[DÜZENLENMİŞTİR.]
Giriş gibi bir şeydi bu, idare edinn
-
"Rahat durur musun?" Kuzenim rahatsızca yerinde kıpırdandı. 12 yaşındaydı ve benim 18 yaşına girmemin şerefine sadece ikimiz Hawaii'ye gitmeye karar vermiştik. 15 yaşından beri çalışmamın sonucu biriktirdiğim paranın üstüne ailem de para ekleyince Hawaii'de bir ev alabilmiştim! 4 yıl önce bu benim için sadece bir hayaldi, hala gerçek olduğuna inanamıyordum.
Evi sadece bir kere görebilmiştim. Annem tasarım ve iç mimarlık konusunda oldukça meraklı olduğu için teyzem ile önceden gidip evi bizim için düzenlemişlerdi. O yüzden şu an evin nasıl olduğunu bilmiyor ve merak ediyordum.
"Yerinde dur ve kemerini bağla, Alyssa." Sözümü dinlemek zorundaydı, onu ben götürdüğüm için, ki tek başıma da gidebilirdim, bana borçluydu. Bunu kendisi de biliyordu. Gerçi yalnız gitmek yerine onunla gitmek benim de işime gelmişti. Bütün aile gelmek istemişti, ama kız kıza takılmak istediğimile ilgili bir şeyler uydurup paçayı sıyırmıştım. Yazın sonuna kadar sadece Alyssa ve biz olacaktık.
"Uçak ne zaman kalıyor?" O sırada anons duyulunca kıpırdanmayı kesti. Derin bir nefes aldım. Aslında cam tarafına oturmak için sızlanmak istiyordum ama çoktan kemerlerimizi bağlamıştık. Bütün yaz boyunca evde kalacağımız için birinci sınıf ile uçuyorduk. Dönüş biletlerini daha almamıştık ama Londra'ya erken dönmek istiyordum. Üniversite tercihleri yapmak için sabırsızlanıyordum.
Uçağın motorlarının çalıştığını hissettim. Kesinlikle aktarma olacaktı. Hostes kuralları açıklarken Alyssa dikkatle dinliyordu, ofladım ve başımı öne yasladım. Önümde koltuk yoktu, en önde birinci sınfta olduğum için böyleydi. Ayrıca koltuk genişleğimiz diğer koltuklardan daha genişti. Bilet bulmak zor olmuştu çünkü dün okulların tatil olmasından ve mezun olduktan sonra insanlar akın akın tatile gidiyordu.
Uçak ters dönüp hızlanmaya başladığında Alyssa elimi kavradı. Gülümsedim. Hostes gelince Alyssa'ya jelibon almak zorunda kaldım. Kendime yastık ve battaniye istedim. Uzun süren yolculuğun ardından bir aktırma oldu. Alyssa neredeyse uyuyordu, uçak bir daha havalandığında bende uykuya dalmıştım. Aslında yarı uyanık sayılırdım, anonsu hemen duymuş ve kendimi gözlerimi açmaya zorlamıştım. Eğer gerçekten uyusaydım kimse beni uyandıramazdı.
"Alyssa, tatlım, inişe geçmek üzereyiz." Onu dürttüm, gözleri yavaşça açıldı. Eğilip camdan baktım, gece olmuştu. İlk bakışta deniz belli olmuyordu, sadece siyah bir şeyin üzerinden geçiyorduk ama şehir ışıkları olmadığı için deniz olduğunu tahmin edebildim. Gelirken geçtiğimiz her yer muhteşemdi.
"Geldik mi?" Uykulu haliyle normalde olduğundan daha tatlı gözüküyordu. Ben neden ona benzememiştim? Kumral saçlıydı ve masmavi gözleri vardı. Büyüyünce çok güzel olacaktı, hatta model bile olabilecek türden bir güzelliği vardı. Bunu ona hep hatırlatmama rağmen, hala güzelliğinin farkında değildi. Ben ise onun tam zıttı gibiydim. Kahverengi-siyah karışımı saçlarım ve kahverengi gözlerim vardı. Annem bazen gözlerimin bal rengi veya ela olduğunu söylerdi. Ama bence öyle değildi. Ben sade ve sıradandım.
"Uyunanınca çok tatlı gözüküyorsun, Hope." Uzanıp yanaklarımı sıktığında güldüm.
"Ben mi? Ciddi olamazsın?" Uçak inişe geçerken Alyssa cevap vermek içib açılan ağzını kapattı ve bende onunla birlikte tekerleklerin yere değmesini bekledim. Hafif sarsıldıktan sonra yavaşça fren yaptı. Kim bilir kaç saattir yolculuk yapıyorduk? O kadar çok yorulmuştum ki.
"Evi görmek için sabırsızlanıyorum." Alyssa'nın sırt çantasını kendime taktım. Ben el çantası ya da onun gibi şeyleri taşımayı sevmezdim. Telefon ve cüzdan gibi ihtiyaçlarım Alyssa'nın çantasındaydı. Belki de çok zor çanta beğendiğim için böyleydi. Eğer güzel bir çantaya denk gelirsem alıyordum.
"Ben direk uyuyacağım. Evi yarın inceleriz." Esnedi ve beni onayladı. O da yorulmuş olmalıydı. Zaten bünyesinin bu kadarını kaldırmasına şaşırmıştım.
Gümrükte işlerimizi halletmemiz beklediğimden uzun sürdü. İyice yorulduktan sonra sonunda taksi bulabilmiştik. Yol boyunca ikimizde yarı uyukluyorduk. Kıyafetlerimin çoğu önceden taşınsa da Alyssa ve benim özel eşyalarımızı almamız gerekmişti. Onları annemle önceden göndermeye gönlüm el vermemişti. Mesela Harry Potter kitaplarım. Annem artık onları okuma yaşımın geçtiğini söyleyip duruyordu ama ben tabiiki de bunu umursamıyordum.
"Geldik." dedim esneyerek.
"Anahtarlar." Alyssa anahtarları elime tutuşturdu. Esneyerek evin görünüşüne bile bakmadan yerde gözükmeyen taşları ayağımla yoklayarak takip ettim. Zaten karanlıktan hiçbir şey belli olmuyordu. Gözlerim hafifçe kapandığında sendeledim.
"Hope, istersen ben yapabilirim, benden daha yorgun görünüyorsun."
"Çünkü sen hep uyudun ben hiç uyumadım." diye homurdandım. Evet, gayet asiydim. Ama bu benim suçum değildi. Yorgun olmak ve özellikle uykusuzluk başıma vurmuştu.
"Peki, alıp açabilirsin." Alyssa'nın otuz iki diş sırıtmasını karanlıkta bile görebildiğime yemin edebilirdim. Birkaç kez çevirdikten sonra kapı ardına kadar açıldı. Valizleri yere koydum ve kapıdan uzağa ittirdim.
"Tanrım uykusuzluktan ölüyorum..." Birkaç adım atıp kendimi bulduğum deri koltuğa attığımda Alyssa homurdanıyordu. Çok zaman geçmeden arka odalardan birinden tıkırtı geldi, ardından üstüme örtü örtüldüğünde kedi gibi mırıladım ve örtüye sımsıkı sarıldım.
"İyi geceler, Alyssa. Sen gerçekten iyi bir kuzensin." Başım ağrıyordu ve örtüme sıkıca sarılıp kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Too Well (Düzenleniyor)
Fanfiction"İçgüdülerime ya da doğama ters düşmek anlamına gelse bile senin için her şeyi yaparım. Senin için sahip olduğum her şeyi, ruhumu bile ortaya koyabilirim. Ve bu aşk değilse bile, elimdekinin en iyisi." © Tüm hakları saklıdır.