Sıcak bir çift el.Sanırım şuan yanağımda hissettiğim buydu.Tahminimce Melis yine beni gülünç yöntemleriyle uykumdan ayırmak istiyor,bunu bana seslenerek yapmıyordu.Tepkisiz kaldığımda ise yumuşak,pürüzsüz eller cesaret almışçasına yavaşça yüzümü okşadı ve önüme düşen saçlarımı kulağım arkasına sıkıştırdı.Bu tabloda bir yanlışlık vardı..Melis böyle bir şey yapmazdı.
‘’Aç artık gözlerini Besna,uyandığını biliyorum ve sadece konuşup gideceğim’’ sesiyle yurttan uzakta,Melis’in bakışları altında olmadığımı fark ettim.
Gözlerimi ürkekçe açarken ilk olarak gözüme dizlerinin üstüne çökmüş dikkatlice yüzüme bakan bir çift kahverengi göz ilişti.Göz bebeklerim korkuyla büyürken karşımdaki yüzde hiçbir değişiklik olmuyordu.Panikle ellerimi yüzüne geçirmek için kaldırmak isterken,keskin bir ip hareketimi sertçe engelledi.Ah hayır,ellerimi mi bağlamıştı?
‘’Ellerimi niye bağladın?Ufuk bırak lütfen gideyim,hem ne yaptım ki ben sana’’ diye titreyen sesimle direk yalvarmaya başladım.Ne kadar da acizdim.Karşısında bir yaprak gibi titriyordum.Ufuk'un ise bu abartı tepkim karşısında şaşkınlıkla kaşları çatıldı.
‘’Hey sakin ol,sakın ağlama.Sadece konuşmak için buradayım,kurbanım falan değilsin’’ dedi ve ellerini ‘ben masumum’ dercesine yukarı kaldırıp dizlerinin üstünde bir adım geriye çekildi.
‘’Konuşmak istiyorsan,niye ellerimi bağladın ve beni bu rahatsız sandalyeye hapsettin?Hem daha normal yollarla gelebilirdin.Karanlıkta arkamdan yaklaşıp ‘her şey daha yeni başlıyor Besna’ demekle konuşmaya iyi bir giriş yapmış olmadın’’ dememle birlikte buraya nasıl geldiğimin silik bir karanlık olduğunu fark ettim.Bayılmış mıydım?
‘’Tamam kabul,belki iyi bir yöntem değildi. O an için fazla katil havasına büründüm yada o an amacım farklıydı bilmiyorum. Ama şuan amacım özür dilemek.Gerçekten içten bir özür’’ dedi ve tam olarak gözlerimin içine baktı. Doğrusunu söylemek gerekirse etkilenmek üzereydim.Bakışları farklı bir Ufuk’u gün yüzüne çıkarmış gibiydi.Ama ellerimi sıkıca kavrayan ipler bu düşüncemi hemen kovdu.Vücudum bana tepkisini belli etmek ister gibi ‘o güvenilir değil,hatırla’ diye fısıldadı ve beni bu etkiden çekip kurtardı.
‘’Ellerimi ip gerçekten sıkıyor,aç şunları öyle konuşalım’’diye sızlandım ve aklımda acil kaçış planı oluşturmaya çalıştım. Ön kapı kilitliydi,bunu korkudan bayılmadan birkaç saniye önce deneyerek öğrenmiştim.Peki arka kapısı var mıydı buranın? Kesinlikle başka bir çıkış daha olmalıydı.Gözlerim hemen yan masada duran büyük beyaz vazoya kaydı. Eğer ellerimi çözerse ilk boş anında bunu Ufuk’un kafasına geçirebilirdim.
‘’Beni dinlemeden hiçbir yere gitmene izin vermiyorum.Hem o ipleri fazla sıkı bağlamadım,kıpırdamazsan canını acıtmayacaktır’’ dedi ve bilmiş bir edayla yüzüme baktı.Onu ikna edemeden bu iplerden kurtulmamın yolu yoktu. Belki oyalamak veya aklını dağıtmak iyi bir fikir olabilirdi.
‘’Hizmetliyi nasıl gönderdin?’’ diye yapmacık bir merakla sordum ve kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım. ‘Şuan aklına takılan soru bu mu?’ dercesine yüzüme baktı ve kafasını salladı. Dikkatimi çeken şey ise,Ufuk’un hiç gülmemesiydi.Normalde her uygunsuz ortamda sırıtır,yüzündeki iğrenç gülümsemeyle kusma isteği yaratırdı.
‘’Adam yaşlı ve sanırım Pick hastalığı var.İçeri kimin girdiğine,dışarı kimin çıktığına inandırmak pek zor olmadı.Onu burada nasıl tutuyorlar anlamıyorum.’’ dedi ve elinde sıkıca tuttuğu gümüş gri anahtarları ruhsuz bir şekilde masaya bıraktı.Sabırsız ve rahatsız bir şekilde iç çekip yerimde kıpırdandım ve keçe iplerin elime batmasıyla inleyerek yüzümü buruşturdum.Eli refleks olarak elime uzandı ve dokunmasına izin vermeden elektrik çarpmış gibi kendimi geriye attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESNA
أدب نسائي"Burs" Fransızca kökenli, 4 harfli ve dilimize yakın yıllarda girmiş yabancı bir kelime. Ne kadar masum ve basit duruyor değil mi? Ama şöyle bir sorunumuz var ki, eğer bu kelimeyi basite indirger 'aman be ne varmış bir burst...