Arkadaşlar bu benim ilk hikayem. Daha önce pek bir şey yapmadım. Eğer saçma veya kötü olursa şaşırmayın :D
Sıcacık battaniyemin içinde bacaklarımı daha çok kendime çektim. Yağmur damlalarının cama vuruşunu dinlerken, yorganımın köşesini avucumun içine toplayıp sıktım. Kendimi birine sarılıyormuş gibi hissettim. Güven ve huzur veriyormuş gibi seviyordum uykuyu. Bir çok şeyden uzaklaşıp kafa dinlemeye yarıyordu. En çok da hayal kurardım uyurken. Her biri farklı bir macera olurdu. Hiç gerçek olacak mı peki? Hiç sanmıyorum. Her gün olduğu gibi okula gider, hafta sonları da evde pineklerim. Notlar desen zaten berbat. Öğretmenler ile aram hiç iyi değil. İnsanlarla iyi anlaşamamak gibi bir huyum da var. Amaçsız yaşayıp gidiyorum. Ama bir gün... bir gün kendimi şu yataktan kaldırabilirsem, belki yaparım bir şeyler.
Karanlık odamın kapısı hafif gıcırdayarak aralandı. Uyumaya çalışırken en nefret ettiğim şey; ışık, kapıdan içeri girdi. Uykulu gözlerle tam göremesem de annem sandığım kişi yatağımın kenarına gelip oturdu. Eliyle dağınık saçlarımı kenara itti.
"Kızım sen gelmiyor musun?"
"Nereye?" Uykulu olduğum için sesim boğuk çıkmıştı ve gözlerimi tam açamasamda kısmış olarak görebiliyordum. Muhtemelen bu halim ile çinli yaşlı bir herife benzemiştim.
"Şehir dışında eski bir arkadaşımızın düğünü var. Oraya gidiyoruz."
"Anne ben iki gündür doğru düzgün uyuyamadım. Şimdi uyusam. Çok uykum var." İki gündür internette bulduğum bir hikaye yüzünden sabahlıyordum. Üstüne üstlük her gün ablam ile evi temizlememiz ve toplamamız gerekiyordu. Ve sadece bu bile yorgun uykusuz olmama yeterdi.
"İyi tamam sen yat uyu. Bak kapının anahtarını buraya koyuyorum..." Elindeki anahtarları şıngırdatarak gösterdi ve yastığımın yanına bıraktı. "Kapıyı kilitliyoruz. Bizim dışımızda kimseye kapıyı açma. Muhtemelen geç döneriz. Korkmazsın değil mi?" Bu sözü üzerine gülerek cevap verdim. Ben ve korkmak çok ayrı şeyleriz çünkü.
"Korkmam" Eğilip alnıma bir öpücük kondurdu. Odamdan çıkıp kapıyı kapattı. Şu sinir bozucu ışık da yok olunca zifiri karanlıkla baş başa kaldık. Koridordan konuşma sesleri geliyordu.
"Merve gelmiyor. Biz gidelim. Uyuyacakmış o."
"Ne? Biz niye gidiyoruz o zaman? Bende kalmak istiyorum" Kardeşimin feryatları yükselince annem sesini yükseltmek zorunda kaldı.
"Merve ablan uykusuz çünkü! Sen geliyorsun ama küçük bey!"
Normalde olsa annem böyle şeyler için gelmememe asla izin vermezdi. Ben nedenini çok iyi biliyordum. Yaz tatilinde gittiğimiz bir kır düğününde yükek ses ve iğrenç şarkılar başıma ağrılar sokmuştu. Direk müzikçalarıma sarılarak gerçek müziği dinlemeye başladım. Ama annem bana kızmıştı ve müzik çalarıma da kulaklığıma da el koymuştu. Ben de o sinir bozucu şeylere maruz kalmıştım. Ve onları elimden aldıkları için sinirlenmiştim. Ama öfkemi yansıtamıyordum. İçime atıkça gözlerimden yaş olarak dışarı çıktı. O herkesin güldüğü oynadığı düğünde saatlerce ağlayarak hem düğünü mahvettim hem de annem ile babamı rezil ettim. Ama iyi ki de yapmışım. Bir bebeğin elinden şekeri alınmaz. O günden beri annem her zaman bunu yüzüme vurup, onu rezil etmememi tembihler. İmajını benden çok seviyor olsa gerek!
Evin kapısının kapanma sesini duymam ile gözlerim açıldı. Direk kalktım ve yorganı üstümden attım. Kapıyı açıp kafamı çıkardım ve koridora baktım. Boş! Evde yalnızım! Saatlerce! Direk banyoya gidip elimi yüzümü soğuk su ile yıkadım. Sabahtan kalma pantolonumu çıkarıp yerine benim "benekli" olarak adlandırdığım pijamamı gidim. Saçımı dağınık bir topuz yapıp kollarımı dirseklerime kadar sıvadım. Koşarak Diz üstü bilgisayarı ve televizyonu açtım. Mutfağa gittim ve karnımın gurultusunu dindirecek ne var diye düşündüm. Nutella! Bir kaşık kapıp oturma odasına geçtim. Televizyonda Disney Channel açıktı. Bilgisayarı kucağıma aldım ve bağdaş kurdum. İnternette sörf zamanı!
2 SAAT!! 2 SAATİM BOŞA GEÇTİ. Nutella kavanozunun dibini buldum. Supernatural izledim. 3 arkadaşımı aradım, ikisi ile konuştuk biri açmadı. Arkadaşım Gözde yumurtanın içine yalnışlıkla oralet dökmüştü. Diğer arkadaşım Fatma ise boş boş oturuyordu. Sıkıntıdan patlıy- Aman Allahım! O da neydi öyle? Bir silah veya belkide şu özel günlerde attıkları şeydendi. Bir daha! Ve ses daha yakından geldi. Silah olduğuna emindim. Tekrar bir ses geldi ama bu silah veya benzeri bir şey değildi. Silahlı çatışma? Uyuşturucu alıp satanlardan birkaçını yakalamış olabilirlerdi. Gözümün önünde bir gölge belirdi. Bizim balkonumuzda! Koşarak mutfağa gittim ve bir tava aldım. Lütfen gülmeyin tava sert ve etkili bir silahtır. Yavaşça balkonumuzun cam kapılarına yaklaştım. Kapıyı açıp etrafa baktım. Hava temizdi. Her şey normal görünüyordu. Balkona çıkıp etrafa bakındım.
Polis arabalarının ışıkları göründü ve sirenleri ötmeye başladı. Olaylar takip etmeye çalışıyordum. Birden sağ ayağmın bileğinde bir şey hissetmem çığlık atmama sebep olmuştu. Muhtemelen tüm mahalle duymuş olmalıydı. Kafamı korkuyla aşağıya indirdim. Yerde yatan yaklaşık 15-16 yaşlarındaki çocuk bir eli ile beni tutarken diğer eli ağzına gitmiş sus işareti yapıyordu.
"Sessiz ol. Hırsız falan değilim. Zarar vermem."