Bu bölümün şarkısı: Cem Karaca - Deniz Üstü Köpürür
* *
OLCAYGeçmek bilmeyen zamana mahkûm olurduk çoğu zaman. Saniyeler dakika gibi gelirdi. Her dakika sabrınızdan ufak bir parça alır, savururdu esen rüzgâra. Sizden uzaklaşan da sadece sabrınız olmazdı. Bir süre sonra umudunuz çekip giderdi, yerini yürek yarasına bırakarak. Siz acının derinlerinde vurgun yerdiniz, her şey geçerdi de, nefes almanızı sağlayacak olan zaman bir türlü geçmezdi.
Tugay'a ulaştığımızda hava çoktan kararmıştı. Saatime bakmış, gece yarısına yaklaştığını görmüştüm. Buna rağmen helikopterlerden birinin hazırlanmasını emretmiştim. Bir hafta sürem varsa, mümkün olduğunca en hızlı şekilde ailemin yanına ulaşmalıydım. Havaalanlarının prosedürleriyle uğraşacak vakit yoktu. Işık hızından kısa bir sürede üzerimi değiştirmiş, apar topar helikopter pistine gitmiştim.
Havadaki zaman bir şekilde geçmişti de, Ankara'nın ışıklı siluetini gördüğüm andan beri saniyeleri dakika gibi sayar olmuştum. Pilot asker, hastanenin pistine iniş yapmak için gerekli izinleri istedi. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Belki geç kalmıştım. Belki de daha yolun başındaydık. Şu anda yapmam gereken şey sükûnetimi koruyup aileme sahip çıkmaktı.
Helikopter inişe geçtiğinde, kahrımı çeken askerlere teşekkür ettim ve dikkatli olmalarını söyleyerek, daha tam olarak yere inmeyen helikopterden atladım. Bu atlayışlara alışık olan ayaklarım, en ufak bir sendeleme bile yaşamadı. Botlarım, çıkardığı tok sesle sağlam bir şekilde zemini selamladı. Pervanelerin güçlü rüzgârı ve kulak delici sesi eşliğinde koşmaya başladım. Kapıya yaklaşırken içeriden birkaç kişi çıktı. Bir güvenlik görevlisi, iki de beyaz önlüklü adam. Henüz 60'larında var ya da yok, kelli felli olanı tokalaşmak için elini uzattı.
''Hoş geldiniz Yüzbaşım. Ben Başhekim Özcan Bingöl. Geldiğinizi duyar duymaz-''
Gürültüden söylediklerini net bir şekilde duymuyordum. Adamın elini sertçe sıkarken ''Annemle ilgili bir gelişme var mı?'' diye sordum. Cümlesini yarıda kesmemden dolayı hafifçe kızaran adam ''Gözlerini açtı,'' dedi. Derin bir soluk alıp yavaşça verdim. ''Fakat yaşadığı olay ağırdı. Sizin iyi olduğunuzu söylediğimizde daha iyi olacağına inanmak istesek de, emin olamadık. Tekrar bir kriz riskini göze alamadığımız için uyutuyoruz. Şu anda odasında.'' Başımı anladığımı belli edercesine sallarken hangi odada olduğunu sordum. ''Üç kat aşağıda. Buyurun size eşlik edeyim,'' diyerek önümden çekildi. Koşar adım içeri girdik. Bizim için bekletilen asansöre bindik ve hafif bir müzik eşliğinde aşağı indik. Asansörün kapısının açılmasıyla tanıdık hastane kokusu burnuma doldu. Bu kokuyu ne zaman duysam anılarımdaki kötü şeyler yerini hatırlatır gibi zihnimde belirirdi; Doğukan'ın kazası, babamın ölümü, askerlerimin son nefesleri...
''Bu taraftan Yüzbaşım.''
Baş Hekim önüme geçip yürümeye başladı. Sağlı sollu olan odaların açık olan kapılarından insanlar merakla koridora bakıyorlardı. Belli ki gecenin bu saatinde güvenlik ve başhekimi barındıran bir grubun katlarında ne işi olduğunu düşünüyorlardı. ''Soldaki üçüncü kapı,'' Adamın gösterdiği kapıya doğru baktım. Görüş alanıma giren kızla ayaklarım hareket etmeyi kesti. Hasret damarlarımda daha da hızlı dolaşmaya başladı. Gözlerimi kız kardeşimden ayırmadım. Ayıramadım. Görüşmediğimiz birkaç sene ondan çok şey almış, yerine daha fazlasını koymuştu. Küçüğüm lakabını zorlayacak kadar uzamış, zayıflamış, serpilmişti. Kestirmesini istemediğim saçlarına belli ki senelerdir dokundurmuyordu. Yandan bir belik şeklinde ördüğü saçlarının ucu neredeyse kalçalarına değdi değecekti. Bir anda kokusu burnumda belirir gibi oldu. Yüzü solgundu, gözlerinin altı morarmıştı belki ama hala çok güzel olan, bilyeleri andıran gri gözleri ışıl ışıldı. Ah birde güneşi andıran gülümsemesi dudaklarının kenarına yerleşseydi, tam bir hoş geldin hediyesi olurdu.
Önce koluna girdiği arkadaşı beni fark etti. Ne yapacağımı bilemedim. Saklambaç oynayan acemi çocuk gibi heyecanlandım. Daha önce tanışmadığımız için, kim olduğumu sorgulayan bakışını üzerimden çekmeden Aygül'e bir şeyler söyledi. Bakışlarını yavaşça benim olduğum tarafa çeviren küçüğüm, gözlerimiz kenetlendiği an hareketsiz kaldı. Nefes bile almıyor gibi duruyordu. Kaşları hafifçe seğirdi. Sanki beni tanımamıştı ya da karşısında durmamı beklemiyordu. Ağır hareketlerle arkadaşının kolundan çıktı. Ayakları sanki onu bilinçsizce bana doğru sürüklüyordu. Attığı hiçbir adımdan emin değil gibiydi. Alt dudağı bir şey söyleyecekmiş gibi hafifçe kıpırdıyor ama hiçbir ses duyulmuyordu. Koridordaki hafif uğultudan birçok insanın, merakına yenik düştüğünü ve saati önemsemeden koridora döküldüğünü anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHADET
General FictionBu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın. Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifl...