Ozan arkadaşının arabasını ödünç almıştı. Kendisi araba kullanmayı bilmediği için arabayı Eniştem kullanıyordu. Doğal olarak şoför koltuğunda eniştem, yan koltukta babam, arka koltukta da ben, annem ve halam oturuyorduk. Ozan'a yer kalmadığı için taksiyle gelmek zorunda kaldı. Telefonumdan gelen ses ile irkildim, mesaj gelmişti. Ozan'dan... Yağmur'un neden gelmediğini sormuştu. Bende ona sonra anlatacağımı söyledim, yani yazdım. Cam kenarında oturmaya bayılıyordum. Fakat bu sefer annem ile halamın arasında sıkışıp kalmıştım. Ayıptır söylemesi, biraz kilolularda...
Nereye gitiğimizi bilmiyordum. Birden aklıma Yağmur geldi. Tek başına evde ne yapıyordu? En kısa zamanda ne olduğunu öğrenmek zorundaydım...
Sonunda beni sıkan bu yolculuk bitmişti. Arabadan indiğimde karşımda müthiş bir saat kulesi gördüm. Demek ilk durağımız saat kulesiydi. Ozan hâlâ gelmemişti. Tam arayacakken babamla göz göze geldim. Aramaktan vazgeçerek başkasının aramasını bekledim. Babam aradı. Trafiğe takılmış, 1-2 dakikaya burada olurmuş. Babamla göz göze geldiğimde, yurtdışı tatilimin kötü geçeceğini anladım. Belki bundan sonra her işime karışacaktı. Yani Ozan ile olan her işime karışacaktı. Söylediğim gibi ne Ozan ne de ben birbirimiz hakkında, babamın düşündüğü gibi bir şey düşünmemiştik. Birbirimizi kardeş olarak görüyorduk. Ama babam, bir anlık gaflete düşmüştü...
Bu düşüncelerden sıyrıldığımda, Ozan'ın geldiğini farkettim. Off niye aklıma bu düşünceler geldi ki? Umarım gezi boyunca aklıma gelmez...
Saat kulesi, çok eskiymiş. Ama yeni gibi duruyor. Çok güzel bir yapıt.
Saat kulesinden sonra bir kiliseye gittik. Tabii ki biz müslümanız, sadece gezinti amacıyla gitmiştik. Bu ülkede her türlü dine yer vardı. Bu yüzden herkes dinini özgürce yaşayabiliyordu. Burada ezan sesi, çan sesi, boru sesi, ateş... hepsinden görebilirdiniz. Kiliseden sonraki durağımız bir köprüydü. Köprü çok yıpranmış olduğundan dolayı kullanılmasına izin verilmiyormuş. Sadece turistik amaçla bir kaç metreden daha fazla yaklaşamazmışsınız. Köprüden sonra bir sarnıç... İstanbul daki sarnıca benziyordu. Mimarisi felan aynı... Sonra da müslümanlar için olan bir camiye gittik. Namaz vakti olduğu için babam, Eniştem, annem ve halam namaz kılmaya gittiler. Ben ve Ozan normalde namaz kılmazdık. Yine kılmadık. Ozan yanıma geldi ve "Ee Yağmur olayını anlatmayacak mısın?" dedi. Aslında biraz tereddüt ettim. Sonuçta bu benle kardeşim arasında olan bir olaydı. Ama Ozan'ı da kardeşim olarak görüyordum. Hem bana yardım edebilirdi. Bu nedenle anlattım her şeyi. Tam bana bir şey söyleyecekken, bizimkiler geldi. Gezilecek yerler bitmişti. Eve döndük. Kapıyı çaldık, zile bastık fakat kapıyı açan yoktu. Kesin Yağmur yine balkondadır diye düşündüm. Telefonumu çıkarıp aradım. "Efendim?" dedi titrek bir sesle. Korktum... Acaba bir şey mi olmuştu? "Neden kapıyı açmıyorsun? Kapıda bekliyoruz." dedim ve saniyeler sonra kapı açıldı. Yüzünü göstermiyordu. Sanırım ağlamıştı. Ağladığı zaman gözleri ve burnu kızarırdı. Galiba burnu kızarmıştı. İçeriye girdikten sonra, herkes rahat bir şeyler giyinmek için kıyafetlerini değiştirmeye gittiler. Yağmur'da balkona doğru yol almaya başladı. Telefon şifresini öğrenmem için onu takip etmem gerekiyordu, ve takip ettim. Balkona girer girmez cama koştum, o da, arkası cama dönük bir vaziyette sandalyeye oturmuştu. Bu benim için bir fırsattı ve fırsatımı değerlendirdim. Şifresini öğrenmiştim, tek yapmam gereken yemek vaktini beklemekti. Ellerini yıkamak için lavaboya gidecek, telefonunu da masanın üstüne bırakacaktı. Bende her şeyi öğrenecektim.
Annem ile halam mutfağa geçmiş akşam yemeğini hazırlarken canım sıkılmıştı. Ozan ile maruz kaldığımız olaydan sonra pek konuşmuyorduk. Yapabilecek başka bir şey olmadığından dolayı, mutfak işlerine yardım etmeye karar verdim. Zaten pek bildiğim bir şeyde yoktu, en azından birkaç bir şey öğrenirdim. Annem ile halam karışmamamı, masayı hazırlamamı söylediler. İtiraz etmedim. Masa hazırlama işi bittikten sonra oturma odasına geçtim. Babam kur'an okuyor, Eniştem de montunu giyiyordu. Sanırım dışarıya çıkacaktı. Ozan'da çekyata oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Bende mesafeli olmak amacıyla babamın oturduğu çekyata oturdum ve telefonumu elime aldım. Dış kapının açılma sesi geldi ve "Serkan dur ben de geleyim!" diye seslendi babam. Kur'an'ı alıp dolabın üstüne koydu ve Eniştem ile birlikte gitti. "Ozan, Yağmur meselesini bugün, yemek yedikten sonra hallediyorum." dedim. "Nasıl?" dedi. "Telefon şifresini öğrendim. Akşam yemeğinden sonra ellerini yıkamak için lavaboya gidecek ve asla lavaboya telefonuyla girmez, sonra işte telefonunu alacağım." dedim. Biraz düşündükten sonra "El yıkamak ne kadar sürebilir ki? En fazla 2 dakika, bu süre zarfında ne öğreneceksin?" dedi. "Haklısın, ne yapayım?" dedim. "Akşam o uyuduğunda telefonu alırsın, bakmak istediğin her şeye bakarsın." dedi. Onayladım. Güzel fikirdi. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Yağmur geldi odaya "Yemek hazır değil mi?" dedi. Başımı olumsuz olacak şekilde sağa sola salladım. O da Ozan'ın oturduğu çekyata oturdu ve televizyonu açtı. Türk kanalları bulunmadığı için, televizyondan YouTube'ye girip sevdiği dizinin yeni bölümünü izlemeye başladı. Bende kalkıp mutfağa gittim. Annemler yemekleri tabaklara koymuşlardı. Masaya götürmelerine yardım ettim. Kapı çaldı, ellerim dolu olduğu için açamadım. Kapının açılmadığını anlayınca Ozan gelip açtı. Babam ile eniştemdi. Her zaman ki gibi fırına gitmişlerdi. Ve her zaman ki gibi mutlu mutlucuk bir akşam yemeği yedik.
Masayı topladıktan sonra, bulaşıkları makinaya dizdik. Annem ocağa çay koydu. Halam da bardakları hazırladı. İçeriye geçtim. "Yarın işe gideceksin demi oğlum?" diye sordu Eniştem Ozan'a. "Hıhı..." dedi Ozan. O sırada babam bana baktı. Niye böyle yapıyordu. Babamla mı uğraşayım, Yağmurla mı? Anlamadım... O sırada annem ile halam odaya geldi. "Çay daha demlenmedi. Biraz daha bekleyin." dedi annem. O sırada Yağmur geldi "Hala, uykum geldi. Nerede yatabilirim?" dedi. Halam "Kızım bu saatte insanın uykusu mu gelir?" dedi. "Yorgunum...". " Yorgun musun? Gezen biziz yorulan sen misin?" dedi babam. E haklıydı... "Tamam tamam uyumuyorum ben." dedi Yağmur sinirlenerek, sonrada gitti. Halam çayı getirdi. Laflaya laflaya çaylarımızı içtik. Sonra yatakları hazırladık. Herkes yerini aldı. Yağmur da gelip yatağına yattı. Telefonunu da yastığının altına koydu. İşimi daha da zorlaştırmıştı. Aradan 1 saat felan geçti. Ben hâlâ uyumuyordum. Başımı yastıktan kaldırıp etraftakilere baktım. Uyuyorlardı. Yağmur'un uyuyup uyumadığını bilmiyordum. Ama başka çarem yoktu. Elimi yastığın altına koydum. Yastık oynadı tabii. Ama allahtan uyanmamıştı. Telefonu aldım. Sessiz modunu açtıktan sonra şifreyi girdim. Mesajlaşma uygulamalarına tek tek baktım. Bir adam vardı. Adını sosyal medyadan birine yazdım. Çıktı. Arkadaşlardı. Adamın sayfasında evli yazıyordu. Hatta 2 tane çocuğu bile vardı. Allahım bu kız ne yapmıştı. Birisinin yuvasını mı yıkacaktı. Hemen adamı engelledim. Mesajlaşma ağından da engelledim. Arama yapamasın diye de engelledim. Yani kısacası her yerden engelledim. Artık o adamla konuşamazdı. Tamam bir adam olduğunu sezmiştim ama kardeşimin bu kadar ileri gideceğini tahmin edememiştim. Adamın çocukları vardı ya. Telefonda son sekmeleri felan sildim. Sonrada telefonu yerine koydum. Sabah bu olanları Ozan'a anlatacaktım. Şimdi ise uyumam gerekiyordu. Yorucu bir günün ardından güzel bir uykuya ihtiyacım vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
RomanceSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...