İnsan birini sevmeye başlayınca, matematiği de seviyordu. Telefon numarasını meydana getiren rakamları da seviyordu nedenini düşünmeksizin.
BÖLÜM DOKUZ
Dişlerini sıkarak yatak odasına girdi. Ruhundaki boşluk ve ıssızlık burada da devam ediyordu. Hiç kimse yoktu içeride. Hiç olmamış kadar yok. Böyle değil miydi zaten? Bu koca evde bir yıldır yalnız değil miydi?
Yatağına oturup gününü düşünmeye başladı. Hayatı boyunca böylesine garip hisler yaşamamıştı hiç. Bir kadın tarafından tokat yemişti, alnı yarılmıştı, yaptığı işle alenen alay edilmişti. Bu durumda ne yapması gerektiğini bilmiyordu, nefret mi duymalıydı? Yoksa içindeki bu anlamsız kıpırdanış başka bir ihtimale mi gebeydi?
Başını ellerinin arasına alıp uzun bir süre düşündü. Parmaklarını başındaki bandajda gezdiriyor, gözüyle ayağında sargıları inceliyordu. Yaşadıklarını içinde bulunduğu andan itibaren zihninde geriye sarmaya başladı. Geriye doğru gidiyor ama bir yerde tıkanıp kalıyordu.
Arzu'yu gördüğü andan öncesine dair uzunca bir süreye ulaşamıyordu, yırtılmış fotoğraflarla doluydu hafızası. Yırtılmış ve dört bir yana savrulmuş fotoğraf parçalarıyla... Yeniden aynı kişiyi, Arzu'yu düşünmeye başladı, hayatında ilk kez yediği tokadı, ilk kez karşı cinsiyle karşılıklı olarak oturup böylesine uzun ve özel konuşmasını...
Evinden işine gidip çok nadir olarak atölyedeki arkadaşlarıyla beraber olmaktan başka hiçbir sosyal aktivitesi yoktu. Dışarıda geçirdiği zamanlarda iş arkadaşları hariç neredeyse kimseyle iletişimi olmamıştı. Yüreğinin rica minnet iş gören, hantal ritmini daha önce hiç kimse değiştirememişti, gözleri kapalı ve yüreği tıka basa dolu gibiydi.
Oysa açtı, iliklerine kadar işlemiş bir açlık hissiydi bu. Bedeni de ruhu da yüreği de nefesi de yalnızlık kokuyordu. Dönüp baktığında geride hiçbir şey göremiyordu, bomboş bir hayatı sürükleyip gelmişti ardında. Birini aldatmaktan korkuyor, ruhunda bu ihanet korkusunun ikilemini yaşıyordu. Oysa heybetli bir yalnızlıktan başka hiç kimsesi yoktu aldatabileceği...
Kendini daha fazla zorlayıp ailesini düşündü, babasıyla tartıştıktan sonra evi terk edişini ve onu bir daha göremeyişini... Düşünmeye devam ettikçe birkaç kez zihnindeki büyük uçurumdan yuvarlandı. Kendi hayatının kaçırdığı ve tekrarını izleyemediği bölümleri vardı Can'ın. Fakat şimdi bu boşluklar daha önce hiç olmadığı kadar dikkatini çekiyor ve gerilmesine, huzursuz olmasına sebep sebep oluyordu. Yumruklarını sıktı. Kasıldığı için alnındaki yaradan ince bir sızı yayıldı yüzüne. Ayakları titredi istemsizce.
Düşünmeye devam etti, tüm dikkati Arzu'da toplandı bir kez daha. Düşünmemeye çalıştıkça daha çok doluyordu zihni onunla. Boş gözlerle, bir süre daha ayağını inceledi, alnını çevreleyen bandaja dokundu yeniden, yavaş yavaş. Bunların hepsini Arzu yapmıştı. Bu çabayı önemli kılan detay ise aslında çok daha farklıydı, hayatında ilk kez bir kadın onun için çaba göstermişti.
Gün içinde birçok kez olduğu gibi yine gülümsemeye başladı. Ağzının kapanmasına hiç müsaade etmeyen bir duygu çenesinde nöbet tutuyordu. Hissedebilmenin huzurunu yaşadı uzunca bir süre. Tanımadığı bu coşkuyu bir süre bastırmaya çalışsa da kulağının çınlamasına engel olamadı. Hemen, şu anda, oraya tekrar gitmesini söyleyen heyecanlı bir çocuk sesi...
Beraber oturdukları yeri düşündü, taksiden inip aksayan adımlarla yanında Arzu varken yürüdüğü kaldırımları... "Kahretsin!" dedi. O an içindeki hislere hiçbir anlam veremediği ve tanımlayamadığı bir esaretin boyunduruğunda olduğu için hiçbir yere, hiçbir şeye dikkat etmemişti. Üsküdar'da, Kız Kulesi'nin çevresinde olması hariç hiçbir bilgiye sahip değildi. Kafeyi bir şekilde bulabilirdi fakat Arzu'nun kliniğine ulaşma konusunda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bir kez olsun dönüp bakmadığı için nasıl bir yerde tedavi edildiğini, isminin ne olduğun, hiçbir şeyi bilmiyordu.
İstanbul'un durmaksızın dönüşen ve Arapça tabelalarla boğulan ilçelerinde bir kişinin kendi iş yerini bulması dahi zaman zaman zor olurken, Can'ın Arzu'yu bulması bu noktada imkansızlığa doğru gidiyordu.
Konuşmaları düşündü. Arzu'nun sana nasıl ulaşacağım sorusuna "Kader" diye cevap vermişti.
"Geri zekâlı Can! Kendini ağırdan satmanın sonu böyle kıvranma olur işte. Neden, kimden saklıyorsun oğlum kendini? Kendine mi mahremiyetin? Kendini mi aldatacaksın? Yoksa yalnızlığını mı?"
Bağıra bağıra kendine kızıyordu, itiraflar yapıyordu kaçamak cümlelerle.
Suçu ifşa olmuş bir çocuktu ve aynı zamanda o suçu ifşa eden sinirli bir baba. Kendine kızmaya devam ederken Arzu'nun hızlıca yazdığı kâğıt geldi aklına. Aynı saniye içerisinde, hızla kalktı yerinden. Taze kesik yaralarının üzerine sertçe basması canını yaktı ama durmaksızın elini cebine soktu. Banka bilgilerinden ona ulaşabilmeyi ümit diyordu.
Heyecanla, ellerinin, bedeninin titremesine engel olamayarak katlanmış küçük sarı kâğıdı açtı...
"Kaderin bizi bir kez daha karşılaştırmasını bekleyemem ben
yazar bey! Telefon numaram: 0 5......"
Arzu'nun tek cümlelik notunu defalarca okudu. Çenesindeki nöbet devam ediyordu. Titreyen kelimelerin arasında kaybolurcasına telefon numarasına baktı ve büyük bir rahatlamayla kendini yatağına bıraktı. Uzun süredir hissetmediği bir huzur vardı içinde.
İnsan birini sevmeye başlayınca, matematiği de seviyordu. Telefon numarasını meydana getiren rakamları da seviyordu nedenini düşünmeksizin. Kendi kendine gülüyordu; bir telefon numarasının üzerinde bu kadar büyük bir etki yaratmış olmasına şaşırıyordu. Üstelik bu kadının kendine tokat atan, dalga geçen biri olması... Anlaşılır gibi değildi...
Kalkıp telefonunu aldı eline. Onlarca mesaj ve çağrı vardı iş arkadaşlarından. Hepsine tek tek dönüş yaptıktan sonra, mesaj bölümüne girip ne yazacağını düşünmeye başladı.
Birkaç cümle yazıyor ama kelimeler birbirini yok ediyordu; aynı saniye içinde siliyordu yazdıklarını. İçinde hemen mesajı atmasını ve biraz daha bekleyip ulaşılmazı oynamasını söyleyen iki ayrı sese kulak verdikten sonra, Şeytan'a uydu ve biraz daha beklemeye karar verdi, elinden geldiğince mesaj süresini uzatacaktı.
Bölüm Sonu
Bölümü dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=rZ_Nep1ngKs
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESLİ KİTAP - Cennet Beyazı
Misteri / ThrillerCennet Beyazı, bir şizofreni anlatısıdır. Aşkın en zor ve en kanlı hali için nefesini çek içine. "Şimdi yeniden sevecek kadar günahsızız hepimiz."