BUKE(TÖRE)FİNAL

41.9K 1.1K 133
                                    


Günler akrebin yelkovanı kovalaması gibi hızlı bir şekilde ilerlemişti. Günlerin ilerlemesi yılların da ilerlemesine sebep olmuştu. Bununla birlikte ben hem olgunlaşmış hem de üç çocuk annesi olmuştum...

Baran'da birçok değişiklik olmuştu. Daha çok duyarlı, düşünceli bir adam olmuş çıkmıştı. Birde aile babası tavırları bazen kendisine hayran hayran bıraktırıyor bazen de kıskandırıyordu. Özellikle kızlarıyla oynarken...

-''Anne?'' Rüveyda'nın seslenmesi ile yaslandığım kapı pervazından kızıma bakarak doğruldum.

-''Efendim, kızım.'' Rüveyda, Dilara'nın ikizi olmasına rağmen ne ona benziyordu ne de bize. Sanki bizden çıkmamış gibi bir hali vardı. Kahverengi gözleri babamı andırıyordu. Yüz şekli, vücut yapısı ise aileden hiç kimseye benzemiyordu. Görenler onu Dilara'nın ikizi değil de ablası olarak görüyordu. Bir bakıma da Dilara'dan 1 dakika önce doğduğu için ablada sayılırdı.

-''Neden orada duruyorsun?'' bunları o küçük dudaklarından endişeli bir şekilde söyleyip başını yanında onunla oynayan babasına çevirip

-'' Hicran düşmez mi baba?''

Ah, böyle şeyler nerden geliyordu ki bu kızın aklına. Bu kız düşünce ve kavrayış bakımından biraz Yiğit'e benziyordu fakat çoğunu babasından aldığını söyleyebilirdim. Allah'tan Yiğit şuan burada değil, okuldaydı. Yoksa bu tür cümlelerle başlayan sorular çok acayip yerlere kayıyordu.

-''Hicran çok yakında geleceği için düşse de bir sorun olacağını zannetmiyorum kızım.'' diye cevapladı meraklı kızını Baran ama yanlış bir cevaptı bu.

-''Hicran şöyle, Hicran böyle başka bir şey bilmez misiniz siz? Gidiyorum ben Dilara'ya bakacağım.'' diye homurdanarak bahçeye bakan bir pencereye doğru ilerledim.

Rüveyda ev kuşumuz, Dilara ise bahçe kuşumuzdu. İkiz olmalarına rağmen hiçbir özellikleri birbirini tutmuyordu. Bir tek uyuma şekilleri aynıydı.

Dilara dış görünüş olarak bana benziyordu. En belirgin özelliği inatçı olması idi. Kız benden bile inatçıydı.

Bir keresinde ona yemek yedirirken saçımı çekmiş, elinden saçımı kurtarayım derken de elimi ısırmıştı. Her ne kadar bir anne olsam da yeni çıkmaya başlayan dişleri elimde büyük bir adam ısırıyormuş gibi bir iz bırakmıştı. Yemeğini henüz bitirmemesine rağmen yemeğini vermeyip Baran'a vermiştim. Rüveyda ile ilgilenmeye gitmiştim. Çok geçmeden de konağı ağlama sesleri inletmişti...

Daha dün gibi küçük bıcırlarımın bebekliğini hatırlıyordum...

Güneş bir saat sonra batacak gibi duruyordu. Konağın duvarları görmeme biraz engel olduğu için tam olarak göremiyordum.

Yiğit'in gelmesine az kalmıştı. Vücudumu pencereden alarak merdivenlere yöneldim ve yavaş yavaş inerek mutfağa girdim. Dünden kalan yemeklerin altını açarak ısıtmaya bıraktım. Mutfaktaki masaya tabakları, bardakları ve kaşıkları koyarak salata ve ayran yapmaya koyuldum. Bunların yanında ise dünden kalma bezelye ve pilav vardı. Ve çocuklar buna bayılıyordu.

Her şey tamam olduğunda avluya çıkarak -bir tek Yiğit eksik olduğu için- sedire doğru ilerledim. Tam oturacakken karnımdan yediğim küçük bir ayak tekmesiyle daha yavaş bir şekilde oturdum.

Kızımın adı Hicran olacaktı. Buna çocuklar karar vermişti bir nevi biz isim tartışırken. Yiğit yeni yeni okumayı sökmeye başladığı zamanlar elimizdeki isim listesini alarak kızlara okumuş onlarda beğenip beğenmediklerini söyleyerek buna karar vermişlerdi.

BUKE(TÖRE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin