Elimdeki kupayı sıkıca kavrayarak gözlerimi cama çevirdim. Kar yağıyordu. Dışarı buz gibiydi ve bu soğuğun gerçekten içimi soğutmasını isterdim. Ruhum, yıpranmış ve çürümüştü. Ellerime bağlanmış keskin ipler beni sandalyeye bağlamış ve önümdeki perdeye geçmişimi yansıtmıştı. Kırık, alaycı bir tebessüm kondu dudaklarıma. Kurumuş dudaklarım aralandı. Bir melodi tutturdum ve aklımdan geçenleri dudaklarımın arasından bir halatla sarkıttım. Aklımdan geçen kanlı düşünceler salondaki halıyı dolduracak kadar karanlık ve kirliydi. Gözlerim boş ve ifadesiz, canlı yüzüme tezattı. Beyaz avuçlarımda tırnak izlerim, tırnaklarımda ise siyah oje hakimdi. Altımdaki siyah basit şort her ne kadar sıcak tutmasada, soğuğu seviyordum. Bazıları unutmak için kendini içkiye veriyordu fakat ben soğuğa veriyordum. Soğuk, içkiden daha sert,daha acı verici ve daha yakıcıydı. Yüreğimdeki keskin sızıyı en aza indirgeyebilecek şey; üşümekti. Bedenen üşümekten bahsetmiyorum. Ruhun üşümesinden bahsediyorum ki, ben ruhumu hasta edeli çok olmuştu. İçimde kalmayan umudum ve sönmeyen bir acım vardı. Dertleşebildiğim, konuşabildiğim kimsem yoktu. Küçük evimin içinde duvarlar bana en büyük arkadaşlığı yapıyordu aslında. Dudaklarım düz bir çizgi haline geldi, gözlerim buğulandı, boğazımda koca bir yumru yer aldı, yutkunamadım. Sağ elimi buğulu camda yavaşca hareket ettirdim. Bir şeyler yazdım ama farkında bile değildim. Oturduğum yerden kalktım, mutfağa adımladım ve elimdeki kupayı tezgaha bıraktım. O sırada kafamı sağa çevirdiğimde camda bir silüet gördüğümde kalbim hızla atmaya başladı. Elim hızla titredi. Camdaki silüet camı tıklattığında ne yapacağımı bilemedim. Yutkundum. Beynim işlevini yitirmiş gibi hiç birşey düşünemiyordum. Cama yaklaştım. Camı açmadan seslendim;
"Kimsiniz?"
Kafasını sağa çevirdi. Ardından hiddetle bağırdı.
"Kahretsin! Aç şu kapıyı hemen."
Emir içerikli cümlesine karşılık buz gibi ses tonumla konuştum, sanki az önce ödü kopan ben değilmişim gibi.
"Çıkarım nedir?"
Ben buydum işte;çıkarlarım uğruna herşeyi yapardım.
"Canın."
İfadesiz sesine karşılık camı açtım. Atik bir hareketle içeri girdi. Ardından büyük camı kapatarak camın pervazına beni sertçe yasladı. İki koluda başımın üstündeydi.
"Kimden kaçıyorsun?"
Dudaklarında kibirli bir gülümseme belirdi.
"Zeki kızsın anlaşılan," durakladı,hızlı solukları yüzüme vuruyordu. Açık saçlarımın tutamını eline alarak parmağına doladı.
"Ama bu seni ilgilendirmiyor." Dediğinde ifadesi katılaşmış elindeki saç tutamımı bırakmıştı. Bu hareketine karşın sadece göz devirdim. Gözlerimi kop koyu olan gözlerine değdirdiğimde tek kaşı kalkmış buz gibi bana bakıyordu. Biçimli kollarına elimi koyarak itelemeye çalıştım.
"Ne yaptığını sanıyorsun."
"Seni itelemeye çalışıyorum."
Burnundan sert bir nefes verdi ve kafasını sola çevirdi. Bir şeyler mırıldandıktan sonra kafasını bana döndürdü. Gözlerine bakmayı reddederek bakışlarımı sert çehresine odakladım."Gözlerime bak."
Dediğinde sertçe yutkundum. Kulağıma dudağını değdirdiğinde nefes almayı unutmuş gibi kalakaldım. Boğazımı temizledim. Alayla gülümsedi. Yüz ifademin düzlüğünden asla taviz vermedim.
"Ürkek bir ceylan olmana rağmen hâlâ aslan rolünü üstleniyorsun."
"Eğer ceylan olsaydım,senin gibiler beni sağ bırakmazdı."
Ah, yine alaylı bir gülüş ve alaylı bir tını. Aman ne hoş!
"Benim gibiler he." dediğinde gözlerini beni bir ceylan, kendisini ise aslan gibi görüyor gibi bakmıştı.
"Merak ediyorum da benim gibi birini nerede görmüş olabilirsin?"
"Ortalık senin gibi züppe kaynıyor."
Gözlerini bir kaç saniye yumdu ve tekrar açtı. Oradaki tuhaf pırıltılar ürkmemi sağlayabilirdi fakat sakin ve tutarsız davranışları olduğumuz durumu hatırlatır gibiydi. Dudaklarından boğuk bir gülüş döküldü.
"Eğer vaktim olsaydı şuan neler yapabilirdim tahmin dâhi edemezsin."
Gözlerimi kısarak sinsi bir gülümseme ile yüzüne baktım. Fısıldayan ses tonumla yüzüne doğru tısladım.
"Vaktinin olduğu zamanı heyecanla bekliyorum."
Ellerimi karnına doğru götürüp bir kaç tur okşadıktan sonra hızla ittim. Dudaklarından boğuk bir inleme döküldü.
Bir şeyler mırıldandıktan sonra kafasını çevirdi, uzun bir soluk aldı ve yutkundu. Kendine bir kaç saniye verdi. Bu saniyeler içinde derin bir nefes alıp ardından boğuk tınısıyla, bir kaç adım gerileyerek konuştu.
"Ben kaçar güzellik." dediğinde işaret ve orta parmağımı birleştirerek yavaşca şakağıma getirdim, sonra ise ona doğru yavaşca selam verdim. Alayla güldü ve geldiği gibi gitti. Camı kapatarak olduğum durumu anlamaya çalıştım. Burnumdan sert bir soluk verdim. Az önce aramızda beni korkutacak kadar bir çekim sağlanmıştı. Elimi saçlarıma götürerek bir tur karıştırdım. Elimi saçımdan çektim ve alnımı kaşıdım. Ne yaptığıma anlam veremeyerek bir kaç dakika oracıkta soluklandım. Daha sonra kendime gelerek salona doğru adımladım. Salondaki üçlü koltuğuma kendimi büyük bir hızla fırlattım. Saçlarım yüzümü karışlasada umursamadım. Az önce yaşanılanlar çok...Güzeldi veyahut özeldi. Katran karası gözleri gözümün önüne geldiğinde sinsi bir sırıtış kapladı dolgun dudaklarımı. Dudaklarım büyük bir haylazlık ve munzurlukla kıvrıldı. Yirmi üç yıllık yaşamımın elbet bir kısmında sevgilim veya hoşlandığım birileri olmuştu fakat bu denli etkilendiğim,etkileşime geçtiğim,biri olmamıştı. Yurt dışından geldikten bir kaç gün sonra bunları yaşamam tesadüf müydü? Ya da her ne olursa olsun bu...bu güzeldi. Derin bir of çektiğim vakit camda bir hareketlilik meydana geldi. Büyük bir hızla yerimden doğrulurken, ayağım birbirine dolandı. Sert bir şekilde yere düştüğümde mırıltılı küfürlerim ve inleyişlerim sessiz salonumun ufak bir kısmını dolduruyordu.Ayağa kalkmayı becerebildiğimde cama tekrar baktım fakat bir şey göremedim. Hava kararmış, gökyüzüne serpiştirilmiş kızıllıklar etkisini kaybetmiş, ay tüm zarafeti ile tepede belirmişti.Camı açarak ciğerlerime büyük bir soluk çektim. İçimi dökemeyeceğimi fark ettiğim zaman odama doğru adımladım. Gardırobumu açarak siyah kapşüonumu, siyah kotumu ve siyah kazağımı giyindim. Boy aynama geçerek kendime kısa bir bakış attım. Kabarmış saçlarımı elim ile umarsızca düzelttim. Büyük ayakkabı raflarımdan siyah spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Yatağımın köşesindeki çekmecemde duran sprey boyalarımı aldım.Odamdan hızlı adımlarla çıkarak dışarı çıktım.Hafif esen rüzgâr yüzümü yalayıp geçerken dışarıda kimsenin olmamasından büyük bir memnuniyet duydum. Bir kaç sokak gezdikten sonra karşımda bembeyaz bir duvar gördüm. Sanki, sanki hiç el sürülmemiş gibi temizdi. Bu beyazlık gözümü alırken oraya doğru yürüdüm. Elimi duvara sürttüğümde bir kaç pürüzlük canımı yaktı ama umursamadım. Gözlerim ile duvarı karışlarken sağ alt köşesinde çirkin, yamuk bir yazı ve ona çokça uzak güzel bir çiçek gördüm."Hayat bu bembeyaz duvar ise, ben buradaki o çirkin yazıyım, sen ise bu çiçek kadar güzel fakat bana çokça uzak,bir soluk kadar yakınımdasın. Ah,en çokta buna üzülürüm ya."
Bir kaç saniye duraksadım ve içime çöreklenen o kasvetli duyguyu savmaya çalıştım. Elimde sprey boyalarım ile kalakalmıştım. Nefesim boğazıma takılmış yutkunamaz olmuştum. Uzun ve içli bir soluk verdim. Elimdeki boyaların kapaklarını açarak özgürlüklerine kavuşturdum ve bu duvarı düşüncelerim ile beraber kirlettim. Çizdiğim şeylere asla bir anlam yüklememek ile beraber asla neden aramıyordum lakin yaklaşık on dakikadır çizdiğim bu karmakarışık yüz bana tek bir kişiyi hatırlatıyordu. Kop koyu gözleri, hafif çıkıntılı bir burun,dolgun sayılabilecek dudaklar ve çenesinde bulunan bir kaç gamzeleriyle bu adam oydu.Merhabalar, yeni bir hikâye ve yeni bir kurgu ile karşınızdayım. İlk bölüm olmasına rağmen çok hızlı olaylara giriş yapıldı biliyorum ama sonraki olaylar için bu gerekli. İlk bölüm olduğu ve olaylar hızlı geliştiği için kısa tutuyorum. Diğer bölümler daha uzun olacaktır. Yorum yapmayı ve yıldızlamayı unutmayın.🌼🌹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK (Acı Zelzelesi Serisi 1)
Teen FictionZihninizde her şeyi bir kenara bırakın ve derin bir nefes alarak; kendinizi soluksuz okuyarak bulacağınız aşkın en tutkulu halini okumaya başlayın.( Aklınızdaki tüm klişeleri unutun. Burası saf kız ve kötü erkeğin olduğu bir kitap değil. Burada herk...