KAN

119 12 4
                                    


~ İLKİM'DEN~

Gökyüzüne baktığımızda mavinin mükemmelliğiyle karşılaşırız. İyi ve özgür insanlar daha çok sever maviyi. Ama şu varki gökyüzünün asıl rengi siyahla asilleşir. Çünkü siyah hem iyiliği hem de kötülüğü bir arada bulundurur. Siyahın tonu yoktur mesela. Siyah siyahtır. Neyse odur. Zordur siyaha benzemek. Siyahı andıran insan sayısı azdır. Ama Ben nedense hem kumsalda karşılaştığım hem de şuan bu kırmızı koridorda gözlerinin içine baktığım adını bile bilmediğim bu çocuğu siyaha benzetiyorum. Sanki ona yaklaşırsam canımı yakacakmış gibi ama yaklaşmazsamda nefes alamazmışım gibi hissediyorum. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama beni kendine çekiyor. Nefes alışverişlerim o kadar hızlanmıştı ki elimle tutunacak bir yer aradım. Hem korkmuş hem de onu tekrar gördüğüm için heyecanlanmıştım. Dengemi kaybetip düşecekken bir el belime kavradı ve düşmemi engelledi.

"Demek doğum günü kızı benim karamelimmiş. Bu kadar heyecanlanacağını tahmin etmemiştim." Dudaklarından dökülen kelimeler yutkunmama sebep olurken elleri hala belimdeydi ve sıkı sıkı kavrıyordu. Şuan kalbim benden izinsiz hareket ediyordu.

"Senin burada ne işin var?"

" Ben buranın sahibiyim güzelim."

"Bilmiyor..."

Daha cümlemi bitirmeme izin vermeden bileğimi kavrayarak beni koridorun sonuna doğru yöneltti.

"Nereye gidiyoruz."

"Ben başkalarıyla aynı cümlede yer almam. Ben gidiyorum sen de beni takip ediyorsun."

"Yok canım daha neler! Şuan beni benim iznim olmadan çekiştirdiğinin farkında mısın?"

"Farkındayım."

"Öyleyse ben haklıyım."

"Ne çok konuşuyorsun sen böyle."

Tam ağzımı açıp onu daha da delirtmek için konuşacaktım ki koridorun sonunda tuğlalarla döşenmiş bir duvar belirdi. Ben yolun bittiğini zannederken. Kalbimin bu kadar hızlı atmasına sebep olan kişi eliyle bir tuğla parçasını yerinden oynattı ve duvar içeri doğru dönüp yerine siyah bir kapı belirdi. Ben şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmışken o sanki her zaman yaptığı rutin bir şeymiş gibi çok rahattı.

"Nereye götürüyorsun sen beni? Neresi burası? Korktum ben. Hem arkadaşlarım beni bekliyor. Bu nasıl bir duvar ya! Yoksa büyücü müsün sen? Gerçi bu kadar yakışıklı büyücü olur mu bilmiyorum." En Son söylediğim cümle aslında aklımdan geçmişti. Ama farkında olmadan dışardan söylemiştim. Bunun verdiği utançla başımı aşağı eğdim. Benim utanmam hoşuna gitmişti sanırım. Gülümsedi ve yüzümü avuçlayarak gözlerine bakmamı sağladı.

"Bu kadar güzel olan gözlerini saklama benden. Sadece güven tamam mı? Bir şey olmayacak. Ben varken sana kimse bir şey yapamaz."

Söyledikleri o kadar hoşuma gitmişti ki kalbim artık bedenimi delip geçecekti. Gülümseyerek başımı salldım ve uzattığı elini tutum. Kapının kulpunu tutarak yavaşça araladı. İçeri girdiğimizde kapı yeniden duvar haline bürünmüştü. Yavaşça içeri doğru ilerledim. Burası büyük ama ürkütücü bir yerdi. Koridorda beni karşılayan kırmızı ışıklar burada da mevcuttu ve gözümü alıyordu. Daha da ilerledikçe bir masa , masanın üstünde etrafa kırmızı ışıklar saçan bir lamba onun yanında bir koltuk ve eski bir televizyon vardı. Duvarlarda anlayamadığım türden çizimler bulunmaktaydı. Kızlar ne yapıyor acaba diye düşünmeden edemiyordum. Kesin çok merak etmiştiler. Ortadan kaybolalı uzun bir süre olmuştu. Yani geçen süreden oluşan tahminlerim sonucunda bu kanıya varmıştım. Eliyle oturmam için işaret etti. Ben de gösterdiği koltuğa oturdum. Onun hakkında merak ettiğim çok şey vardı. Öğrenmek için de can atıyordum.

MAVİ CÜCELER AŞKINA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin