Bu ne cüret? Bölüm 6

634 255 57
                                    


Tempodan yorulan Gonca, Zac'e teşekkür ederek pistten ayrılıp kenara geçti. BerMüDa Teyzeler, Pelin'i ortalarına almışlardı. Tatlı tatlı bir şeyler anlatıyorlardı. O sırada Berna Hanım uzaktan onlara bakmakta olan Murat'ı yanlarına davet etti. Doktor hemen kadınların yanına gitti.

Gonca biraz soluklanmak üzere havuz başından denize bakan tarafa doğru yürümeye başladı. Heyecandan boğazı kurumuştu. Serin demirlere tutundu ve gözlerini kapatıp dalgaları dinlemeye koyuldu. Dans etmeyi seviyordu. Bu gece kalabalığın önünde dans ederek kendi kendine önemli bir sınav vermişti. İlk defa böyle bir şeyi yapıyordu. Kalabalıkların içine karışmaya ve böylesine iddialı giysiler giymeye aslında hiç alışık değildi. Bu sene büyük değişimlerin yılı olacak, diye kendini motive etmek istercesine mırıldandı.

"Aslan'ın mesajlarındaki küçük Gonca'yı, gelecekte hayatını mahvedecek, bilmiş, büyümüş de küçülmüş bir kızcağız olarak hayal ediyordum ama Gonca büyümüş ve yaptığı her işe zarafet katan güzel bir genç hanım olmuş zaten. Yüzüşünüz gibi dans gösteriniz de harikaydı Gonca," diyerek kızın yanına yaklaştı Yiğit. Elindeki soda bardağını genç kadına uzattı.

"Aslan'ın anlattıklarından ben de amcasını neredeyse yarım asırlık deneyime sahip, her sorunun cevabını bilen, akla gelecek her yeri gezip, her şeyi zaten çoktan yapmış, hayatın keyfini çıkarmaya odaklanan bir amca olarak düşünüyordum."

"Güzel olduğunuz kadar hazırcevapsınız da Küçük Hanım," diye gülerek klişe Türk filmi cümlesiyle yanıt verdi Yiğit ve ona biraz daha yaklaştı.

Bu yakınlıkta kızın gözleri çok daha güzeldi. Yiğit dayanamayarak parmağını kadının yüzünde gezdirdi, "Gözlerin inanılmaz bir renk, bugüne kadar ben böylesine bir yeşil görmedim, gün ışığında kutsal bir ışık oluşturduğuna yemin edebilirim," dedi. Bir anda genç adam kollarını kadının iki yanına koyarak onu hapsetti. Gonca, Yiğit'in bu davranışından irkildi. Yiğit ile yaslandığı parmaklıklar arasında elinde soda dolu bir bardakla kısılıp kalmıştı. Huzursuzca hareket etmeye çalıştı. Bir ara sodayı genç adamın yüzüne atmayı düşündü ama bu gece zaten yeterince göz önünde olmuştu. Davetlilere konuşulacak başka bir konu vermek istemiyordu. Yiğit ileri gittiğini biliyordu, biraz daha yakınlaşsa onu öpebilirdi. İçinde oldukları durumdan oldukça rahatsız olan Gonca, "Bu ne cüret?" dedi ve boştaki eliyle Yiğit'i göğsünden itti. Kısık ama sert bir ses tonuyla konuştu, ''Biraz geri çekilir misin lütfen? Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bu, bu çok kaba bir davranış!''

"Ne mi yapıyorum? Genç bir hanıma ne kadar güzel olduğunu söylüyorum. Bence bu hiç de kaba bir davranış değil, kabalık daha farklı bir şey, mesela yardıma muhtaç yaşlı bir adamı, birlikte kurtardıktan sonra adını bile söylemeden öylece çekip gitmek... Bence bu daha kaba bir davranış," diye yanıt verdi Yiğit. O sırada Gonca Yiğit'in kapanından kurtulmuştu.

"Kafanda nasıl bir sonuca varmışsın öyle? Bak Yiğit, benim dedem felç geçirdi ve biz olay olduğu sırada aslında onunla kumda egzersiz yapıyorduk. Onu orada bırakıp, alelacele denize attım kendimi. Sen de gerçekten çok kahramanca bir davranışla adamı kurtardın. Ben bir şey yapmadım. Adamın iyi olduğunu anlayınca da vakit kaybetmeden tek başına beni bekleyen dedemin yanına gittim." Yiğit genç kadının sözlerini dikkatle dinliyordu. Goncanın ne kadar tecrübesiz olduğu davranışlarından belli oluyordu ama hiç altta kalmıyordu. Üstelik kızın panik olması da hoşuna gitmişti. O sırada Gonca, yaşlı adam bizi bir çift sandığı için utandım ve oradan bir an önce kaçmak gereği duydum, ama bunu sana söyleyemezdim, diye geçiriyordu içinden.

"Dedenin sağlık durumu için üzgünüm ama yaptığın yine de kaba bir davranıştı. Bana bir tanışma ve senin de söylediğin gibi kahramanca yardımım için bir teşekkür borçlusun," dedi Yiğit.

"Tanışma mı borçluyum? Artık birbirimizi tanıyoruz ama?"

"Hiç anlamam, bu kaba davranışını ancak bir şartla affedebilirim."

"Öyle mi, neymiş o?"

"Benimle yemeğe çıkarsan seni hem daha iyi tanıyabilirim, hem de kolaylıkla affedebilirim."

"Seninle yemeğe çıkmak mı? Sen benim dedemin kim olduğunu biliyor musun Yiğit? Dedeme buralarda Deli Deha derler. Eminim adını duymuşsundur. Ben torunu olarak kimseyle yemeğe çıkamam. Burada görüştüğüm tek erkek Aslan ve sadece sizin eve gelme iznim var. Aslan'ın dokuz yaşında olması bunda çok büyük etken. Felç geçirmesi dedemin karakterini ve prensiplerini değiştirmedi. Biz, geleneksel yapısı olan kapalı bir aileyiz. Bırak seninle yemeğe çıkmayı ben sokağa bile tek başıma çıkamıyorum. Eminim şu anda sahilde ve sizin evin önünde dedemin birkaç adamı bekliyor. Bilmem bu durumu anlayabiliyor musun?"

"Yemeğe çıkamaz mısın? Hangi devirdeyiz yahu? Deha Bey'i tanıyorum ve hastalığına gerçekten üzüldüm ama bu kısıtlamalar, korumalar filan çok fazla değil mi? Buna ne kadar dayanabilirsin ki? Hayatında hiç kimse olmayacak mı? Sırça fanusun içinde mi yaşayacaksın?"

"Onun geçmişten gelen kendine göre çok da haklı sebepleri var. Ben bu halimden memnunum. Böyle yaşamaya alışığım. Üstelik de sana hiçbir özür filan borçlu değilim," dedi Gonca. Yiğit'in fırsatçı davranışları, kendi kendine yaptığı çıkarsamalar ve durumuyla ilgili neredeyse alay edercesine yaptığı eleştiriler hiç hoşuna gitmemişti.

"Şimdi izninle Aslan'a veda etmek istiyorum. İki hafta burada olmayacağım."

Gonca'nın arkasından tekrar bakakaldı Yiğit. Anlaşılan bu kızın huylarından biri öylece çekip gitmekti. Her neyse der gibi omuzlarını silkti ve cebine gelen mesaja baktı. Bir partiye davet ediyordu kızlardan biri.

"Bir saate buradan ayrılıyorum. Orada görüşürüz," diye mesajı cevapladı.


Meleğin KanatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin