12 ARALIK 2014
Güneş ışıkları göz kapaklarımdan bile gözlerimi acıtınca sarıldığım bir adet kas yığının göğsüne kafamı gömdüm.Ve o da sanki bunu bekliyormuş gibi daha sıkı sardı ufak bedenimi. Kalbinin tam üzerinde bulunan ismimin yazdığı dövmeye ufak bir öpücük koydum. İşte huzur buydu. Huzur bu kaslı kolların arasıydı. Onun kokusuydu. Ben bu adamı sevmeyecektimde ne edecektim? Allah'ım onu bana verdiğin için bin beş yüz hatta trilyon kere şükürler olsun. Seviyorum lan ben tapıyorum bu adama.
Hafif kıpırdamaya başlayınca uyanacağını anladım. O yüzden kafamı göğsünden kaldırıp burnunun dibinde durdum ve bilerek dudaklarına doğru tutkuyla fısıldadım. "Ateş'im." Ona böyle seslenmeme asla dayanamazdı. Ve yine dayanamadı. Bir erkeğe göre uzun kirpiklerini ahenkle araladı ve siyah gözleri mavi gözlerimi buldu. Benim ona yaptığım gibi o da dudaklarımın üzerine doğru fısıldadı. "Kadınım." Ah ah ben bu adamı sevmeyeyimde ne yapayım?
Kusursuz yüzüne baktım önce, uzamış sakallarına, biçimli kaşlarına, o öpülesi kalın dudaklarına, kemikli çenesine, yüzündeki sert hatlara. En son gözlerine geldim. Simsiyah gözlerine. Aşık olduğum, irislerine kadar sevdiğim gözlerine. Çok güzeldi sanki bir el onu saatlerce düşünmüş nasıl kusursuzluk yaratacağım derken ortaya çıkmış gibiydi. Özellikle gözleri ilk gördüğümde ölümüne korktuğum ama şimdi ölümüne sevdiğim gözleri. O çok kusursuzdu. Ve şimdi benim bu kusursuz adamdan bir bebeğim olacaktı.
İkimizden bir parça. Belki kız olur babasına aşık olurdu. Annesine bile kızardı babasına dokunca. Onun gibi gözleri olurdu belki onun gibi siyah saçları. Babası saçını tarasın diye her gün elinde tarakla gezerdi belki peşinden. İlk aşkı babası olurdu belki. Yada erkek olur babası gibi güçlü olurdu. Ne yapsa onu taklit ederdi. Onun gibi gururlu olur başı dik yürürdü her zaman. Ne olursa olsun asla ağlamazdı kimsenin yanında. Bir tek annesine sığınırdı o kolları, bir tek annesinin yanında ağlardı.
Her ne olursa olsun ondan ve benden bir parça taşıyordum karnımda. Henüz Barlas' a söylememiştim. Yarın doğum günü vardı. O gün sürpriz yapmaya karar vermiştik kızlarla. Romantik bir yemek. Mumlar, güller, yemekler... En önemliside sadece o, ben ve bebeğimiz olacaktık. Gecenin heyecanıyla içim dolarken bu bakışmanın çok uzun sürdüğünü farkettim ve dudağına minik bir öpücük kondurarak üstünden kalkıp kapıya yöneldim. Kocama kahvaltı hazırlamam gerekiyordu. "Ben kahvaltı hazırlayacağım koca oğlan o yüzden kalk ve duş alıp hazırlan." derken çoktan kapıya doğru gitmiştim. Arkamdan izlediğini bildiğim için son adımlarımı popomu kıvırta kıvırta yürüdüm. İnlediğini duyunca çoktan kapıdan çıkıp kahkahamı koyvermiştim. Onu böyle kıvrandırmaya bayılıyorum.
Mutfağa geçince günün mutluluğu ile kahvaltı hazırlamaya başladım. Yumurtalar, zeytinler, kızartmalar felan derken öyle dalmışımki kapının pervazına yaslanıp yüzünde gülümseyle beni izleyen Barlas'ı farketmemiştim. Birden arkama dönünce korkudan az daha tabakları düşürüyordum. Tabi o halim beyefendiye ne kadar komik geldiyse kahkahalarla gülüyordu. Ama o öyle gülünce nasıl kızayım ben, nasıl trip atayım yada nasıl sinirleneyim? Yeminlen Allah çarpar. O yüzden sakince kahkahasını bitirmesini bekledim. En sonunda gülmeleri iç çekişlere dönünce " Bitti mi ?" diye sordum. O da hiç istifini bozmadan "Evet" diye cevap verdi ve yanağımdan makas alıp masaya oturdu. Eğer bilseydim onun yanımda son kahkahası olacağını izin verir miydim bu kadar kısa sürmesine? İşte bende sanki her günki kahvaltımızı ediyoruz diye böyleydim. Oysa bu yaptığımız son kahvaltıymış meğersem. Son yan yana oluşumuz, son gülüşümüzdü. Son bakışımız, son anımızdı. Ama bilmiyorduk işte. Kaderin onu yanımdan alacağını bilmiyorduk. Sonuçta o Ateş Barlas Duman' dı. Yeraltının Hades'i. Kim ona bir şey yapabilirdi ki. Allah'tan başka kim silebilirdi onu yeryüzünden. O korkusuzdu. Yenilmezdi. Ölüm gibiydi. İhtimal vermemiştim ölümün onu benim yanımdan alacağından , ölüm oydu çünkü. Herkes öyle derdi. Ama değilmiş. Ölümler kralıda ölebiliyormuş. Ben bugün onu öğrendim. Ama öğrenene kadar çok geçti.O çoktan bedenini alıp gitmişti benden.Kahvaltımız bitince onu her zaman ki gibi kapıya götürüp, tutkulu bir öpücükle işe uğurlamıştım. Son kez dudakları dudaklarıma karşılık vermişti. Saçlarıma öpücük koyup kapıdan çıkmıştı. Bende akşamki sürpriz için hazırlıklara başlamalıydım. Akşamı düşündükçe içimde kelebekler kanat takıyordu. Tüm gün yemek yapmış, evi temizlemiş, saçlarımı yapmıştım. İlk doğum günü hediyesini tam günün ilk saatlerinde vermek istediğim için her şeyi ona göre hazırlamıştım. Ellerim karnımda heyecanla bekliyordum "Ateş'imi." Bekledim bekledim. Taki saat 06.06 ya kadar.
Gözlerim o an saate kaymıştı ve ardından kapının zili çaldı. Barlas'ın geldiğini düşündüğüm için heyecanımdan bir gram kaybetmeden kapıyı açmaya gittim. Elim kapının koluna deyince vücuduma bir elektriklenme yayıldı. Vücudum hissediyordu kalbim hissediyordu. Bu kapıyı açtıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. O an hiçbir şeye ihtimal vermedim aklımda sadece Barlas'a kavuşmak vardı. Kapının kolunu yavaşça aşağıya çekip yüzümdeki geniş gülümseyle kapıyı açtım. Taki karşımdaki siyah giyimli korumalara kadar. O an yüreğim parçalandı. Korkarak, titreyen sesimle sordum. "Ne oldu?" Korumalardan en öndeki kafasını öne eğip mırıldandı "Yenge"
Korkuyla kafamı adamlara doğru çevirdim. "Size ne oldu dedim. Barlas nerde?" İşte o an hayatım bitmişti artık benim. Ben yoktum. Ben nefes alamadım.
"Yenge Barlas Abim ödürüldü."Arkadaşlar hayatım boyunca ciddiyetle yazmaya çalıştığım ilk kitap. O yüzden hatalarımı mazur görün lütfen
Öncelikle şunu unutmayın!!!
Bu basit bir intikam oyunu değil.
İntikam oyunu üzerine oynanan bir oyun
ATEŞ HİÇ BU KADAR YAKMAMIŞTI
🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ TANRIÇASI
General FictionAşk... Evlilik... Ölüm... Yemin... İntikam... Belkide bu beş kelime hayatımı en kısa yoldan özetleme şekli.Herkes böyle anlatır bir başkasına.Kadın ve adam sever sonra evlenirler,adam ölür,kadın yemin eder ve her şey yolu bitmek bilmeyen bir intika...