Sahile inmiştim, bi yandan arabaların korna seslerini, bi yandan denizin mükemmelliğini izliyordum. Dışardan çok masumdu, içine girince seni kendi derinliğine çekebiliyordu, öldürebiliyordu, tıpkı Doruk Güngör'ün beni kendi karanlığına çektiği gibi. Denize karşı tek farkı, Doruk Güngörün karanlığında, bedensel yaşayıp, ruhen ölüyorsunuz. Duygularınızla, hayallerinizi de öldürüyor, içinizde uçuşan kelebekleri de peşinde getiriyor, işte burası son, sonunda aydınlığı olmayan karanlık.
Sabah saat 9:45, bankta üzerimde duran bir montla uyandım. Ellerim, ayaklarım soğuktan uyuşmuştu, artık soğuğu hissedemeyecek hale gelmiştim. Dudaklarım soğuktan kurumuş, neredeyse kanayacak hale gelmişlerdi. Çok bitkin gözüküyordum, eminim yüzümdeki makyaj izleri de bunun kanıtıydı, ama şuan bu zerre umrumda değildi. Kafamı kaldırıp etrafa baktım, yanımda bir poşete gözüm değdi, içinde 2 simit vardı, kimin olduklarını umursamayarak yemeye başladım. Dünden beri birşey yemiyordum, biraz daha aç kalsam oracıkta düşüp bayılacaktım. Halim yoktu, aklıma dün yaşananlar geldikçe canım daha da acıyordu. Uyumak istiyordum, saatlerce günlerce uyumak. Annem uyuyunca geçer derdi ben küçükken, sahi herşey, uyuyunca geçer mi? Bu kadar kolay mı, bence değil. Bu sadece kendini bir yalana inandırmak. Gerçek olmayan bir yalana. Bende bir yalana inanmıştım, gerçek gibi gözüken ama yalandan ibaret olan Doruğa.
Gözlerim acıyordu ağlamaktan, sanki gözlerim bir kuyuydu, ve suyu tükenmişti. Gözyaşlarım ne kadar ağlamak istesem de akmıyordu. Çok çaresizdim, bankta oturmuş,elimde kimin olduğunu bilmediğim bir simit, üzerimde beni zavallı gözüyle gören birisinin montu.
Elim telefonuma gitti, İremi aradım, hep böyleydi bu, kimin derdi olsa hep birbirimizde bulurduk dermanını. Beni bu dünyada anlayan dinleyen bi İrem vardı, sanırım hayatta sahip olduğum bi İrem vardı.
"Efendim güzellik? Nerdesin sen dünden beri aramadın sormadın?"
"Buluşunca anlatırım, telefonda olmaz" dedim kısık bi sesle.
"Sesin kötü geliyor, bana gel çabuk"
"Tamam", diyerek telefonu kapattım.Ayağa kalkıp montu bankın kenarına bıraktım. Ayaklarım bedenime ait değildi sanki, kalktığımda başım döndü, gözlerim karardı bir anda sendeledim. 10-20 saniye tekrar bankta oturdum, iyi olduğumu anlayınca ayağı kalkıp İremin evinin yolunu tuttum.
Bütün gözlerin üzerimde olduğundan adım kadar emindim, bazıları bana zavallı gözüyle bakıp küçümsüyorlardı. Umrumda değildi, ben buydum, umursamayan, kendi içinde kendi dünyasını yaşayan bi kızdım. Benim dünyamda benden başkasına yer yoktu. Ama ben son 1 aydır bu düzeni bozmuştum. Hani küçükken hep aileden birisi ölürse, aynı anda aynı dakika, mesela bir araba da beraber ölmek istersiniz ya, benim arabam da ben tek başımaydım hep. Ve ben ilk kez birisini, Doruğu o arabaya almıştım, ve son 1 aydır, yıllardır değişmeyen düzenimi bozmuştum, onun için, Doruk için.
İremin evine vardığım da zile basma gereği duymadan kapının açıldığını gördüm. Eskiden de böyleydi hep ben gelene kadar pencere de bekler, bana fırsat vermeden kapıyı o açardı. Dediğim gibi irem benim sadece arkadaşım değil, kardeşim ailem olmuştu.
"Hemen herşeyi anlatıyosun, çabuk!" dedi.
Hiç beklemeden söylemeyi planlıyordum.
"Doruk beni ald-" yutkunamadım, ağlamaya başladım tekrar.
"Ne demek bu? Nasıl olabilir böyle birşey? Bu adam seni sevmiyor mu? Nasıl yaptı böyle bişeyi sana? Piç, adi herif! Göstericem ben ona dünyanın kaç bucak olduğunu!"
"Hiçbişey söylemeyeceksin İrem", tekrar yutkundum, nefes alamıyordum ağlamaktan, "ne hali varsa görsün, suç benim, o beni sevemeyecek, duygularımla oynayabilecek kadar aciz bi insan."
"Bunu sonra düşünürüz bebeğim, senin kendine gelmeye ihtiyacın var, hadi sen kalk bi duş al, bende atıştırmalık bişeyler hazırlayayım sana"
"İyiki varsın, sen olmasaydın bunca şeyi tek başıma atlatamazdım, çok teşekkür ederim"
"Ne teşekkürü? Kardeşiz biz, mümkünse bidaha duymayayım. Hadi şimdi duşa"Kendimi banyoya atıp, küveti doldurmaya başladım. Suyun yavaş yavaş nasıl yükseldiğini izledim. Herşey küçük bir damladan başlıyor, sonra bir diğeri daha ekleniyordu, küçücük bir damladan okyanuslar denizler oluşuyordu, içimde öyleydi. Hislerim en başta nefretken, bi anda büyüyüp belki de aşka dönüşmüştü. Küvete girip bacaklarımı kendime çekip yarım saat soğuk suyun altında oturdum. Düşündüm düşündüm düşündüm. En baştan, ilk günden şimdiye kadar yaşanılanlar gözümün önünde belirdi.
Su bize uzaktan saf gözükür, ama derinliğine indiğinizde boğulabiliyorsunuz. Ben Doruğu saf görmüştüm, ve derinliğine inip boğulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ OKULU BELASI. #Wattys2018
Romance"Bu yaz bi farklı geçecek sanırım, ha sence de öyle değil mi?" Diyerek pis pis sırıttı. "Yo geçen yazda uyuyodum, bu yaz da uyuycam" dedim, çünkü Doğa olmak bunu gerektirir. İki farklı dünyadan, iki farklı insan, iki farklı kalp. ...