Ruhumda hissettiğim acı ve zihnimde dolaşan ağır hüzünler karşısında ne yapacağımı şaşırmış durumdayım...
Öyle anlar oluyordu ki düşündüğüm en küçük şeyde kendimi öldürmek istiyor, hayatla olan bağımı koparmak istiyordum. Yine öyle anlar oluyordu ki ölmek yerine babama verdiğim sözü tutmak için onun bende gördüğü güçlü halime bürünerek dünyaları yakıp geçmek...
Huzur... Uzun yıllardır bana, bize, uğramayan bir kavram...
Şu anda ne pahasına olursa olsun bir damla huzur için neler vermezdim. Uyandığımda huzurlu uyanmak için, mutlu kalkmak, ailemle birlikte o mükemmel huzurlu anları yaşamak için... Her şeyi yapardım, her şeyi...Zihnimdeki bu bulanık anlardan, düşüncelerden kurtularak, yaslandığım yataktan doğruldum ve akmakta zorlanan göz yaşlarımı silerek sırt çantamdan giyecek bir şeyler çıkarttım. Bir haftadır aynı kıyafetlerin içindeydim, hem kokmuştum hemde artık çamur ve kandan arınmak istiyordum. Sıcak bir duş uzun bir aradan sonra çok iyi gelebilirdi. Acılarımı unutturmasada hafifletebilirdi belki. Komodinin üstündeki saate baktığımda gece ikiyi gösteriyordu. Otele 21:30 civarında gelmiştim, bu demek oluyor ki yaklaşık altı saattir ağlıyordum. Bunu artık akmayan gözyaşlarımdan da anlamalıydım.
Sırt çantam o kadar doluydu ki en alttaki kıyafetlerimi alabilmek için neredeyse tüm çantayı yatağın üzerine boşaltmak zorunda kalmıştım. Sonunda ortaya çıkan kıyafetlerime hüzünlü bir gülümseme gönderim. Geri kalan eşyaları çantama koyma gereği duymadan kıyafetlerimi alarak banyoya yöneldim. Banyoya girdiğimde ilk başta gözlerim temiz havlu aradı. Sonunda bulduğumda, koydukları dolaptan çıkartarak kapının arakasına astım.
Aynaya bakmak istemiyordum. Bunun için her yolu denedim ama maalesef bu sonu daha fazla erteleyemedim. Kendimi aynada görmemle, yüzümü küvete çevirmem bir oldu. O kadar korkunç görünüyordum ki, bu ben miyim diye düşünmeden edemedim. Korka korka tekrar aynaya döndüğümde yüzümü incelemeye başladım. Gözlerim ağlamaktan ve uykusuzluktan kanlanmış ve de çökük görünüyordu. Gözlerim öyle bir kanlanmıştı ki, sanki her ne olursa olsun parlayan, maviyle yeşil arasında gelip giden gözler değildi. Artık her tarafı kırmızı olan gözlerimin, mavi ve yeşil rengini koyu bir lacivert almıştı.
Yanaklarım kurumuş, bazı yerlerinde çizikler oluşmuştu. Kaşım yarılmış gibi dursa da sadece bana ait olmayan birinin kanı vardı. Ellerimde olduğu gibi yüzümde kurumuş çamur içindeydi. Ağlarken farkında olmadan, kurumuş olan yerleri ıslatmıştım. Gerçek anlamda berbat ötesi görünüyordum. İşte şimdi çok net anlayabiliyordum insanların bana neden uzaylıymışım gibi baktıklarını. Daha fazla aynaya bakmayacağıma kanaat getirdiğimde üstümdeki her şeyden kurtularak küvetin içine girdim. Suyu ayarladıktan sonra duş başlığını duvara sabitleyerek üstümdeki çamur ve kandan, kendimi yırtarcasına arındırmaya çalıştım. Tahminimce yarım saat sonra ne saçımda ne de vücudumda, hiç bir şekilde kan ve çamur kalmamıştı. Son bir kez saçımı duşta bulunan şampuanla yıkayıp, suyu kapatmadan küvetten çıktım. Küvetin tıpasını taktıktan sonra dolmasını bekledim.
Küvet dolduktan sonra üzerinde, küvet köpüğü yazan şişeyi biraz boşalttım. Elimle köpüklenmesini sağlayıp, soğuktan titremeye başlayan bedenimi küvetin içine bıraktım. Kısa bir süreliğine elimde olmadan düşünmediğim şeyler tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Elimle, kafam dağılsın diye, köpüklerle oynamak işe yaramıyordu. Annem yoktu. Babam yoktu. Kardeşim yoktu. Yalnızdım. Ve hayata devam etmeliydim.
Ben Mevsim Anka Saygıner babama verdiğim sözü yerine getirmek için gece gündüz çalışacak ve ne pahasına olursa olsun o sözü tutup mimar olacaktım.
Peki mimar olana kadar para konusu ne olacak? Ya ülke konusu? Nerede yaşayacaktım? Hangi ülkede? Hangi şehirde? Tanıdığım insanlar var mıydı? Tanıdık birilerine ihtiyacım var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OSNAVLI
Teen FictionBabasına verdiği sözü tutmak için her şeyi yapan bir kız. Mevsim Anka Saygıner. Gerçek aşkı bulur ve babasına verdiği sözle gerçek aşkının arasında kalırsa ve bunun üzerine de öldüğünü düşündüğü ama aramaktan bir ana bile vazgeçmediği kardeşinin iha...