✿5✿

133 11 5
                                    

                                            İKİ GÜN SONRA                 

 Göz kapaklarımı hafifçe araladım.Yarım yamalak duyduğum sese odaklandım.                                                                                                  

   -''Onun kurtulması bir mucize araba iki eş parçaya bölünmüş.Kafasını fazlasıyla sert bir şekilde çarpmış.Tanrı onun için gökten bir melek indirmiş olmalı.Herhangi hayati bir komplikasyona girmedi.Yoğun bakım ünitesinden çabucak kurtuldu.Durumu kazanın şiddetine göre gayet iyi fakat onu bir  gün daha müşaade altında tutmamız gerek.Yaralarını bir hemşirenin pansumanlaması daha sağlıklı olur.''                                                       

 -''Gökten bir melek inmesi fikrine katılmıyorum.Emily zaten bir melek doktor.Bu yüzden kurtuldu.''                                                      

  Konuşan  iki kişiden biri Kevin'dı.Diğeri ise muhtemelen doktordu.Kevin'ın sesinin  bana yaklaştığını hissediyordum.Ellerinde bir buket çiçekle yatağımın kenarına oturdu.                                                                                                             

 -''Nasılsın ? Benimle konuştuktan kısa bir süre sonra kaza yapmışsın.Ve son görüşülen kişi ben olduğum için polisler beni aradılar.'' Sözünü kestim.                                                                                                

-''Benim bir melek olduğumu düşünüyorsun.'' Gülümsedim.''Bunu duydum.''                                                                                    

 Yarım ağız gülümseyip bana baktı.Yanakları kırmızılaşmıştı.Çiçekleri kucaklayıp,kokusunu içime çektim.                 

  -''Çiçekler,onlar mükemmeller.''                                  

 Yanaklarımın kızardığını hisseder gibiydim.                                              

 -‘’Doktorlar kurtulmamın mucize olduğunu düşünüyor.’’                                   

  -''Şimdi bunları düşünme Emily.''

 Gözlerini odada dolaştırdı.''Bak görüyor musun  çiçekleri,daha da fazlası var dışarı...''

  İçeri Emily diyerek giren Claudia,Megan,Keaton ve Michael Kevin’ın sözünü kesmiş olsalar da beni mutlu etmişlerdi.                                

  -''Emily bir kaç gündür geliyoruz ve seni göremeyeceğimizi söyledikleri için gitmek zorunda kalıyoruz.'' Bunu söyleyen Megan''dı.Sana bugün de çiçek getirdik deyip çiçekleri bana uzattı.                                                     

 -‘’Kesinlikle en iyi dostlarsınız,dünyanın en iyileri.’’

 Sizin kötü günlerinizde yanınızda olan,kötü günlerinizi paylaşıp bir an olsun acınızı hafifletecek olan ailenizdir ya da dostlarınızdır.Fakat benim bir ailem yok ne yazık ki.Bu yüzden şanslıyım ki Yüce Yaratıcı benden ailemi alsa da en iyi dostları benim için ayırmış olmalı.Küçüklüğümden beri aramızda kilometreler olsa bile beni iyi düşünceleri ile yalnız bırakmayan Megan benim için paha biçilemez bir dosttur.Sevmediğim huyları olsa da kesinlikle onun yerini kimse alamaz.Onunla her zaman mayonez için kavga ederdik,sona kalanın menüsünü birlikte yerdik.Onunla bir Türk restaurantına sıklıkla giderdik.Bana bunun için hergün dua ediyor.Beni bu nefis yemeklerle tanıştırdığın için teşekkür ediyorum demekten hiç bir zaman kaçınmaz.Keza o yemek yemeyi çok sevdiği için,hiçbir şekilde damak tadı ayırt etmez.O tam bir yiyicidir.Berlin’in en büyük oburu.

  -Emily,Emily !

  Düşüncelerimi bölen her kimse ona iyi dileklerle dikkat kesilmediğim bir kesin olsa da zihnimi arındırıp onların arasına döndüm.Megan’ın keskin gülümsemesiyle irkildim.Ki o istekli istekli güldüğünde gerçekten korkunç görünürdü.

-Emily tam üç dakikadır bana bakıyorsun gözlerini ayırmadan ve ergen bir aşık gibi boş boş gülümsüyorsun.Umuyorum ki o yıllara geri dönüş yapmıyorsun.İyi anıların yok biliyorsun ki.

 Onun neyi kastettiğini adım gibi biliyordum.Bu yüzden istemsizce kıkırdadım.Megan da bana karşılık verdi.Odadaki herkes boş bir ifadeyle bizi süzüyordu.Kendimi aptal gibi hissediyordum.Açıkçası aptal gibi hissetmesi gereken ben değildim onlardı.

   -‘’Kevin,ne zaman çıkıyorum buradan.’’

 Ellerimin üzerinde doğrulmaya çalışıyordum bu sırada.Kevin daha yeni geldik der gibi bakıyordu.Odadaki herkes susmuştu.

-‘’Neden konuşmuyorsunuz ?’’ diyerek güldüm alaycı bir ifade ile.

 Etrafta bir şeylerin kötü gittiği anlaşılıyordu.Bunun farkına varmam zamanımı almamıştı.Odadaki her şey yavaş yavaş puslanmaya başladı.Görüş açım gittikçe azalıyordu.Burnumda taze nane kokusu alır gibiydim.Tıpkı Londradaki evimizin bahçesinde annemin diktikleri gibiydi.Gittikçe puslanmanın yerini bulanıklık aldı.Odanın ebruli rengini kaybedip farklı bir renge bürünüşü ve ani renk değişimleri midemi bulandırıyordu.Sol elimin serçe parmağından giren uyuşma hissi beynimi kontrol altına almıştı adeta.Hiçbir şey anlamıyordum.

  Görüş açım tamamen kayboldu.Her yer simsiyahtı.Göz kapaklarımın üzerine biri oturmuşçasına hissettiğim bu inanılmaz şeyin ne olduğunu bilmiyordum.Uyuşma bütün bedenimi kapladığında görüşüm düzeldi.Ama gördüklerim aynı değildi.Burası bir hastahane odası değildi.Emindim.Buna kısa sureli sevinsem de sevincimi alıp götüren ürkütücü ses yere çömelip etrafı avcısından kaçan bir tavşan misali izlemeye başlamama sebep olmuştu. 

RUHLARIN MÜHRÜ (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin