Giriş"Seni lanet olası fahişe! "
Gözleri kırmızının bu güne kadar gördüğüm en çirkin rengine boğulmuş, vampir aksayan ayağıyla peşimden topallayarak gelmeye devam ediyor. Korkmamak için saçmalıyorum yine. Korkumu unutmak için, kaçarken bir taraftan kendi kendime konuşuyorum.
"Kırmızıyı severim. Bu tonu sevmedim sadece. Aslında her tonunu severim."
Vampirinin, muhtemelen kırdığım bacağı yerine oturmadan gecenin üçünde, devamlı arkama, sağıma soluma ve önüme bakarak orman parkında koşturuyorum. Etrafta neden bekçi ya da koruyucu yok ki? Zihnimden geçirdiğim ahmakça soruya, aradığım uzun kavak ağacına bakınırken seslice sitemle cevap veriyorum.
"Seni geri zekalı. Bekçi yok çünkü sen henüz akşam olmadan onu evinde bağladın ve buraya gelmemesini sağladın! ""Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun seni fahişe! Sadece birkaç dakikan daha var!"
Arkamı döndüğümde hastalıklı bir kurbağanın vıraklaması kadar çirkin çıkan sesi, çirkin ve kaba bedeniyle birleşiyor. Neredeyse iki metre boylarında, geniş gövdeli vampir şimdi daha az aksıyor. Lanet! Ve ondan bana gelen boğucu meltem onun o ekşi bira kokusunu burnuma kadar getiriyor. Daha hızlı koşuyorum.. Sonunda aradığım yüzyıllık ağacı görünce ellerimi dizlerime koyup, soluklanıyor bir yandan etrafa kolaçan ediyorum. Tam bu sırada yanında bulunduğum bir ağacın arkasından bir el koluma yapışarak beni de ağacın kalın gövdesine çekiyor. Önce asi, bukleleri sonra gözlerini seçiyorum.
"Alex." diye fısıldıyorum, kurtarıcıma heyecanla.
Bu benim ilk avım. Göğsüm hala hızla inip, kalkarken merakla karışık bir tedirginlikle soruyorum. Sesim titriyor biraz... Bana evini, sırlarını açmış adama yardımcı olmak istiyorum çünkü.
"Nasıldım?"
Kollarımdaki, baskını artıyor ve tatminkar, başını sallıyor.
"Harika."
Tıpkı bir öğretmen, benim için Alex. Bir kurtarıcı. Anılarımdan nasıl kurtulacağımı ve nasıl yaşamaya devam edeceğimi öğretiyor. Parıldayan gözlerle beni süzüyor bir süre.. Belki birkaç dakika boyunca. Sonunda yarım bir dudak kıvrılmasıyla, dilleniyor. Alex de böyle işte.. Onu tanıdığım şu iki haftada bir kez güldüğünü görmedim. Bazen dudak ucları her an tebessüm edecek gibi yukarıya kıvrılıyor işte o kadar. Merak etmeden duramıyorum, acaba onun hikayesi ne?
"Şimdi gitmeliyiz." diyor gözleri ışıl ışıl. Bocalarken bir yüzüne bir de yaşlı kavağın, çevresine duvar örmüş, sarkık uzun dallarının arasından bakıyorum.
"Ama.. Alex, Vampir?"
Kolumun yukarısı tutan bir elini çekerken, diğer elini aşağıya indirip dirseğimden kavrıyor.
"Bana Lex de."
Ormanın güney çıkışına süratle yol arşınlarken de devam ediyor Lex.
"Gerisini, Andy'ler halledecek. Biz eline baktıralım." demesiyle elime odaklanıyorum.
Sağ elimde koca bir yara ve parmaklarıma doğru uzanan birkaç kesiğin kanından, elim tam seçilmiyor bile.
🐊
Ecel değişiyor. O saf, alçak gönüllü, aşık kızı göremeyeceğiz artık. O büyüdü.
Rick. Nerede, sevdiği kızı kaybettikten sonra hayatında neler oluyor? Tek taraf değiştiren Ecel değildir belki de.
Alex. Hepimiz onu Camden'lı bir dans öğretmeni olarak tanıdık. Ta ki son bölüme kadar. Peki bahsettiği 'Taraf' ne? Görünenler her zaman gerçekleri yansıtmaz.
Menses. İlk lanetli gerçekten hala hayatta mı? Devasa bir kin düşünün. Ve koca bir güç. Siz elinizdekilerle neler yapardınız?
Lancelot. Ecel'in babasını öldüren soluk yüzlü, kara prens. Kim? Belki daha önemli bir soru; tek istediği bir tılsım mı? Belki de yalnızca kayıp aşkına bir beden arıyor.
Yeni katılan karakterlerimiz; ileride tanışacağımız kişiler. Hepsi bir tılsıma mı bağlı? Öyle bir oyun ki bu, halkalar birbiri ardında değil yalnızca. Tüm zincirler anahtarı unutulmuş kilitlerle sarmalanmış bir diğerine ve bir diğerine. Hepsi koca bir yumak. Hepsi koca bir düğüm.Bu zincir düğümünün altında kilitlerinden kurtulmaya çalışan bir kadın.
Kendini kurtarabilecek mi ki, ırkını korusun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Auxılıum Serisi II; Alavan
VampireAlavan'ı öldürmüştü. Alavan'ın sağ kolunu öldürmüştü. Bir gerçeği fark etti, varislerden biri hala yaşıyordu. Kendisi, yaşıyordu. Dünyadaki tek Praesidio, Artık Alavan. Uğruna kaybedeceklerimiz bizi esir yapar, kaybettiklerimiz özgür kılarken. Pek...