Evet gelmiştik günlerden pazartesiye. Okulun bahçesinde dolanırken elimde ki 75 santimlik "t" cetveline baktım. Bununla savaşa gitsen kazanırdın. Yada iyi bir cinayet silahı olabilirdi. Nam-ı diğer tornacılarımız bir köşede toplanmış beni izlerken bende Rüzgar'ı bekliyordum. Bakışlarımı kolumda ki saate çevirdiğimde neredeyse bir buçuk olmak üzereydi. Ders başlayacaktı. O yana bu yana bakınırken omzumda hissettiğim elle birlikte yerimden sıçradım. Baş parmağım dişlerimin arasından damağıma giderken sol elimi de kalbimin üzerine koydum. "Eşek herif ne korkutuyorsun. Zaten şu an göze batıyorum tek tornacı kız olarak." derken "tornacı kız" kelimelerime baskı yapmayı da unutmamıştım.
Tüm sınıf küçük adımlarla yukarı çıkıp sınıfın önüne geldiğimizde çok geçmeden hoca da gelip kapıyı açmıştı. Herkes bir masanın yanına geçerken Rüzgar'ın oturduğu masanın hemen yanında ki masaya oturma fikri aklıma yatmış ve ortalığı birbirine katmıştım.
Hoca önüme harflerin olduğu bir kağıt koyduğunda kafamı kaldırıp baktım öylece. Cidden anasınıfında olabilir miydik yahu? Hayır harfleri ne yapacaktık. "Halay çekecek halin yok ya Hazar." dediğinde iç sesimi tebrik edip ayakta alkışlayarak açık bıraktığım hayal dünyamın kapısını gürültüyle üstüne kapattım. Herkes kağıtta birşeyler yapmaya başladığında bende kağıdı masaya yapıştırıp aynı harfleri çizmeye başladım. Yaklaşık 10 dakika süren bu muhabbet sonlandığında ayağa kalkmaya utandığımdan kağıdı Rüzgar'la göndermeyi düşünmüştüm ama Rüzgar'ın önü bomboştu.
"Kağıdın nerede? Uzaylılar mı kaçırdı?" dediğimde güldü ve hocayı işaret etti. Hoca masalar arasında gezinip duruyordu. Bundan faydalanıp ayağa kalkmamak için kağıt üzerinde biraz daha oyalandım. Hoca yanımda durduğunda da kağıdı eline tutuşturup büyük bir oh çektim. Ne zor işti 52 kişilik sınıfın içinde tek olmak. Fakat bu duruma onlarda alışacaktı bende. Biliyordum garip geliyordu. Ama ne yapayım sistemin kahpeliğine denk gelmiştim. Yapacak bir şey yoktu.
Saat iki çeyrek olduğunda hoca buçuk olana kadar mola yapmamız için hepimizi sınıftan çıkartmıştı. Büyük adımlarla merdivenden inerken Rüzgar'a tutunup "Bak ne kadar güzel yazdım harfleri. Çok güzel bir tornacı olacağıma söz veriyorum." İşaret, orta ve yüzük parmağımı havaya kaldırdığımda Rüzgar'ın garip bakışı üzerimde dolanmıştı. "Ne ya büyük tornacılar yemini değil mi bu?" dedim kaldırdığım üç parmağıma bakarken. "Hayır tornacı yemini olmadığına eminim ama bende ne olduğunu bilmiyorum." dediğinde kıkırdadım. Otoparkın oraya doğru yürürken siyah ve kırmızı bir motor görmüş ve ağzımı açarak bakmaya başlamıştım. "Ns-200." dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım. Ne demişti o? Enes mi demişti? Enes kimdi yahu?
"Motorun ismi Hazar." dediğinde elimi alnıma vurdum. Nasıl bu kadar aptal olabilirdim. Tabi motorun olacaktı. Normal bir Enes'in 200 basabilmesi mümkün müydü? Saçmalıyordum gene. Cebinden çıkardığı paketten bir sigara alıp dudaklarına yerleştirdiğinde bende ceplerimi yoklamaya başladım. Ama sınıfta bırakmıştım sanırım. Bana da bir sigara uzattığında bende sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırıp ateşe verdim. Yoğun, gri dumanı içime çektiğimde derinlerde bir yerde deprem hissi varmış gibi oldu vücudum. Aslında büyük bir deprem olmuştu ve ben enkaz altında kalmıştım. Daha beni bulanda olmamıştı. Bakışlarım etraftayken sigara bir kere daha çekmiştim. Nefesimi geri verdiğimde tanıdık bir yüz gördüm. Mavi? Bu o değil miydi?
Son çektiğim duman zehir gibi boğazıma takılırken son olarak bana göz kırptığını görmüştüm. Rüzgar sırtıma vururken ciğerimin çıkacağını anlayıp kendime geldim güçlükle. Az kalsın ölüyordum bir mavi yüzünden. Sınıfa yürümeye başladığımızda o ve arkadaşı da yanımızdan yürüyüp yüzüme bakıyorlardı.