Uyanıyorum. Tabi uyanmak böyle bir şey ise. Uyanmak için uyumak mı gerekir bu sorunun cevabını bilmeliyim önce. Neyse devam edilmesi gereken bir hayat var diyip kalkıyorum yataktan. - eğer başlarsam düşünmeye bırakamam biliyorum- Kahvaltı gibi bişeyler yapıyorum. Aklınıza gelen o düzeni oturmuş bi durum değil benimki. Bulduğunu yiyip, atmak kendini dışarıya. Birkaç tanıdık çarpıyor gözüme. Hayır hayır acımadı gözüm korkmayın, sorunum yok onlarla. Selam verip devam ediyorum. -Sol eli hafifçe kaldırmak her zaman basit ve ikna edici gelmiştir bana- Sanırım kitapçıya gidip saatlerce beklemeyi ya da boşver diyorum oturuyorum olduğum yere. -Karar vermek üzereyken boşvermek- Evet evet Salihi aramalıyım. Tam olarak bunu yapmalıyım. Oda şuan tam burda benimle oturmak isterdi. Arıyorum Salih'i. Açıyor.
- Salihim nasılsın?
- İyi be kardeşim sen nasılsın?
- Bildiğin gibi. (Bildiğini sanmıyorum) Yanıma gelsene. Sohbet ederiz biraz.
- Bizim mekana gel. Geçiyorum bende.
- Geçiyorum.
Kalktım yerimden. Hızlı adımlarla gitmeme gerek yoktu. Rahattım. Keşke dedim, bu rahatlığım içime de yansısa. İçimde birbirine dolanmış duygular vardı. Birini kurtaracak olsam, öbürünü kurtarmam mümkün olmuyordu. Ne istiyordunuz benden. Daha ne yapabilirdim ki sizin için? Söküp atamazdım ya içimi. İdare ediyordum işte. Düşünürken kısalan yollar olduğuna yemin edebilirim. Otobüse varmıştım bile. Peki dedim kendi kendime. Herşey hallolursa nasıl devam edecekti bu hayat? Bir fikrim yoktu. Aslında fikirlerim hep vardı ama bu konuda hiç düşünmemiştim. Sorunların çözüleceğine inancım o kadar azalmıştı ki bu konuyu düşünme gereği bile duymamıştım bunca zaman. Otobüs gelmişti. Adımımı içeriye attım. Tanıdık birkaç sima vardı. Hepsini ayrı ayrı selamlayamazdım ya, yürüdüm arkaya doğru. Oturacak yer bulabilmek sevindiriciydi. Oturdum. Fazla uzun sürmeyecekti yol. Ona rağmen sevinmiştim. Sevinmek için bahane arıyor olabilir miydim? Bunun cevabını veremem. Hayır verebilirim, kesinlikle sevinmek için bahane arıyordum. Basit bi sevinç için bile koca bi karmaşaya sürüklemiştim kendimi. Ne demek oluyordu bütün bunlar? Böyle miydi herkesin düşünceleri?Kendimi normal biri gibi hissetmek için, normal birinin düşüncelerini mi bilebilmeliydim? Boşver gitsindi. İnme vakti gelmişti artık. Orta kapıya doğru yürüdüm. Sıra vardı. İşlek bi yerde indiğimi anladım. Pek dikkatimi çekmemişti şimdiye kadar. İnebilmiştim sonunda. Yürümeye başladım. Sanırım biraz erken varmıştım. Sallana sallana yürümeye karar verdim. Bilirsiniz işte önünden çok sağa sola bakarak yürümek. Sıcak bi tavrı vardı bugün şehrin. İnsanlarda öyleydi sanki. Henüz kimseyle konuşmamıştım ama öyle hissediyordum. Neden hiç ilerleyememiştim. Neye takılmıştı acaba gözüm. -gözlerine takılsaydı keşke, deniz gözlerine- Yeni bi mağaza için hazırlık yapılıyordu. O yüzden duraksamıştım bi an. Umut demekti benim için. Bu yeni birşeydi ve yeni şeyler sizi umutlandırır. Aradığım şey buydu bugün. Biliyordum bana umut lazımdı. Onu görmek için sabırsızlanıyordum ama umutlu muydum gerçekten, gelecekten. Bu bana iyi gelmişti. Bolca vaktim vardı. Öyle sanıyordum. Bunu hep yapıyordum. Vakit sorunum olmadığını söyleyip, ucu ucuna yetişiyordum her yere. Yoksa sana da tam zamanında mı yetişmiştim? Buna inanmak istiyordum. Umut düşündürüyordu bunları bana. Adımlarımı hızlandırmıştım. Ne bu kalabalık gerçekten. Bedava mutluluk falan mı dağıtıyorlar? Sanmıyorum, öyle birşey olsa haberim olurdu elbette. En çok ihtiyacı olan bendim sonuçta. Adımlarla düşüncelerde hızlanırdı çoğu zaman. Hızlı hızlı anımsıyordum seni. Aslında sen yavaş düşünülmesi gerekendin. Senin düşüncen buraya yakışmıyordu sanırım. Gündelik şeyler düşünmeliydim. Varmıştım bile. Salihi gördüm. Sarıldım önce. Hep böyle yapardık.
- Noldu abi nefes nefese kalmışsın
- Bekle istemedim fena mı ettim?
- Gel gel otur şöyle
- İki çay söylede bende nefesleneyim.
Uçmuştu bütün düşünceler. Aklım bomboştu. Salih'e odaklanmalıydım. Sıradan bişeyler konuşmak lazımdı. Çalışmıyordu kafam. Herşeyi söylemek üzereydim. Olamazdı. Olmamalıydı.
- Onu bu kadar düşünerek nereye varabilirim sence? Onun düşüncelerine varana kadar daha kaç kez yolumu kaybederim? İnan bilmiyorum.
(Neler söylüyordum öyle. Engel olamıyordum bir türlü. Durmalıydım. Çabuk kapatın etrafını, düşüncelerim kaçmaya çalışıyor. Düşünceler nasıl kaçabilir ki diye düşünüp dururdum?Ögrenmiş oldum.)
- İyi misin abi?
- İyiyim abi bir şey mi oldu?
- Bir şeyler söyledin de endişelendim haliyle.
- Bi kitapta okumuştum da önemsiz bir şey unutalım gitsin.
İyi toparlamıştım bence. Noluyordu bana böyle. Kendimle kavgaya başlamıştım çoktan. Salihi bütün bunlardan uzak tutmalıydım. Bende uzak kalmalıydım aslında ama yapamazdım. İstesem de yapamazdım. Peşimden gelirdi bütün bu düşünceler. Kaçarsam haksız duruma düşebilirim. Başedebilirdim.
- Salihim acil bi işim çıktı. Çay için teşekkür ederim. Bunu telafi edicem en kısa zamanda söz veriyorum.
- Ziyanı yok be abi. Hallet sen işini.
Kaçış yolumun kapısını yalan aralamıştı. Hemen dışarı atmıştım kendimi. Temiz hava iyi gelmişti sanki. Salihi bu yüzden seviyordum. Birçok kişinin sorun yapacağı şeyleri anlayışla karşılıyordu. Keyfi bir şey olmadığına inanıyordu. Ona sıradan bir teşekkürden fazlasını borçluydum. Saat kaç olmuştu? Ne yapıcaktım? Niye dışarı çıkmıştım? Bu sorularla biraz vakit harcayacak gibiydim. Çünkü karmakarışıktı içerisi.