İlk geldiğimiz günkü his, içimde yerini almıştı. Kendimi koskocaman bir boşlukta hissediyordum...
Yer yatağımda mutluydum, kalmak istemiyordum.
"Özür dilerim."
Başımı kaldırdıktan sonra Yağmur'a baktım.
"Her şeyin ortaya çıkacağını biliyordum ama söyleyemedim işte."
Bugün kardeşime başka bir gözle bakıyordum. Sanki bir daha göremeyecekmişim gibi... Yanıma gelip sarıldı bana, bende karşılık verdim ve sımsıkı sarıldım ona.Kardeş... Bir elmanın yarısı gibi...
Aklımdan bu düşünceler geçerken o, kollarını gevşetip sarılmayı bırakmıştı. Uzun uzun baktıktan sonra, tatlı gülümsemesini takındı ve ayağa kalktı.
"Ha bu arada babamdan ve herkesten özür diledim, bi sen kalmıştın." dedi ve gitti. Harbinden manyaktı bu kız, seviyordum onu...E artık kalkma vakti, kalk ve hazırlan dedim kendime. Banyoya doğru giderken başımı oturma odasına uzattım. Orada kimlerin olduğunu biliyorsunuz zaten, anlatmaya gerek yok.
Banyoya gittim, kapıyı kilitledim. Aynadan kendime baktım. Bugün mutsuzdum... Dün olan olaylardan beri öyleydim ama bu sefer içten mutsuzdum... Bu mutsuzluğun içinde kaybolacakmışım gibi...
Sıcak bir duş aldıktan sonra kendime geleceğimi düşündüm. Kıyafetlerimi çıkardıktan sonra kabine girdim ve sıcak suya bıraktım kendimi... Hislerimi de bırakmayı istedim, vücudumdan bir atık gibi atmak istedim...
Duş işe yaramamıştı. Kıyafetlerimi giyindim. Yüksek bel koyu lacivert bir kot, üzerine de yarım mavi bir gömlek giyinmiştim (dünde mavi giyinmiştim, bayılıyorum ama...).
Gömlek yarımdı ama pantolonumun sayesinde açık olan yerlerin gözükmüyordu. Saçlarımı biraz yukarıda olacak şekilde at kuyruğu yaptım. Yeşil renkli gözlerimin ortaya çıkması için rimel sürdüm ve hafif olacak şekilde pembe bir ruj sürdüm."Damla! Kahvaltı hazır!" halamın sesiyle irkilerek banyodan çıkıp salondaki yemek masasına gittim. Kendime bir sandalye çektim ve oturdum.
"Abla? Bu ne hâl? Bir yere mi gidiyorsun?"
" Kızım, insan illa bir yere gidince mi güzel giyinecek?" diyen halama güldüm.
"Bavulumda ne varsa alıp giyindim işte." dedim.Kahvaltı yaptıktan sonra her zamanki işlerimi yaptım. Dünkü gibi canım sıkılıyordu. Ama bu sefer bağırışlar felan beklemiyordum. Etrafta sebepte yoktu sonuçta... Yağmur geldi yanıma
"Nasılsın?"
"İyiyim." dedim. (Aslında iyi değildim. Klasik soruya klasik cevap...)
"Abla canım sıkıldı hadi bir şeyler yapalım."
"E git sevgilinle konuş." dedim gülerek.
"Abla hiç komik değil. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum zaten."
"Bende o konuyla alakalı soru sormak istemiyorum zaten, midemi bulandırıyor."
"Sorma..." dedi iç çekerek, ve devam etti "Sen de Ozan ile konuşuyorsun. Dışarıdan sizi gören sevgili sanar." dediğinde ağzım açık kalmıştı.
"Öyle sanıldı zaten..."
"Nasıl yani?"
Olanları anlattım. "... Sonrada babam bizi gördü ve 'Bu ne samimiyet, siz artık çocuk değilsiniz.' dedi. "
"OOO bak bu kötü olmuş. Sen ne yaptın?"
" Ne yapayım bişi yapamadım. Duyduklarım karşısında bir şey diyemedim."
"Hımmm.... Boşver..."
"Boş verdim zaten ama artık Ozan'la da konuşmuyoruz."
"Anladım, neyse ben gidiyorum." dedi ve gitti.
Beni yalnızlığımla baş başa bıraktı...Telefonla oynamaya dalmışken "Çok kötü bir şey oldu, çok kötü..." diyerek odaya girdi Ozan.
"Oğlum telaşlandırma, niye erken geldin, ne oldu?" dedi Eniştem.
"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum baba."
"Ozan ne oldu söylesene!" dedim.OZAN'IN GÖZÜNDEN
Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Haberlerden duymamışlar mıydı?
"Haberlerde görmediniz mi?" dedim.
"Oğlum kanalların hiçbiri çekmiyor, yağmurda yağmıyor yani anlamadım." dedi annem.
Ah annem bi olanları bilsen diye geçirdim içirdem."Daha fazla saklamaya gerek yok, anlatıyorum..."
Herkesin gözü üzerimdeydi. Hem telaşla hem merakla bana bakıyorlardı, daha fazla bekleme artık Ozan! Hadi artık...
"Anlatıyorum; SAVAŞ..."
Diyebildim sadece. Herkes telaşlanmış. Sanki dayımın yüzünde buraya gelmenin pişmanlığı vardı. Keşke gelmeselerdi...
Annemle babam bununda öncekilerin gibi olacağını sanıyorlardı ama yanılıyorlardı. O yüzden rahatlardı."Anne, baba bu sandığınız gibi değil. Bu gerçek savaş, öncekiler gibi değil... Karşı taraf havaalanını otogarı felan ele geçirdi. Ülkeye giriş çıkışlara izin vermiyorlar. Televizyon, internet bağlantısını kestiler, belki telefon bağlantısını da keserler. O yüzden herkes evlerine dağıldı. Artık kaçış yok..." dedim.
Herkes mahvolmuş. Damla ağlıyordu.
"Biliyordum, biliyordum..." diyordu sadece.ASIL KAHRAMANIMIZ DAMLA'NIN GÖZÜNDEN
Ağlayarak "Biliyordum, biliyordum..." diyebildim.
İçimdeki bu kötü hisin bu olduğunu bilseydim buraya gelmemek için direnirdim.
"Artık kaçış yok..." bu laf beynimi kemirmişti. Buradan kaçamayacak, bizi esir alıp öldüreceklerdi... Hayır hayır istemiyordum. Herkes ağlıyordu. Bu bir rüya olsun, bu bir rüya olsun... Diye geçirdim içimden. Kendimi çimdikledim bi ara ama tüm bunlar gerçekti...
Kimsenin tadı tuzu kalmamıştı. Herkes odasına çekilmişti. Dua etmekten başka çaremiz yoktu. Telefonum çalıyordu, arkadaşım Bilge arıyordu.
"Damla, ağlama lütfen, bende az önce haberlerden duydum."
"Nasıl ağlamayayım. Resm..."
Sinyal kesilmişti. Telefon bağlantılarınıda kesmişlerdi.
"Telefonu kestiler." dedim herkesin duyabileceği bir şekilde. Umutsuzca bana baktılar.
Sonumuz belliydi artık ya esir alınmak yada ölmek...Uyuyamayacaktık biliyorduk ama yinede yatakları hazırladık. Yatağıma uzandım. Sessizce ağlamaya başladım. Kimse duymasın diye... Ağladım, ağladım...
Sonumun böyle olacağını tahmin etmemiştim. Yastığımın ıslandığını farkedince yastığı çevirdim. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve kaderde ne varsa o olacaktır dedim içimden. Ya ölecektim yada kaderin beni sürüklediği yerlere gidecektim. Tüm korkularımı unutmak için uyumayı seçtim. Biliyordum ki bu unutkanlık sadece bir süreliğine, uyandığımda tekrar sorunlarımla baş başa olacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
RomanceSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...