...Göğsünde kaybolurum hüzünlendiğim dakikalarda,çünkü senin omuzlarında ağlamanın deniz manzarası var.
Giderdin dedim. Gittin ve gittiğin kırk gece sana uyudum. Aklım ödünç,ellerim yanlış. Ama sen yine de gitme. Gidersen peşinden gelmem ama kalırsan bu masalın sonunu birlikte öğreniriz.
Bulutlardan elbise dikmeye başlasın mı güvercinler? Ama yine de sen bilirsin. Sana gitme demeyeceğim. Zaten ben senin gidişine hastayım. Sustuk yine...
-Cemal Süreya
Sahte ışıkların kirlettiği gerçek ışıklar bu gün yine gizlemişti kendini gökyüzünde. Ne yıldız vardı ne bulut ne de bir rüzgar... Gecenin güneşi ay bile yoktu. Sadece aydınlık bir siyah vardı gökyüzünde ve sonbaharda yaşadığım bu yaz havası ürpermeme neden oluyordu. İçimdeki bitmek bilmeyen sıkıntı önümde duran çayın dumanıyla uzayıp gidiyordu. Aklıma düşen görüntülerin kalbimde ufak çapta depremler yaşatmasına üzerine iç çektim havayı koklayarak. Hanımeli kokuyordu. Derin nefesler almak pek bir işe yaramadı. Ne düşüncelerim durdu ne kalbim.
Koca dünyada ufacık yer kaplayan balkonum, ondan daha küçük yer kaplayan ben ve her şeyden daha fazla yer kaplayan kafamın içi...içeride büyük bir savaş var lakin galibiyet iki taraf içinde zor. Sonsuz bir kavgaya tutuşmuş gibiler ama ne için kavga ettiklerini de unutmuşlar. Sorular fazla çünkü, sorular...
Mesela kimsin sorusunu sormuyorum artık sana. Adını öğrendim. Adının tam içimdeki ülkeden gelmesi senin bana gelişlerine mana yüklüyor. Seni nereden tanıyorum sorusunun cevabı ise hala meçhul. Belki de ülkemdeki yağmur bulutuydun ve yağmayı bekliyordun. Ya da hep içimde bir yerde şimşekler çakmasını bekliyordun. Bu yağmur ve gök gürültülerinin başlangıcı senin yüzünü bir kere görmeye oluveriyor. Belki seni düşününce bile. Senin yüzünün gözlerimden ülkeme düştüğü günden beri yağmur yağıyor içime. Bu sessiz yağmurlar öyle gürültülü ki duyamıyorum seni. Bana ne diyorsun, ne yapıyorsun anlamıyorum.
Sen içimde arttıkça, daha çok yağmur yağdığını bilmiyorsun. Sen, her şeye rağmen bütün şemsiyeleri yok ettiğimi bilmiyorsun. Sen, her gün ıslanmak uğruna güneşten vazgeçtiğimi bilmiyorsun.
"Ne düşünüyorsun?"
Sofi, koltuk örtüsünün pırpırlarını örüyordu. O da benim kadar dalgındı fakat benimle ilgilenecek kadar yerindeydi aklı. İçimde bitmek bilmeyen huzursuzluk yüzünden çağırmıştım onu. Durumu anlatmıştım baştan sona kadar ve sadece kafa sallamakla yetinmişti. Gülhan gibi olağan dışı bulmamıştı. Bir yorum da getirmedi ve sonrasında ikimizde sustuk.
"Dalmışım."
Yerinden kalkıp yavaş ve uyuşuk adımlarla yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Boğuluyor gibisin."
"O evre bitti. Kuma karışmak üzereyim."
Yarım bir gülüşle bana bakıp aşağıdaki sokağı inceledi. Dudakları bir şey diyecekmiş gibi hareket ediyordu.
"Yüzmeyi denedin mi?"
"Denizler yüzer mi?"
Kafasını salladı.
"Elbette yüzerler. Onlarda okyanuslara yüzer. Orada kaybolurlar. Okyanusa doğru yüzmüşsün Deniz. Şimdi boğuluyorsun."
"Peki ben..." dedim söylediklerini tartarak. "Okyanus tarafından kabul edilmediğim için mi boğuluyorum? Okyanus beni istemediği için mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZ İSTANBUL
RomanceBilir misin Marmara'yı süsleyen kızı, İstanbul'a tepeden bakan adamı Bilir misin Kız Kulesi'ni, Galata'yı Bilir misin onların aşklarını Yunan Medeniyetlerinden Roma Medeniyetine, Bizans'tan Osmanlı'ya ev sahipliği yapmış İstanbul'un en güzel kızı De...