız da yok.''

''Kuzeyle Kerem'' dudaklarımdan sadece onların isimleri dökülebildi. Nasıl kurtulacaklardı. Ya onları öldürürlerse.

''Defne, buradan çıkmamız lazım. Acil gitmeliyiz. Hadi.'' Lydia'nın birkaç adım kolumdan tutup beni çekiştirmesine izin verdim. Sonra durdum.

''Nereye gideceğiz? Arabamız bile yok.''

''Taksiye binelim.''

''Ne derece güvenli? Ya bir tuzaksa ve şoför onların adamıysa.''

''Bilmiyorum ama buradan çıkmalıyız.'' Sesi giderek kısılmıştı ve kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu. Bense kilitlenip kalmıştım. Kımıldamamak için direniyordum.

''Defne, ne oluyor? Bir problem mi var?''

Defne... Adım hiçbir zaman kulağıma bu kadar güzel gelmemişti. O günden beri ilk defa adımı onun sesinden duyuyordum ama tek bir farkla. Tek bir harf farkla. Artık Defnem demiyordu. Defne... Onun için artık sadece Defnemiydim?

''Ateş.'' Lydia şaşkın bir ifadeyle Ateş'in gözlerine bakıyordu.

''Yardım edebileceğim bir şey var mı? Ne oluyor.'' Ateş'in kelimeleri bu sefer bana değil Lydia'yaydı.

''Araban var mı?''

''Var.''

''Harika. Bizi acil buradan götürmen lazım.''

''Tamam. Hemen çıkalım o zaman.''

Ne ara aşağı indik, ne ara arabaya bindik hiçbirini doğru düzgün hatırlamıyorum. En son hatırladığım Lydia'nın beni gene çekiştirmesiydi. Ben ne zaman arabaya binmiştim de ön koltuğa, Ateş'in yanına oturmuştum.

''Ateş hızlı. Hızlı ol. '' Lydia arkadan Ateş'in omzunu sarsıp duruyordu.

''Lydia sakin ol. Çekme, kaza yapacağız.''

''Tamam ama hızlı, hadi.'' Lydia Ateş'in omzunu bırakmıştı.

Nutkum tutulmuştu. Acil durumlarda böyle kilitlenip kalan biri değilimdir aslında. Heyecanlanırım, korkarım ama aynı zamanda da mantıklı hareket ederim. Bu sefer ise mantığım tamamen devre dışı kalmıştı. Nedeni ise yan koltuğumda oturuyordu.

BİTMEYEN PROJEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin