GİZEMLİ ARMAĞAN

2.4K 123 19
                                    

Kazadan sonra bacakları eski yerlerinde değildi. Sağlığında neredeyse hiç eve girmezken şimdi evde hapis kalmıştı. Yaşadığı ev bedenini, bedeni de ruhunu tutsak almıştı. Ne kimseyi görmek istiyordu ne de bu ''ucube'' haliyle kimseye görünmek. 

Annesi o daha çok küçükken uzaklara gitmiş, babasını da onu da terk etmişti. Zavallı babasıysa birkaç yıl önce kalp krizinden ölmüştü. Görüşmediği bir amcası vardı başka bir ülkede. Arkadaşlarıysa... İşte her biri kendi aleminde. Belki ayda bir birisi arardı. Gerçi kaza ilk olduğu zaman ilgilenmişlerdi; ama zamanla herkes kendi hayat mücadelesine dalmıştı. Sosyal hizmetlerden haftada bir uğrayan hemşireyi saymazsak yapayalnız demekti. Bir de yardımsever iki üç komşu...

Kazadan önce bir yayıneviyle anlaşmıştı. Çocuklar için öyküler ve masallar yazıyordu. O  kaza olduktan ve bacaklarını kaybettikten sonraysa ne bir satır yazmak ne de yazdıklarını okumak istemiş hayal kırıklığı, yalnızlık, umutsuzluk ve öfkeden etrafına görünmez dört duvar örüp kendini buraya kapatmıştı. 

Günler böyle pencereden bakarak, eski, sağlıklı halini anıp çokça da kendine acıyarak geçip gitti. Ve sonunda o korkunç olayın birinci yılı geride kaldı. 

Yine tek başına yaşadığı trajediyi düşünüp duruyordu. Elleri artık olmayan bacaklarına doğru kaydı. Sanki yitirdiği ayakları ağrıyordu. Artık kanıksadığı, geçmeyen bir sızı...Yapabileceği de hiçbir şey yoktu üstelik! Olmayan bir parçanızın ağrısını giderecek bir ağrı kesici üretilmemişti henüz. 

''Tam bir yıl önce bugün...''deyip gözlerinin daldığı sırada kapı çaldı. İrkilerek kendine geldi. Kimdi şimdi bu?

-Kargo. Bir paketiniz var.

-Kargo mu? Bana mı?

-Şurayı imzalayın lütfen.

Gelen küçük bir kutuydu. Beyaz bir kağıda sarılmış ince bir iple bağlanmıştı. İpi çözüp kağıdı yırttı. Kutunun kapağını açtı. İçinde bir not buldu.

''Senin için küçük bir armağan. Nereye istersen seni oraya götürecek ve ne olmak istersen o olmanı sağlayacak.''

Notun altında mürekkepli, eski bir kalem duruyordu. eline alıp inceledi.Siyah, şık bir dolma kalem. Hepsi bu! Üzerinde ne bir yazı ne de herhangi bir işaret...Notta yazılanları nasıl yapabilirdi ki?

O gün güneş batana kadar kalem elinde düşündü. Herhalde biri ona eşek şakası yapmıştı. Yine de denemeye karar verdi. Kitaplığının çekmecesinden geçmiş yıllara ait bir ajanda çıkardı. Gelişi güzel yazılıp çizilmiş ön sayfaları geçip temiz bir yaprakta durdu. '' Ne olmak isterim?'' diye sordu kendine. Cevabı basitti: ''Sağlam olmak isterim tabii ki!'' Peki nerede? ''Nereye gitsem? Sahile! Tam bir yıldır görmediği denizi çok özlemişti. Dalgaları, kumu, martıları...

Kalemin ucu kağıda değerken sayfadaki tarihe gözü çarptı. Yıl farklıydı ama ay ve gün bugünün tarihiyle tutuyordu. Yine de fazla takılmadı bu ayrıntıya. Derin bir nefes aldı ve şöyle yazdı. 

''Şimdi sağlam olarak sahilde olmak isterdim.''


BÜYÜLÜ YAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin