2.0/ Zaman

655 68 58
                                    

Zaman her şeyin ilacıdır derler. Ama bazı acılar vardır ki, yıllar da geçse unutamazsın. Artık o acı, senin alışkanlığın olmuş olur. 

Denersin unutmayı. Hatta her yolu denersin. Bazen başarılı olur ve unutursun. Ama bazen de, o acı bir ömür boyu senin peşini bırakmaz. Hep hissedersin varlığını. Yinede kendi kendini, zaman her şeyin ilacıdır diyerek avutursun.

Peki aşkta da bu kural geçerli midir? Zaman her şeyin ilacın olabilir mi? Unutmak için her şeyi denesen de, unutabilir misin?






Duy sesimi. Sana ihtiyacım var sevgilim. Beni bulmana ihtiyacım var...


***


"Siparişiniz, buyrun efendim."

Çalışan kızın uzattığı kahveleri alan Hoseok yavaş adımlarla masaya ilerledi. Heyecandan sürekli bacağını sallayan Seo Ji, Hoseok'un yaklaşmasıyla bu hareketini durdurdu. Hoseok'un önüne koyduğu Latte'yi ellerinin arasına alıp bir yudum aldı.  

Hoseok yerine oturup, masanın önünde ki camdan dışarı bakarak etrafı seyrederken Seo Ji'de onu seyrediyordu. Her an göz göze gelebilecek olmanın korkusuyla kaçamak da olsa sadece Hoseok'a bakıyordu. Hoseok'da kahvesini içerken, Seo Ji'nin gözleri, üzerinde Americano yazan kahve bardağın kaydı.

"Ah... Şekerli şeylerden hoşlandığını duymuştum." dedi tereddüt ederek.

Nihayet dışarıdan bakışlarını çekmeyi başaran Hoseok ilk başta Seo Ji'ye sonrasında da elinde tuttuğu kahve bardağına baktı. Her şey onu hatırlatırken, onun yaptığı ve sevdiği şeyleri alışkanlık haline getirmişken, baktığı her yerde onu görürken, nasıl unutabilirdi ki?

Burukça gülümseyip sert kahveden bir yudum daha aldı.

"Haklısın. Uzun bir süre öncesine kadar, öyleydi."

Seo Ji, Hoseok'un ne demeye çalıştığını anlamadığı için sadece başını sallamakla yetinmişti. Kimse ona Aura'dan bahsetmemişti. Aura gittiğinden beri, şirkette veya başka yerlerde bir kere bile konusu açılmamıştı. 

Masanın üzerinde ters şekilde duran Hoseok'un telefonu tirremeye başladığında, bu gergin sessizliği bozup telefonu açan Hoseok konuştu.

"Efendim Jungkook?"

Bir şey söylemeden Jungkook'u dinleyip telefonu kapattıktan sonra Seo Ji'ye döndü.

"Şirkete gitmeliymişiz."

Seo Ji başıyla onaylayıp oturduğu yerden kalktı ve yan tarafta ki sandalyeye astığı ceketini giydi. Hoseok'da kahve bardağını eline alıp Seo Ji'nin yanına geçti ve elini sırtına koydu. Seo Ji bu ani temasla irkilse de, çok geçmeden boş olan elini Hoseok'un beline sardı.

İşe girerken kendisine bahsedilen neşeli, çocuksu ve eğlenceli Hoseok'la bir kere bile karşılaşamamıştı. Aksine, Hoseok mutsuz, yaşamak istemeyen, agresif biriydi. En azından gördüğü kadarıyla öyleydi. Ama şu son günlerde, şirketin önünde ağladığı günden beri kendisine iyi davranıyordu. Hatta Seo Ji, Hoseok'dan daha fazla hoşlanmaya başlamıştı.

"Bir şey merak ediyorum.." dedi Seo Ji emin olamayarak.

Kafeden çıkıp birbirlerinden ayrılmadan yürümeye devam ediyorlardı. Saat akşam 8 civarlarında olduğu için hava kararmıştı. Lise öğrencileri hala okulda oldukları için dışarıda daha rahat olan Hoseok, yinede şapka takmayı eksik etmemişti.

Hope | jhsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin