Bir ses; hiç dinmeyen yağmur damlalarının yere çakılma sesi.
Bir ses; rüzgârın acı uğultulu sesi.
Bir ses; şimşeğin yeri yaracak kadar şiddetli çakış sesi.
Ve bir ses; korkuyla inip kalkan göğüsün belli belirsiz solukların sesi.
Kulaklarında çınlayan bu seslerden başka hiçbir şey duymuyordu genç kız. Karanlık dört bir yanını sarmıştı. Ne bu duyduğu seslerden başka bir ses ne de bir ışık vardı etrafında. Koca bir karanlık boşluğu içerisindeydi. Sessizliğin sesi boş odada hâkimiyetini kurmuştu. Ayağa kalkmak istiyordu, kalkıp ardına bakmadan kaçmak istiyordu bu karanlıktan lakin yapamıyordu. Çünkü onu burada tutan, onu buraya kilitleyen bir şey vardı. Ya da bir şeyler...
Nasıl gelmişti buraya? En son hatırladığı şey odasında kitap okuyor olmasıydı. Peki ya sonra ne oldu? Sonrası kocaman bir karanlık...
Genç kız yerinden doğrulmaya çalıştı ama yapamadı. Elleri arkadan ranza olduğunu düşündüğü bir şeylere bağlıydı. Gözleri bandana olduğunu tahmin ettiği bir bez parçası ile kapatılmıştı. Tekrardan hareket etmeye buradan kurtulmak için çabalamaya başlamıştı ki kapı olduğunu tahmin ettiği yerden bir takırtı sesi geldi. Anahtarın kilit yerinde dönüp kilidi açma sesi. Sesin gelmesi ile genç kızın kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya ve hızlı bir şekilde soluklanmaya başladı. Kafasını takırtının geldiği yöne doğru çevirdi. Karanlık olan gökyüzü aydınlandı, şimşek çaktı, ses yankılandı.
Aklında deli gibi sorular vardı. Kim getirmişti onu bu karanlık yere? Şu an gelen kimdi? Ona ne yapacaklardı? Şu an yaşadığı durum yine o kâbuslarından biri miydi yoksa? Ve bunun gibi onlarca soru kafasını karıştırıyordu genç kızın. Kapı olduğunu düşündüğü şeyden tekrardan bir gıcırtı sesi ve ardından gelen kundurayla topuklu ayakkabı sesi beraberinde eşlik etti birbirlerine. Genç kız korku içinde soluklanıyor ve kendini sakinleştirmeye çalışıyordu lakin bu karanlık yer ve bu ayakkabı sesleri korkusunu dindirmiyordu. İncecik üstü ile titriyordu genç kız.
Ayakkabı sesleri kesildi. Rüzgârın uğultusu ile genç kız ürperdi. Ardından gelen şimşeğin çakışı korkusuna korku kattı. Her yağmurlu havalarda şimşeğin gürültülü çakışından korkardı genç kız. Şimdi de korktuğu gibi.
Gelenler genç kızın önünde durdular. Adam ve kadın, genç kızı süzmeye başladılar. Bu sırlarla dolu oyunda başarılı olup olmayacağı hakkında düşünmeye başladılar. İkisinin de anlayacağı şekilde birbirlerine bakıp durdular. Genç kız istese de istemese de verilen görevleri yerine getirecek ve bu oyunu oynayacaktı. Çünkü bu oyuna bulaşan aile büyükleriydi. Onlarda bu görevleri yerine getirmiş; kimisi ailelerine kavuşmuştu sapa sağlam kimisi ise canını feda etmişti bu oyun için. Peki ya bu gizemli oyun ne zaman bitecekti? O kadar can alındı, o kadar mal gitti daha neyin oyunu kalmıştı geriye? Bu işin asıl gizemi neydi?
Genç kız daha fazla dayanamayıp, zangır zangır titreyen bedenine aldırmadan konuşmaya başladı. Yağmur git gide şiddetini arttırmaya başladı.
"Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz benden? Neredeyim ben? Ailem nerede benim?" genç kızın sesi boş odada yankılandı. Sesi ve bedeni titriyordu. Şimşek bir kez daha 'ben buradayım' dercesine çaktı; rüzgâr uğuldadı. Rüzgârın bir bebeğin ağlayışını andırırcasına uğultusu boş odada yankılandı.
Korku tüm bedenini ele geçirmişti. Korkuyordu; ölmekten ya da zarar görmekten değil. Ailesine; annesine, babasına, ne kadar aralarındaki o kalın halat ipten geriye sadece ince bir ilmek kalsa bile yine de bir nebze de olsa değer verdiği başarılı ablasına bir şey olmasından korkuyordu. En çokta anne ve babasına...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
ChickLit"Hayatında kendinden başka kimseye güvenme Medusa." "Sana da mı?" dedim. Gözleri karardı, bir adım daha attı. "Evet, bana da." Dedi o ürkütücü sesiyle. "Neden?" diye sordum ürkekçe. Sesim bulunduğumuz durumdan dolayı ürkek ve titreyerek çıkmıştı. Ta...