Hayatımız bazen talihsizliklerle doludur. Kimi zaman en ufak şeyde olur olmadık zamanda boktan sebeplere ağlarız ,oysaki tek neden lanet bir çocuğun teki bizi reddetmiştir ve tek önemsediğimiz başkalarının tenlerinde kendimizi avutma cabasıdır .
Keşke hayatım bu kadar basit olsaydı...
Eğer sizde kaybedenler değil kaybedilmişlerden iseniz , hoşgeldiniz.
♠
Berbat ve ergenliğimin boktanlığını dibine kadar yaşamış bir dönem geçirmiştim. Tabi o zamanlar her şey daha ağır ve cazip geliyordu. Bir tür hormon patlaması yaşıyordum. Annem ,ne kadar bu kelimeyi kullanmak istemesem de, para için kendini sürekli başka bedenlere satan bir kadındı. O zamanlar hormonlunun teki olduğum için tam bir "annemle anlaşamıyoruz moruk hep kavga ediyoruz" modunda bir gençtim. Annemi durdurmayı başaramayınca çareyi evden kaçmakla buldum. Zaten beni yıllardır umursadığı söylenemezdi.
Ne kadar sıradan...
Babama gelecek olursak... Yüzünü bile bilmiyorum. Küçükken annemin basit bir parçaymışım gibi sırtıma indirdiği acı darbeleriyle söylediği "sen bir hataydın" kelimelerini hatırlıyorum.
Başlı başına bir hataydım yani.
Fakat bilmiyordu dilinin daha acı verici bir darbe olduğunu...
Busan'dan Seul'e üç kuruşluk paramla ucuz hikayeli aksiyon filmlerini andıran kaçışımla yeni hayatıma adım atmış oldum . Başta çok zorlanmıştım,buraya alışık değildim. İlk dönemleri sokaklarda ve kuytu köşelerde yatarak geçirmiştim. Sonra hayatımı değiştiren o yeri buldum.
"BS&T Club" ü...
Sıradan bir bardı burası. Tanrı'nın bana dalga geçerek de olsa yüzüme güldüğü bir andı. Şans ilk defa yüzüme gülmüştü . Çaresizce girdiğim mekanda o bana yardım eli uzatmıştı;
Kim Seokjin...Halime acımış olmalı ki bana barda çalışmam için iş teklif etmişti. Hem mekanın sahibi hemde aktör olduğunu öğrenmiştim. Tabi ki de teklifini kabul ettim ve bana çok büyük yardımları dokundu . Bana bir ev ,sıcak bir yuva, giyecek , para ve en önemlisi değer vermişti.
Zamanla onunla dost olmuştuk. Benden büyük olmasına rağmen bazı zamanlar ona benim ağabeylik ettiğim zamanlar oluyordu. O benim hayatımın şansıydı, ona minnet borçluyum.
Sürekli bana ne kadar yakışıklı göründüğümden ve birlikte iş yaparsak önümün çok açık olduğunu söylüyordu. Başlarda ciddiye almamıştım fakat ilerleyen zamanlarda barda dikkat çekmem üzerine Seokjin beni himayesi altına almış, korumuştu.
Bana aktörlüğü öğretmişti. Onun sayesinde kendi ayaklarımın üzerinde durmayı başarmış ve ünlü bir aktör olmuştum. Zamanla evim, arabam , lüksüm çoğalmış ; muhtaçlığım azalmıştı. Kısacası Kim Seokjin beni yeniden inşaa ederek başyapıt hâline getirmiş ve her şeyim olmuştu. Daha sonra bir şey oldu,kader bana bir melek gönderdi.
Park Jimin'i...
Röportaj yapmak için çağrıldığım bir programda görmüştüm onu. Işıl ışıl tüm masumiyeti ile parıldıyor, oradan oraya koşuşturuyordu. Melek kelimesinin karşılığıydı. Güneş gibi parıldayan sarı saçları, beyaz teni, heyecanla bakan gözleri ve dolgun dudaklarıyla tam bir güzellik abidesiydi. Zamanla onunla sık sık görüşmeye başlamıştık ve birbirimize karşı ilgimiz günler ilerledikçe artıyordu. Fakat onunkinin duygusal bir ilgi olduğunu görememiştim. Çünkü ben sevilmeyi bilmiyordum...
Tam bir pisliktim. Aklım sadece bel altına çalışıyordu bu yüzden zihnimde biriken kirli düşüncelere lanet ettim.
Çünkü o hayallerimin ötesindeydi. Utanmıştım. O bu kadar temizken zihnimle onu nasıl kire buladığıma utanmıştım. Dokunmaya kıyamacağım kadar masumdu.Yağmurlu bir günde sırılsıklam bir halde kapıma dayanıp dudağıma yapıştığı an her şey gitti,zihnim tüm kötülüklerden arındı sanki .
Yine de hâlâ ona dokunmaya korkuyordum.
Bilmiyordu ki aslında bir bok çukurundan buralara geldiğimi.
İlk birlikte oluşumuzda o kadar korkmuştum ki , sanki ilk defa yapıyor gibi ellerim titriyor, her şeyi mahvederim düşüncesi ile kendimi yiyip bitiyordum. Çünkü o tertemiz ruhunu siyaha boyamak istemiyordum . Fakat o her şeyi unutturacak gülümsemesi ile sürekli bana bakmış, beni rahatlamıştı. Artık biz "bir"olmuştuk.Aylar geçmişti ve artık birlikte yatıp kalkar olmuştuk. Seokjin'den sonra gerçekten değer verdiğim ikinci kişiydi Park Jimin. Ama ortada çok kötü bir gerçek vardı. Evet, onu gerçekten çok seviyordum fakat bu sevgi aşk kavramına ait değildi. Ruhumu arındırdığı için beslediğim sevgi ve koruma içgüdüsüydü. Lanet olsun ki onu kullanıyormuş gibi hissediyordum. Bu gerçek her geçen gün yüzüme daha çok vuruyordu.
Beni hak etmiyordu.
Onu gerçekten hak edebilecek ne yaptım diye düşünüyordum . Dokunmaya bile kıyamadığım insanı nasıl kendimden mahrum bırakabilirdim? Onu zaman geçtikçe tanımıştım ve eğer bu düşüncelerimi öğrenirse yıkılacağını biliyordum , bu yüzden ona hiç bir zaman "gerçek ben" i söyleyemedim. Ben sevmek ne demek bilmiyorum, diyemedim.Benim aksime fazla hassastı. Ben o dönemleri geçeli çok olmuştu.
Ya da ben öyle sanıyordum...
O gece belki de onunla karşılaşmasaydım, asla değişmeyecektim.
İşte bu da benim küllerimden doğuş hikayem