Sessizce ağlıyordu. Burnunu çekti ve ardından sırt çantasını alıp karıştırmaya başladı. Birkaç tane peçete alıp burnunu seslice temizledi. Etrafta pek insan yoktu ama olan birkaç kişi dönüp ona baktı. Ama o umursamadan yürümeye devam etti. Sadece ağlamak ve konuşmak istiyordu. Onu anlayacak birinin olmasını ya da hiç anlaşılmamayı. Ne istediğini o bile bilmiyordu aslında.
Gözlerinden taşan su, etrafı görmesini de zorluyordu bazen. Anlatmak istiyordu. Ama neyi? Bir konuşmaya başlasa hiç susmayacağını hissediyordu. Ah bie de dile gelseydi duyguları. Ya da var mıydılar? Hiç olmuşlar mıydı?
Daha Önce hiç yapmadığı bir şey yapıp sahile geldi. Kopkoyu deniz...
Tuz kokusu... Derin bir nefes aldı. İyi gelmesi gerekiyordu değil mi? Çünkü izlediği dizilerde ya da filmlerde hep böyle olurdu. 'Ağlayan bir kız sahile gider ve orada doyasıya ağlar'
Ama onun hissettiği sadece nefes almanın rahatlığıydı. Sonra eski haline tekrar döndü. Bir müddet daha sahilde yürürken bankta oturan bir erkek gördü. Bir paket peçeteyi sahilde yürürken bitirmişti. Bu yüzden yanklarının tekrar ıslanacaklarını bilmesime rağmen elinin tersiyle sildi.
Ağlamıyordu, gülmüyordu. Öylece karanlık ve ürkütücü görünen denize bakıyordu. Kirpiklerini bile şu geçen dakikalarda birkaç kez kırpmıştı. Kısacası hiç hareket etmiyordu. Gözlerini kırpmasa ya da başı öyle dik durmasa ölmüş olabileceğini bile düşünürdü melek. Gözünü kırpmasıyla bir damla yaş süzüldü gözlerinden ve kendine geldi. 'Acaba ne zamandan beri burada onu izliyorum?' diye sordu kendine. Sessiz bir insana benziyordu. Hatta gizemli. Merak uyandıran cinsten. Ama melek sadece sorunlarını yani kendi içindeki sorunlarını düşünüp ağlamak istiyordu, ağlıyorduda. Gözleri çıkana ne tıpkı fazla kuraklıktan kuruyan çöller gibi gözlerindeki yaş kuruyana kadar ağlamak istiyordu.
Üzerindekiler yüzünden üşümüyordu. Hatta sıcacıktı. Ama bu sıcaklık onu huzursuz ediyordu. Kimsenin dışarı çıkmadığı, çıktığında ise sıkı sıkı giyindiği şu rüzgarlı ve soğuk havada montunu ve atkısını çıkardı. Yaslandığı, yaprakları sararıp dökülen ağacın yanına koydu. Mevsim sonbahardı. Kış gelecekti. Herkes bunun kasvetli ve kötü bir şey olduğunu düşünüyor ama melek tam tersini. Çünkü sonbahar ve kış doğanın, hayvanların ve insanların yenilenmesi için varlar. Güzel olan ilkbaharı ve yazı layıkıyla yaşayabilmek için yenilenmek; yeniden doğmak gerek. İşte yapraklar tam da bunu yapıyorlar;yeniden dopabilmek için ölüyorlar.Bir sürü boş bank varken melek yarısı dolu olan bankı seçtiyalnuz olmak istiyordu ya da istemiyordu.
İkisinin de aynı anda olabilmesini isterdi... İstemek ya da istememek aynı anda gerçekleşebilir miydi? Belki de olabilir. Bu tıpkı tek başına maceraya çıkmak isteyen birinin korkması ve yanında bir can istemesi gibi bir şeydi yanında birinin olmasını istiyordu ama macerayı tek başına yaşamak istiyordu. O canın tek yapmanız gereken şey korkuyu alıp götürmekti. Bencilce miydi?Melekte aynı o adamın yaptığı gibi yaptı. Belini bğkmedi ;dik oturdu. Ellerini önünde birleştirdi. Ayakları hafif aralıktı ve elleri iki bacağının arasında diziyle hizzalıydı. Aldığı nefesleri belli belirsiz alıyordu ve gözlerini kırpmamaya çalışıyordu. Bir yandan da hala sesizce ağlıyordu. Üstünde sadece kazağı vardı. Ne montu ne de atkısı... Bu havada çıplak denilebilecek kadar inceydi üzerindekileri. İçi ürperiyordu soğukta ama bu ona huzur veriyordu sanki.
Yanındaki adam hala aynı şekilde oturuyordu. Bırak kafasını çevirip bakmak gözlerini bir saniye bile oynatmamıştı diktiği yerden.
Melek ise konuşmak istiyordu. Konuşurken daha rahat ağlıyordu sanki. Susunca içinde kaldığını hissediyor tüm düşüncelerinin.Oturduğu yerde rahat edemediği için kendini soktuğu şekilden çıkardı ve her zaman ki gibi kambur oturdu. Yanındaki adamın bu şekilde iki dakika bile nasıl durabildiğini merak etti.
Bir süre bekledi. Ağlamaya devam etti. Sessilik sanki onu boğuyordu. Sanki ağzı banta kapatılmıştı. "korkuyorum" dedi ağzındaki bandı yırtarak. Yanındaki adam kıpırdamamıştı bile. Melek bundan cesaret alıp devam etti konuşmasına.
" insanlardan korkuyorum. Çünkü onlara benzemeyenleri yok sayıyorlar. Benciller... Benciller ve ben onlara benzemekten korkuyorum. Kendim olamamaktan ölesiye korkuyorum. Büyümek istemiyorum mesela. Eğlenceli olmak istiyorum. Tıpkı küçük bir çocuk gibi. Tıpkı bir çocuk gibi masum olmak istiyorum. Ama bu imkansız. Çünkü herkes yaşına göre davranmalı. "
Gözyaşları birbiri arkasına akarken soğuğa yeni yeni alışan bedeni hafifçe titredi. Sustu... Sustu ama cümleleri bir araya getirip söylemek için değil. Hissettiklerini söylemek için. Çünkü aynı anda birden fazla düşünce geçiyordu aklından. Ona ' Ağlama' diyen ya da 'Ağla' diyen kimse yoktu. Kendi istediğini yaptı ve ağladı... Yanındaki adam ise hiç tepki vermiyordu. "Ben öyle olduğunu düşünmüyorum ama bana öyle öğretildi" Bir kaç saniye bekledi ve ağlamaktan zar zor konuşabildi. Buna rağmen sessizce akıyordu gözyaşları.
"Yoruldum "dedi zorla." İnsanların dediklerini yapmaktan, onların dedikleri gibi yaşamaktan yoruldum. Hata yapmama izin vermiyorlar. Ama onlar hata yapıyorlar. Defalarca... Defalarca hata yaptılar. Benim yerime yaptılar...Benim hayatım üzerinden yaptılar... Onlar senaryoyu yazıyorlar ve ben de oynuyorum. Ama hikayeyi benim yazmam gerekir. Çünkü bu hayat benim. " Nefessiz kaldığı için derin bir nefes aldı ağzından ve burnunu çekti. Yanındaki adam başından beri nasıl duruyorsa yine aynı şekilde duruyordu. Ne kafsını çevirip dışarıdan gören birinin 'aciz' diyebileceği kıza acıyarak ne de göz ucuyla baktı. Ellerini birbirine kinitlemiş öylece duruyordu. Beli hala dik ve kafası yukarıda bir şekilde başından beri olduğu gibi ürkütücü görünen denize bakıyordu. Melek bundan dolayı mutluydu. Hayatında ilk defa biri onu dinliyordu. Belki de dinlemiyordu. Ama yine de söylediği hiçbir şeyi yargılamadı ya da düşüncelerinin yanlış olduğunu söylemedi. Arkasına yaslandı ve başını çevirip yanımdaki adama baktı. Yüzü ifadesizdi dışarıdan gören biri için. Ama melek öyle olduğunu düşünmedi. Her hareketin hatta yanındaki adamın yaptığı hareketin bile bir anlamı vardı. Bunun ne olduğunu bilmiyordu sadece. Gözleri yanındaki adamı yüzünü incelerken gözlerine takıldı. Yandan gördüğü gözlerine... Gözlerinin baktığı yeri tkip ediporaya baktı; karanlık... Kocaman bir karanlık...
" Biliyor musun " dedi cevap vermeyeceğini bildiğine rağmen.
" Beni yargılamadan dinleyen tek insansın. Belli de dinlemiyorsundur. Yine de bu hoşuma gitti. Anlatmak istiyorum. Her şeyi... Tüm düşüncelerimi. Eğer sana anlatırsam sonsuza kadar yok olacak gibiler.Her çocuk ailesini çok sever değil mi?
Ben emin değilim... Sevdiğimden... Ya da sevmediğimden... Onların yanında huzursuzum. Kendimi o eve ait hissetmiyorum. Çünkü her insan kendi evinde rahattır. Ben değilim... "
Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı ve gözlerini açarak geri verdi.
" Bak eper dinlemek istemezsen anlarım. Ama bana belli etme olur mu? Git... Usulca git... Hiçbçr şey deme... Demezsin zaten ama emin olmak istedim."
Ona dönmek istemiyordu. Çünkü yanılıpta bçr mimik yapmasından korkuyordu. Gitmesini ya da gitmemesini yüzünden anlamak istemiyordu.
" Sanki dört duvar arasındayım. İnsanmara her itaat etmeyişimde duvarkar hareket ediyor sanki. Ve şu anda sadece bedemimin sığacağı kadar alan olduğunu hissediyorum. Bırak düşüncelerimin , hislerimin sığmasını ezilmekten korkuyorum. " Bankta çok ufak bir sarsıntı oldu. Hissedilemeyecek, yok denilecek kadar az bir sarsıntı. Ama hissetti melek. En derininde hissetti bankta yok denilecek kadar olan ama içinde deprem etkisi yaratan sarsıntıyı. Gözlerinş kapayıp yaşların akasına izin verdi. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.
"20 yaşına geldim, ünüversite okuyorum. Ama hala onların istediği gibi yaşamak zorundayım. İstemiyorum! " Boğazı düğümlendi sanki. Konuşamadı bir müddet. Sadece ağladı. Aniden gelen bir rüzgarla içi ürperdi ;titriyordu.
" Özgürlük nasıl bir şey biliyor musun? " diye sordu yanında olmadığını bilmesine rağmen." Ben de daha yenş öğrendim. Özgürlük aynı zamanda mutluluk demek. Bir insan istediğini yaparsa mutlu olur. İsrediğini yapıyorsa da zaten özgürdür. Özgür olmak istiyorum. Belki bir gün ömrü olmasına rağmen bçr kelebek belki de başka bir kuş. Ama göçebe bir kuş değil. Çünkü onlar terk ederler... Giderler... Onlar sadece yazı seviyorlar. Peki ya kış da onları seviyorsa? Ben hiç gitmedim ama çok giden gördüm. " Hala soğukta titriyordu." Tıpkı şu anda da olduğu gibi" dedi. Gözlerini denizden çektiğinde yanındaki adamın boşluğunu görmeyi beklerken ağacın yanına koyduğu montunu ve atkısını görü. Ellerini montunda ve atkısında gezdirdi. Gözlerini monttan ve atkıdan çekip denize döndü. Ürkütücü dediği denizin sonundaki umudu gördü bu defa. Hafif bir tebessüm belirdi dudaklarında." Sen de gittin... Ama en azından düşünerek... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSETTİKLERİM
Proză scurtăSessizce ağlıyordu. Burnunu çekti ve ardından sırt çantasını alıp karıştırmaya başladı. Birkaç tane peçete alıp burnunu seslice temizledi. Etrafta pek insan yoktu ama olan birkaç kişi dönüp ona baktı. Ama o umursamadan yürümeye devam etti. Sadece ağ...