Mürsel, evden gergin bir şekilde çıktı, sanki başına bir şey gelecekmiş gibi hissederek kaldırım taşı bile olmayan toprak yolda yürüyordu. Aklına birden, dün gece yanında olan kız geldi. Kız, sarışın bir buçuk metrelik, kilolu bir kızdı. Gece yaşadıklarını anlatırsam, yeni bir öykü yazmam gerekir, o yüzden o bölümü es geçiyorum dostlarım.
Mürsel'in gidecek bir yeri yoktu, sadece evden çıkmıştı, düz ve topraklı yolda yürüyordu ve o bunu her sabah yapıyordu. Bir büfenin önüne geldi ve bir gazete aldı, biraz ilerledikten sonra geri yürüyüp bir paket de Samsun 216 marka sigara aldı. Eve doğru geri dönmeye karar verdi, çünkü içindeki sıkıntı onu her sabahki alışkanlığından alıkoyacak düzeydeydi. Az ileride bir araba gördü. İçinden iki tane adam çıktı, birinin ağzında Küba purosu vardı ve kasketi vardı. Diğeri saçlarını jölelemiş ve sinirli görünüyordu, diğerinden daha kiloluydu. Adamlar, Mürsel'e iyice yaklaştılar ve "Burada koşan bir adam gördün mü? Sarışın uzun boylu bir şeydi. Ha?" diye sordular. Mürsel, adamların ciddiyetinden ürkmeye başlamış olacak, yutkundu ve gergin bir ses tonuyla, "Hayır, görmedim." diyebildi. Adamlardan purolu olan, "Tamam, bu numarayı kaydet, eğer görürsen bize haber ver." dedi ve arabaya doğru ilerlediler.
Mürsel, eve vardığında iyi hissetmiyordu, yatağına uzandı ve yeni aldığı paketten bir sigara çıkarıp yaktı. Dumanı öylesine üflüyordu ki, çok gergin olduğunu anlamamamız mümkün değildi. Ardından, duşa girdi ve "En iyisi hazırlanıp çıkayım." dedi içinden.
Duştan çıktı ve hazırlanmaya koyuldu. Çok sürmeden evden dışarıya attı kendini. Hızlı adımlarla yürüyordu. Caddenin köşesine vardığında, kaldırımın yanına az evvelki adamlar arabayla yanaştı. Pencereyi açan jöleli, silahını Mürsel'e uzatarak, "Hemen arabaya bin, adi herif!" dedi, Mürsel korkudan kaçmaya başladı ve adamlar da takip ediyordu. Mürsel, ara sokağa kaçtı ve adamlar arabadan inmek zorunda kaldılar. Mürsel, bu esnada izini kaybettirmeyi başardı tabii.
Adamlar öfkeli bir şekilde arabalarına dönerken, yoldan geçen adamın birine, "Burada koşan bir adam gördün mü? Esmer, orta boylu, deri ceketliydi. Ha?" diye sordu. Ağzında sakız olan yoldan geçen adam cevapladı, "Hayır, görmedim. Ne oldu ki?" "O adam bize lazım. Yanlış yaptı, cezasını çekecek. Al bu numarayı kaydet, adın ne senin?" dedi, kasketli olan adam. "Benim adım Osman, az yukarıda oturuyorum, görürsem ararım, tamam. İyi akşamlar beyler." dedi ve ilerledi.
Osman, evine gitmekten vazgeçti. İçine kurt düşmüştü çünkü. Aşağı mahalledeki çay bahçesine doğru ilerledi. İçeri girdiğinde garsona, "Bir oralet alabilir miyim?" dedi, aradan beş dakika geçti ya da geçmedi, oralet masaya geldi. Osman, hızlı hızlı oraletini içerken, adamların tarif ettiği Mürsel'i düşünmeye başladı, "Tanıyor muyum acaba adamı ya?" diye geçirdi içinden.
Bu sorgulamadan sonra çay bahçesinde çok duramadı Osman, hesabı ödeyip evinin yolunu tuttu. Yukarı doğru çıkan yolun köşesinde, az evvelki adamlar bekliyordu. Osman'a doğru yaklaştılar ve "Bizimle geliyorsun!" diye bağırarak Osman'ın koluna girdiler. O sırada Osman, o anki sinirle adamlardan jöleli olanın suratına bir yumruk attı ve kaçmayı başardı. Kaçarken, "Şerefsizler! Ne istiyorsunuz benden?" diye bağırıyordu. Sonra, evine girdi ve koltuğuna oturup soluklandı.
Jöleli adam, az ilerideki çeşmede burnundaki kanamayı durdurmaya çalışıyordu. Kasketli adam, cebindeki dantelli mendili çıkararak, jölelinin burnuna bastırdı. Yoldan biri yaklaştı yanlarına, "Yardıma ihtiyacınız var mı arkadaşlar?" diye sordu. Kasketli yanıtladı, "Şerefsizin teki, arkadaşıma saldırdı, onu arıyoruz. Gördün mü hiç, şapkalı, kıvırcık saçlı, bol paça pantolonlu bir adam? Ha?" Adam, personel falan olmalı ki, gömleğinin yakasındaki kartta adı-soyadı yazıyordu: Gürkan Uzman.
Jöleli, kafasını kaldırıp, Gürkan Bey, eğer adam denk gelirse bana bu numaradan ulaşabilirsiniz." dedi ve küfrederek, yere tükürerek oradan uzaklaştı. Kasketli de arabayı almaya yolun yukarısına çıktı, jöleliyi de yol üstünden alıp hızlı bir şekilde gittiler.
Karanlık iyice çökmüştü. Mürsel, kendini kasabanın dışında buldu, olayın şokunu atlatamamış halâ soluk soluğaydı. İlerideki otobüs garı gözüne ilişti ve kendi kasabasına giden ilk otobüse bindi. Evinin yolunu tuttu. Evinin altındaki büfeden kahve alıp yukarıya, evine çıktı.
Eve girdiğinde, önce tuvaleti kullandı ve mutfağa gidip kahve yapmaya koyuldu. Kahvesini kaynamaya bırakırken, mutfak masası üzerindeki bugün sabah aldığı gazeteyi gördü gözleri ve eline aldı. Manşette, "BU ÇETEYE DİKKAT EDİN!!!" yazıyordu. Gerçekten de, Mürsel'in dikkatini çekti bu yazı ve alt satırı okumaya başladı:
"Nu-Dach adındaki Alman mafyası, Türkiye'de belli bölgelerde insanları ölüme sürüklüyor. Önce yoldan geçen birine, bir adamı aradıklarını soruyorlar, ardından o adam siz oluyorsunuz, sizin peşinize düşüyorlar. Sizi ararken, bir başkasına sizi soruyolar ve bu kez sordukları adamın peşine düşüyorlar. Bu iğrenç döngüye, bu adi tacizlere dikkat edin! Bu psikopatların kurbanı olmayın!"
Kahve taştı. Mürsel, kendinde değildi.