Dün gece ağladığımdan dolayı, gözlerimin altında torbaların oluştuğunu hissettim.
"Artık buradan da gidemeyeceğiz. Burada kalırsak sonumuz kötü olur." dedi annem ağlamaklı sesiyle. Babam da başı ile onayladı. Yer yatağımdan doğrularak, oturma pozisyonuna geçtim. Akşama kadar yatacak değildim herhalde.
"Yapacak bir şey yok anne, ağlama artık. Kaderde ne varsa o olur." dedim soğukkanlılıkla.
Bavulumdan seçtiğim kıyafetlerle banyoya gittim. Yüzüme baktım. Sanki bir gecede çökmüştüm. Bir anda banyonun kapısı açıldı. Gelen Ozan'dı.
"Aa pardon. Kusura bakma." dedi ve gitti. Bende arkasından kapıyı kilitledim.
Elimi yüzümü yıkadım. Kahverengi gömleğimi, altınada bordo renkteki eteğimi giyindim. Eteğin boyu diz kapaklarımın biraz altındaydı. Gömleğimi, eteğin altına soktum ama biraz bol bıraktım, bu ayrı bir hava katıyordu. Eteğimin altına, ten rengi külotlu çorap giyindim. Saçlarımı da at kuyruğu yaptım ve bir tutam saçı önüme bıraktım. Göz altlarım biraz morarmıştı. Onun için göz altlarıma ten rengime uygun kapatıcı sürdüm. Ten rengim ne çok açık ne de koyuydu. Makyaja gerek yoktu ve hazırdım. Hanım hanımcık bir kız gibi görünüyordum. Banyodan çıkmam ile birlikte Ozan'ı görmem bir oldu.
"Ne zamandır bekliyorsun?" dedim.
Gülerek "Ne önemi var? Sonunda çıktın ya..." dedi ve banyoya girdi.Böyle kötü ve huzursuz günde bile Ozan'la şakalaşmayı başarabiliyorduk.
Oturma odasına girmemle olduğum yere çakıldım.
"Ne yapıyorsun Enişte?"
Eniştem resmen televizyonu yumrukluyordu ve soruma cevap vermeden işine devam etti.
"Baba televizyonu yumruklamayı bırak, kıracaksın! Hoş, artık ona da ihtiyacımız kalmayacak ama... Neyse baba o yumruklar işe yaramaz, hainler tüm sinyalleri kesti!" Ozan aynen bunları söylemişti ama o söylerken bizim de kafamızda türlü türlü şeyler canlanıyordu.
" Oğlum ağzını hayra aç!" diye bağırdı annem. Hâlâ büyük bir savaşın ortasında kalacağımızı kendine yediremiyordu. Ama Ozan bunları söylesin ya da söylemesin, gerçekler her zaman acıdır...İstemeyerekte olsa kahvaltı yapmak zorunda kaldık. Ve yine her zamanki gibi bulaşıklar konusu benim sorumluluğumdaydı. Belki bir gün bu bulaşıkları bile özleyecektim...
İşim bittikten sonra oturma odasına gittim. Kimse tek kelime etmiyordu. Herkesin yüzüne bir bir baktım, belki de hiçbir zaman görüşemeyecektik. Birden ağlama sesi duydum, Yağmur ağlıyordu.
"Bir daha birbirimizi göremeyeceğiz! Artık bir arada kalamayacağız. Art... Artık..." boğazı düğümleniyor, ağlamaktan bir şey söyleyemiyordu. Annem yanına gitti ve ağlayarak;
"Kızım saçma sapan konuşma, hiçbir şey olmayacak." ama annem de biliyordu ki bu sözlerinin hiçbir doğruluğu yoktu. İkisi de ağlıyordu. Gözlerim doldu, ağlamak istiyordum ama bunu herkesin önünde yapamazdım. Sol gözümden bir damla yaş aktı ve elimle ağzımı kapayarak banyoya geçtim, kapıyı kilitledim.
Hıçkıra hıçkıra ağladım. Ailem olmadan ne yapacaktım? Sanırım hıçkırıklarım diğerleri tarafından duyuluyor olacak ki biri kapıyı tıklattı."Damla! Ağlama artık, yeter! Kendini bu kadar harap etme! Karşında duruyoruz işte, daha bize bir şey olmadı." dedi. Sesini biraz yükseltmişti. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek, kapıyı açtım ve direkt ona sarıldım.
"Çok korkuyorum Ozan, çok..." dedim.
"Korkma..." diyebildi sadece.Başka ne bekliyordum, bilmiyorum... Biraz teselli, biraz huzur... Ama bundan sonra bunlar bile yanıma uğramayacaktı.
Onları çok özleyecektim. Kollarımı gevşetip sarılmayı bıraktım ve gözlerine baktım...
OZAN'IN GÖZÜNDEN
Kuzenin yeşil gözlerinde kaybolmuştum.
Başka ne diyebilirdim ki?
Söyleyecek bir şey yok, olacaklar dünden belliydi...
Gözyaşlarını sildim ve
"Üzülme..." dedim. Hiçbir şey güzel olmayacak. Bunun zıttını söylemeyi çok isterdim ama olmayacak şeyler için umutta veremezdim...Televizyon çalışmıyor, telefonlar çekmiyordu. Ülkede olanlardan hiçbir haberimiz yoktu. Acaba dışarıda neler oluyor, düşman askerleri neyi planlıyordu?
Annemle babama sıkıca sarıldım. Karşımda da dayımlar birbirlerine sarılmışlardı. İnsan olacakları bile bile vedalaşmak istemiyordu... Ya da belki ben öyle düşünüyordum. Kimse birbirinden ayrılmak istemiyordu. Her an her şey olabilirdi.
Hava almak için çıktığım balkonda, derin derin havayı teneffüs ederken, belki bir daha bu oksijeni soluyamayacağımı belki de bu kadar isteklice solumayacağımı düşündüm.
2 el ateş sesiyle yere çömelmem bir oldu. Hafifçe ayağı kalkarak aşağıya baktım. Bir adam sokakta koşuyor "Geliyorlar!" diye bağırıyordu. Bir el ateş sesiylede adam yere yığıldı ve saniyeler içinde kana bulandı.
Bir kaç saniye sonra elleri silahlı adamlar göründü. Hemen içeriye girdim ve "Geliyorlar!" diye bağırdım. Herkes birbirine baktı ve annem ağlamaya başladı.
Hemen mutfağa gidip elimde koca bir bıçakla oturma odasına geçtim. Herkes şaşkınlıkla bana bakarken
"Hadi baba!" dedim.
Babam ile dayım koşarak gittikleri yerden ellerinde sopalarla geri döndüler.
Büyük ihtimalle bizim evede uğrayacaklardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
RomanceSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...