YENİ ÖĞRENCİ(2)

54 2 0
                                    


"Ha?" Verdiği tepkiye gülmek istesem de ifademden taviz vermedim. Yaptığım şeyi anlayan tek kişi Faruk Bey olmalıydı. "Bir dediğimi ikinciye tekrarlamam Durukan. O yüzden ilk seferinde anlarsan iyi edersin." Kurduğum cümle sonrasında derin bir nefes aldım. Konuşmayı seven birisi değildim. Daha çok az ve öz olmak tercihlerimin arasındaydı. "Belki de beceremiyorsundur." Sus, dedim kafamın içinde ki sese. Sus. Bu benim hayata karşı aldığım tedbirdi. Mesleğim sayesinde üzerime yapışan ufak bir savunma tarzı. Uzun zamandır böyleydim. Her zaman, her olaya karşı tedbirli ve savunmaya hazır. Sanırım böyle paranoyakça yaşamama sebep olan insana bir teşekkür borçluydum ki bu bana mesleğimi kazandırmıştı. Küçüklüğümden bu yana içimde barındırıp , her gün ellerimle beslediğim kendini savunma hissi artık bir gün dayanamamış ve patlak vermişti. Bir gün bile durmamış çalışmıştım, zaten doğduğum zamandan bu yana yaşadıklarım bana oldukça yardımcı olmuştu. Bazen zorlanmış, pes etme derecelerine gelerek beyaz bayrağımı hazır hale bile getirmiştim. Lakin vazgeçmemek için elimde sağlam gerekçeler vardı. Kalbime dokunan gerekçeler.

"Vazgeç." Hayır vazgeçmeyeceğim.

Benim gibi "Ya özgür ol, ya da öl!" felsefesine dayanan bir insanın düşüncelerinin içinde sıkışıp kalmış olması hayatın hiçbir zaman adil olmadığını yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Düşüncelerim arasında sıkışıp kalmıştım ve kendi mabedimde kesinlikle özgürlük istiyordum. Herkesin sınırları vardı ki benimkiler çoktan kendine fazlasıyla büyük gelen bir kalıptaydılar. Yaşadıklarımın bana özel olmadığını biliyordum. Yedi milyon insanın içinde beni de bulmuştu sadece. Tek olmadığımı kendime defalarca kez hatırlatarak içimi rahatlatma çabalarım görülmeye değerdi. Böyle bir şeyin beni rahatlatması bencillik olarak da yorumlanabilecek şekilde geniş bir düşünceydi. Evet, belki bencildim ama ruhumu değiştiremezdim. Daha iyisini istemiştim, benden çok daha kötüleri varken. Beynim düşüncelerin akınına uğramışken baş ağrısının birazdan, hafif rüzgarlar eşliğinde teşrif edeceğini tahmin edebiliyordum. Düşüncelerimi sanki kafamdan atabilecekmiş gibi başımı hızla iki yana salladım. Daha sonra Oğuz'un endişeli sesi ilişti kulaklarıma. "Dolunay iyi misin? Betin benzin attı." Bunları artık kabullenmiştim. Buna alışmak da diyebilirdik çünkü zaman unutturmuyordu sadece alışıyordunuz. Bütün düşünceler beynime üşüştüğünde üzerimde ki etkisini oldukça belli ediyordu. "İyiyim" diyerek net bir cevap verdim. Biraz karmaşıktım belki, önceleri ilgiyi severdim. Ta ki bu bana acizlik gibi gelene kadar.

Herkesin ilgisini üzerinde istemek acizlikti.

Ben eğer ben istersem iyi olurdum. Başkalarından iltifatlar alarak kendimi iyi hissetmeme gerek yoktu. Ya da düştüysem kendim kalkardım, birinin koşup kollarıma yapışması istediklerim listesinde ki sonlarda olan yerini uzun zamandır koruyordu. Bu yüzden hasta olmayı sevmezdim. Halsizliği, üzerime kara bulut gibi çöken kırgınlığı kısacası beni zayıf düşürecek olan her şey. Bunların hiçbirin hayatımda yeri yoktu. Beni zayıf düşürecek hiçbir şeyin hayatımda yeri yoktu. Şimdiye kadar her zaman daha iyisini istemiştim, uğrunda bir şeyler feda etmek zorunda kalsam bile. "Durukan beni takip et." Beklemeye gerek olduğu sanmıyordum. Ya da durun, şurada ki belirsizlik ifadesini silip atalım. Beklemeye gerek yoktu. Hemen derslere başlamalıydık. Görevden önce onu bir yoklamalıydım zira bu seferde elim boş dönmeye niyetim yoktu. İlkinde gerçekleştiremediğimiz bu başarısız görevin son derece başarılı olan mimarı Tolga'ydı. Asıl adamımız Mustafa Gencay, Gencay Holdinglerinin başarıdan başarıya koşan sahibi. Kendisi görünürde oldukça başarılı olan bir inşaat mühendisi tabi tüm bu gösterişin altında yatan pis işler ise muamma. Uzun süre peşinde olduğumuz Gencaylar geçenlerde bize onları mimlemek için oldukça güzel bir fırsat verdiler. Şimdiye kadar yaptığı uyuşturucu teslimatlarının en büyüğünü gerçekleştirecek olan başarılı iş adamımız(!) teslimatın yapılacağı mekana teşrif edecekti. Yaptığımız planlar öncülüğünde hem oldukça fazla bir miktarda uyuşturucuyu ele geçirecek hem de Mustafa Gencay'ı alt edecektik. İşin tuhaf yanı Mustafa Gencay'ın sağ kolu kadındı. Ben kadını oyalamayacağım için ki ben direk işini bitirme taraftarıydım, bu görevi Tolga'ya vermiştik. Bende başrolü oynuyordum. Mustafa Gencay'ı etkileyecek ve ilaçla onu etkisiz hala getirecektim. Zaten kendisi korumalardan katiyen ayrı gezmediği için halletmem gereken kişi sayısı yadırganmayacak kadar vardı. Her şey yolunda giderken işler bir anda karışmıştı. Tolga yapacakları arasında en kolay olanını beceremeyerek kulaklığını saklayamamış kadında bunu görmüştü. Gencay'ın yardımcısı o an ortalığı birbirine katsa daha iyiydi sanırım. Tolga'ya hiçbir şey belli etmeden Gencay'ın içeride yani benim yanımda ki adamlarında birine haber vermişti. Altı-yedi korumanın birden üzerime çullanması sonucu zorlansam da hazırlıklıydım. Ucuz atlattığım birkaç hayati tehlike vardı lakin bunlar her zaman oluyordu. Maalesef daha uyuşturucuyu teslim alacak kişiler gelmeden çatışma gerçekleşmişti. Bu yüzden Mustafa Gencay ben ona ilacı yapamadan olay yerini terk etmişti. Uyuşturucularla beraber. Korumaların hepsinin hallettiğimi düşünürken ensemden hissettiğim silahın soğuk metali en büyük kanıtlarındandı. Uyandığımda klasik bir kaçırılma tablosuyla karşı karşıya kalmıştım ama pek etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Yaşam tarzımdan olsa gerek ki kesinlikle öyle, başıma gelen kaçıncı kaçırılma vakasıydı hatırlamamakla beraber artık sıkılmıştım da. Ben olsam bana saldırıp izbandut gibi kaç adamımı yere seren kızdan direk kurtulurdum. Tabi adamların düşünce tarzının benimle aynı olmaması büyük bir lütuftu. Yoksa şimdiye kadar birkaç kez ölmüş olmam gerekiyordu. Neyse ki çok fazla hasar almadan oradan da kurtulmuştum. Tabi kolumda ki boydan boya olan kesiği, dudağımda ki ve kaşımda ki patlağı göz ardı edersek.

AYKIRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin