17. BÖLÜM

807 20 1
                                    

ASLI KAHRAMANIMIZ DAMLA'DAN

Dayanamamıştım. Kardeşimden bir eşya, bir mal gibi bahsediyordu. Çok pahallıymışmış... Sinir bozucu, pislik...

"Gerçekten kardeşin mi?"

"Kardeşim!"

"Peki, seni getirirlerken o neden yoktu?"

"Daha fazla konuşmak istemiyorum."

"Anlat!"

"Sana dedim ki kon..." sözümü bölerek.

"Sana anlat dedim! Sen kendini ne zannediyorsun? Sen fahişesin anladın mı? Fahişe!"

"Asıl sen kendini ne zannediyorsun? Takmışsın omzuna yıldızları, ortalıklarda dolaşıyorsun! Sen ve askerlerin işe yaramaz piçlersiniz!"

"Gösteririm ben sana piçi! İn arabadan!"

Ani bir fren yaparak bunları söyledi. Arabadan inip kapımı büyük bir sinirle açtı. Ben hiçbir şey yapmadan duruyordum.

"İn dedim!"

Korkarak indim. Tam karşımda duruyordu. Gözlerini kin, nefret, öfke bürümüştü. Nefes alıp verişleri hızlanmıştı ve duyabiliyordum. Korkuyla ona bakarken, ani bir hareketle saçlarımı kavrayıp, sol tarafımızda olan uçuruma doğru itekledi. Yüzüm önde, ayaklarım gerideydi. Her an bir şey yapabilirdi ve ben düşmemek için ayaklarımı oldukça geride tutmaya çalışıyordum.

"Piç ha! Sen bana piç mi dedin?"

Korkuyordum, gözlerim aşağıya bakmaktan korkuyordu. Beni ani bir hareketle uçurumdan aşağı bırakabilirdi.

"Sana ilk ve son kez söylüyorum fahişe! Bana bir daha böyle şeyler söylersen acımam, bir daha ki sefere atarım seni! Anladın mı?"

"Bırak beni!"

"Anladın mı?!" sesi resmen yankılanıyordu.

"Tamam anladım!"

Beni bırakmıştı ki o sırada ayağım kaydı, ellerimle yalpaladıktan sonra tam düşecekken rütbeli tuttu beni. Anlamıyordum az önce bunu yapmaya çalışmıyor muydu zaten? Niye beni kurtardı ki şimdi?
Keşke beni bıraksaydı da, dağların eteklerinden süzüle süzüle özgürlüğüme uçsaydım...
Beni bıraksaydı da, artık hayalini kurduğum mutluluğa kanat açsaydım...
Beni bıraksaydı da, artık rüyalarımda gördüğüm aileme doğru koşsaydım...
Beni bıraksaydı da...

"Ne kadar beceriksizsin! Yoksa bunu bilerek mi yapıyorsun?"

Sesimi çıkarmadım. Ona ne benden? Bir taraftan bana zarar veriyor, bir taraftan da beni koruyordu.

"Seni bıraktığım halde, ne kadar da düşmeye meyillisin."

Duymazdan geliyordum. Sesini alçaltmıştı bu sefer. Hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açıp, arabaya bindim. Onun bana mal mal baktığını biliyordum ama kafamı oraya çeviremezdim. Onu umursamıyordum çünkü... Hâlâ arabaya binmemişti. Şoför koltuğuna oturdu ve dağın sağ tarafına doğru aracı park etti. Sonra şoför koltuğundan inip, arka koltuğa geçti. Şaşırmıştım. Neden? Neden böyle bir şey yaptı? Hiçbir şey söylemeden, bana bakmadan, kafasını omzuma koydu. Ne yapıyordu bu? Bir an omzumu çektim, ama o yeniden kafasını koydu. Tam konuşmaya hazırlanıyordum ki:

"Sakın! Konuşma!"

Konuşacağımı nereden anlamıştı? Sır gibi bir adamdı, yakışıklıydı, gözleri çok güzeldi... Ama bana yaklaşmasını hiç sevmiyordum. Bana yaklaştığı an, ilk geceki an aklıma geliyordu ve bu, ondan nefret etmeme yetiyordu.

 RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin