Dudağımı kayganlaştıran ruju birbirine sürttüm. Özenle kıvrılmış buklelerimi bir de ben parmağımla kıvırdım. Kirpiklerimdeki rimel birleştiğinde birbirlerine sıkıca tutunmak istiyor, yapışıyorlardı. Beceriksizce boyanmış tırnaklarımı bir kez daha inceledim.
Karşımdaki adam hayranlıkla beni izliyor, yüzümdeki boş ifadeyi beğenerek inceliyordu. Buklelerimle olan eğlencem bittiğinde adama gülümsedim.
Her kurmaya gayret edilen cümlelerin anlamsız, her havalı olmak için yapılan hareketlerin acizce ve her baştan çıkarıcı olmasını istenilen bakışların komik olduğu insanlardandım bugün. Başkasının yanına iliştirilmiş cansız bir vitrin mankeniydim. İnsanlar vitrinleri gezerken beni görüyor, beğeniyor ve nefret ediyordu.
Ben de etrafa içine anlam yüklemek istediğim ama başaramadığım gülücükler saçıyordum. Birinin boyunduruğu altında girmek en nihai hedefim, benliğimi ayağının altında girdirmek ise en büyük arzumdu.
Bel altındaki şişkinliğin yoksunluğu değil miydi zaten beni küçülten, değersizleştiren... Hazır bende yokken kudretli uzantının beraberinde getirdiği dominantlığı kabullenmek en iyisiydi.
Adamın komik olmayan esprisine kahkaha atıp elimi benden kuvvetli görünen elinin üzerine koydum.
"Çok komiksin," dedim ışıltılı gözlerimle. Saçlarımı geriye savurdum ve boynumu ortaya çıkardım. Önümüze geldiği anda bitirdiğim yemeklerden dolayı keyfim iyice yerine gelmişti. Savrulan saçlarımın hoş kokusunu içime çekmiştim. Açıkta kalan boynumu ovuştururken adam da bana odaklanmıştı.
"Benim için yorucu bir gün oldu bugün. Yavaş yavaş kalksak iyi olur," dedim.
Gerçekten de yorucu bir gün olmuştu. Sabah çöplerin içinde yuvarlanırken şimdi maddi güçle kokuşturulmuş bencilliklerin çöplüğünde boyalı vücudumla oturuyordum.
Birkaç saat için hiç de fena bir terfi değildi bence.
"Bir de kahve içseydik?" diye ilgisini bir kez daha gösterdi adam. Memnuniyetle gülümsedim. İçelim tabii. Sonra da soğuk bir su içersin. Sıcak bastıktan sonra iyi gelir.
Güzel yemeklerin şişirilmiş hesabını ödemesinden sonra kalktık. Kışları ısınmak için birbirimize sokulduğumuz zamandan farklı olarak bugün oturduğum deri koltuktan bile sıcak hava geliyor, gigey'in homurtulu siyah kapısının aksine bu siyah araba bize fısıldıyordu nazik bir şekilde.
Gerçekten de kısa bir süre içinde kriterler arşa ulaşmıştı. Adam bana sorma gereği duymadan bir yere sürüyordu siyah fısıltılı otomobilini. Gerçi benim bu hayatta konuşma hakkım yoktu ki bana sorsun. Bel altındaki şişkinlik, diye hatırlattım kendime. Unutuyorum arada, unutmamam lazım.
Nereye gideceğini önceden bilmenin verdiği hazla arkama yaslandım. Planda hiçbir sorun yoktu.
Arabayı park ettiğinde kendi kapısını açıp dışarı çıktıktan sonra benimkini açmasını bekledim. Güçsüz ama pahalı ışıklarla aydınlatılmış kaldırım yolu karanlık ama güvenliydi. Bu karanlık tenhalığın verdiği bir tedirginliğe sebep olmanın aksine kasvetli bir üst tabakayı temsil ediyordu. Buraya herkes gelemiyordu ne de olsa.
Kahveyi beni getirdiği otelin lobisinde içtik. Bu oteli pek bir severdim. Kendileriyle pek sıkı bir işbirliği içindeydik. Tanıyorlardı beni, bizi. Lobideki adam bana gülümsedi . İki gün önce bizim tarafta akşam birini öldürene kadar dövdüğünü görmüştüm. Şimdi iyi bir üniformanın içinde müşterileri güleryüzle karşılıyordu. Hizmet edenlerin karmaşık ve pis hayatlarının süslenmiş hallerini hizmet ettirenler yaşıyordu. Belki bu gerçeği öğrenselerdi işte attıracakları adamın yaptığını kendileri kişisel açgözlülükleri için mislini yapıyorlardı. Ama bizim aksimize onlara mübahtı, olağandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kopukluk
Mystery / Thriller"Bizim hayatımızda şikayet edebileceğimiz basit sorunlar, cüzdanımızda her renkten kağıt parçaları yoktu. Bizim cüzdanımız da yoktu." Sokakta can bulan, orada da can vereceklerini düşünen iki insan. Yaptıkları ve yapacakları için üzgün olduklarını ş...