Yağan yağmurun şiddeti her geçen dakika daha da artıyordu. Bütün yağmur damlaları yarışa tutulmuşçasına, birbirlerini geçmeye çalışıyordu. Yağmurlu havaları severdim. Sanki yağmur damlaları bizdik, karıştığımız su birikintileri ise acılarımız...
Küçükken saçlarım çok dökülürdü ve çok yavaş uzardı. O zamanlar süslü bir kız olduğum için bu duruma çok üzülürdüm. Bu yüzden dışarıya şapka takarak çıkardım. Yine günlerden yağmurlu bir gündü. Annem yağmurun saçlara iyi gelip, saçları uzattığını söyledi. Yeter ki inanmalıymışım...
O gün dışarı çıktım ve gerçekten de saçlarım düzeldi. İnandım ve oldu... O gün bu gündür yağmuru severim. Gülümseyerek bir dönemeçten geçtim ve sırtımı duvara yaslayıp, orada beklemeye başladım.
Adım sesleri tam yan tarafımda durdu. Duvardan kafamı çıkarıp ona bakmak istiyordum ama yapmadım. Derin bir nefes verdi.
"Nereye gitti bu kız?" dedi ve bir taşı tekmeledi. Taş tam ayağımın ucunda durduğunda daha fazla uzatmadım ve saklandığım yerden çıktım.
"Hangi kızı arıyorsun kapşonlu?"
Beni mezarlıktan beri takip ediyordu. Ya da takip ettiğini sanıyordu. Çünkü ne zaman sokak lambasının olmadığı bir yerden geçsem, küçük bir ışık geçtiğim yollara tutuluyordu.
"Burada kaç tane kız var acaba bücür?"
Düşünüyormuş gibi elimi çenemin altına koyup, gözlerimi kıstım.
"Sanırım beni arıyordun." dedim alayla.
Elini alnına götürüp,
"Doğru." dedi bana katılırcasına.
"Çok zekice bir tespit. Tebrik ediyorum."
Kim olduğunu bilmediğim bir yabancıyla konuşuyordum. Bir sapık olabilirdi, ya da bir deli... Ama öyle düşünmedim. Daha az önce tanıştığım bu yabancıyı sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum.
"Neyse kapşonlu onu bunu bırak. Sen beni mi takip ediyorsun?" dedim ciddi bir sesle.
Tedirgin bir şekilde, eliyle ensesini kaşıdı.
"Ben aslında..."
"Sen aslında..." dedim sözlerini devam ettirmesini bekleyerek.
"Şey..." dedi her sözcüğü uzatarak, "Aslında takip etmek değil. Hava aydınlanana kadar bir insanla eve gitmek istedim." dedi.
Söylediği şeyin farkına vardığında, elini ensesinden çekti.
"Yani gitmek istersin diye düşündüm. Belki de karanlıktan korkuyorsundur."
Çok geç, file verdin kapşonlu. Onu daha fazla utandırmamak için,
"Aslında evim burası." dedim. Yanında durduğumuz eskimiş apartmanı göstererek.
"Ama istiyorsan hava aydınlanana kadar konuşabiliriz."
Birine iyilik yapmak nasıl bir şeydi? Nasıl hissettiriyordu insana? Bu soruların cevaplarını şimdi bu çocukla bulabilecek miydim?
Kenardaki kaldırımın ucuna oturduğumda, yanımı işaret ettim. Benden yaklaşık bir metre uzağa oturdu. Yakınımda durmak istemiyor gibiydi.
"Neden uzağıma oturuyorsun?"
"Çünkü öyle gerekiyor."
Verdiği cevap karşısında baygın bakışlarımla ona baktım. Ben karanlıkta oturmayı tercih ederken, o sokak lambasının altında oturmayı tercih etmişti. Sanırım farkımızda buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKSİR
Ficção AdolescenteGörünmezlik iksirini içip, Belen'in hayatına dalmaya var mısın?