GÜZEL HİSSİYAT

33 7 1
                                    

Herşey, güzel karne ile başlayan mükemmelimsi hayat yargısıyla başladı. 9 aylık emek ve uğraşların ardından iftihar zamanı gelmişti. Sabahlamalar, çözülen test kitapları, okunan kitaplar, dinlenen dersler, eve yorgun gelip kafanı 5 dakka koyduktan sonra gelen aile baskısı..
Kolay şey değil okulda nacizade bir öğrenci olup gurur kaynağı olmak. Belkide burdaydı tüm suç; standartla yetinemeyip en iyisini istemek mi? Sanmam. Baskı ile oluşan her zaman daha iyisi ve sonucunda oluşan aşşağılık kompleksleri.
Saat 12 gibiydi. Yüzlerde baskın olan heyecan ve biran önce o küçük kağıt parçasını eve götürüp, başardım diyebilme arzusu vardı.
Peki ya yapamayanlar nolucaktı. Hiç miydi onlar? Veya işe yaramaz başarısız geri kafalı haylaz? Bunların hepsinin dışında keşfedilmeyi bekleyen yetenek, zeka cevherleri belkide.
İnsanlardaki sayısal veri takıntısına ne demeli. "Neden 100 değil","ders çalış","daha iyi olmalıydın". Baskı baskı nereye kadar ki.
Uzun bir konuşmadan sonra alınan karne sevindirmişti. Baskılar, çalışmalar meyvesini vermişti.
Sarı kırmızılı kağıdın yeri başkadır öğrencide. Yol uzun sayılır, git-gel neredeyse yarım bir Ankara yolu uzunluğunda. Otobüslerdede anılarım çoktur. Bazen bir sınav kurtarıcısı, bazende bir uyku makinesi. Ne kadar yol yorgunluğu etkilesede bu 2 şey bile katlanan yorgunluğa değerdi.
Otobüsten indikten sonra dört bir yanı dükkanlarla kaplı kısa fakat oldukça kalabalık çarşımızda ilerliye dururken gördüğüm birkaç tanıdığın "karne nasıl" sorusundan kaçamadım. Evimizin yakınında okul olmasından gerek eli karne dolu birsürü öğrenci vardı. Onlarla birlikte yürümek hoştu çünkü böyle aynı kafadan ve topluluktan oluşan gruplarla etkinlik yapmaktan zevk alan bir kişiydim.
Evdeki beni bekleyen sürprizden habersiz merdivenleri birer ikişer çıktıktan sonra kapıda annem bekliyordu. Biraz sabırsız ve tatlı tebessümün ardından karnemi verip hemen yatma planlarım vardı. Uyumak ve yemek yemek olmazsa olmazlarımdandır. 1yatak ve 1dolaptan oluşan küçük bir halıyla süslenmiş, duvarların birkaçında taraftar posteri bulunan bana yeterli bi odam bulunuyordu. Ne kadar toplu arkadaş programlarında yetmesede mutlu etmeye yeticek bir dizaynı var.
Uyumaya çalışıyordum çünkü yol ve okul beni yormuştu. Gözümü en fazla 15 dakka dinlendirmiştim ki telefonum çaldı. Babam acil olarak ofise gelmem gerektiğini söyledi. Ben karnemi sorcağını düşünmüştüm. İlk taksiye binip meraklı bir yolun ardından arabadan inip hızlı adımlarla asansöre doğru ilerledim. Korkuyordum çünkü böyle bir çağırış babamın pek huyu değildi. Asansörden inip babamın odasına girdiğimde yanında ki takım elbiseli iki kişide süzerek samimi bir hoşgeldinle oturamamı söylediler. Aklıma ilk gelen yurtdışı kayıt mülakatım için olduğunu düşündüm. Adamların birisi uzun heybetli ve sarışın bir görünüşü vardı. Diğeri ise ondan biraz daha kısa esmer gür sakalli birisiydi. Biraz sohbetten sonra neden çağrıldığımı anlamaya başlamıştım. Konuşmalara bakılırsa kendimi geliştirmem için New York'a gönderilecektim. Sağlığa dair herşeymiş, öyle dediler. Ama istemiyordum ki ben. İstanbulda arkadaşlarımla beraber olmak, uzaklaşmak hele ki yurt dışına çıkmak hiç planda yoktu. Belli ettim gönülsüz olduğuma ama buda yetmedi. Gidecektim belliydi. Babam şöföre beni bırakmasını söyledi. Onuda istemedim. Ben standartdan dışarı çıkmamak için servisi, özel okulu istememişken böyle şeyler sinirimi bozmuştu. Ertesi güne bilet alınmış hatta haberi olduğunu bilmediğim annem valizimi hazırlamıştı bile. Illegal olsada büyük sözünden çıkacaktım. Artık birşeyleri değiştirme zamanı geldi.

YAZ GÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin