Gecenin güneşine uyandı o akşam, sessizliğe sakinliğe uyanmıştı. Belki insanların pisliğinden kaçmak için, belki de pisliğini insanlara bulaştırmamak için geceleri severdi. Bazen bilinmedik başka misafirleri olurdu odasında. Her gece olduğu gibi o gün geceyarısı da küçük odasında loş sarı ışığını açmış orta boy deri defterini nkarıştırıyordu. Onu her gün aynı saatlerde o masanın başında bulabilirdiniz. Her gece sağ tarafında bitmiş kalemler sol tarafında ise karalanmış kağıtlar önünde beklemekten soğumuş kahvesi sabaha kadar en sıkı dostlarıydı. Sakat bi beyni vardı, elleri fazla heyecanlandığında terlerdi ve bu özellikle o defterinin başına geçtiğinde olurdu bi sayfa dolana kadar en az altı kere ellerini silerdi. O gece ne karalanmış kağıt ne kalem ne de kahvesi vardı, bi tek defteri vardı. Sayfalarında da o vardı, onun kokusu, bazı sayfalar köşesinden bükülmüştü en çokta onlara takıldı.Harfler, kelimeler, cümleler onun adını fısıldıyordu. Kalemi eline aldı ve bilindik şu cümleyi yazdı:"Şu an yanımda olmanı çok isterdim. Ama değilsin. Sen oradasın. Ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor."
Şarkılardı belki bu denli dertlendiren, gecelerdi belki bu denli yazdıran, kimin umrunda hepsi ona yazılmadı mı? Hayatı boyunca hiçbirşeyi becerememiş bi adamı düşünün, sizce sevmeyi becerebildi mi? Kim bilir?
Hep en çok kalsınlar dediklerimiz hep yanımızda olsun istediklerimiz en önden koşup gitmedi mi? Hemde en çok ihtiyacımız olduğu zaman sığınacak, höykürerek omuzunda ağlamak istediklemizi diyorum hani şu hiç zamanını tutturamadıklarımız.
Ama sevmek güzel şey cancağzım, her akşam kapısında nöbet tutmak belki çıkar da melek yüzünü görürümün heyecanı bile bi başka. Bazen olur çıkardı, sevinçle karışmış heyecan kalbini inletirdi.
Peki özlediğinizde ne yapacaksınız? Sarılamazsınız, gözlerine bakamazsınız, sonra karşınıza boş bi sayfa çekersiniz siyah mürekekpinizle onu çizersiniz sarılırsınız, ağlarsınız,gülersiniz o yazıdan daha samimi bişey bulamazsınız bütün içtenliğiniz ordadır kendiniz ordasınızdır birinci tekil şahısı siz oynuyorsunuzdur herşey sizin elinizde sonun kötü bitmesi gibi bir şey söz konusu bile olamaz, alkolden veya en sert uyuşturucudan daha zevk verir, kendinden geçirir, dünyanıza dönmek istemezsiniz o çıkarcı insanların olduğu hayat karmaşasının olduğu boğucu yere benzemez burası, sadece o vardır ve hayalleriniz, kukla oynatmak gibi asılda o senin olmasa bile senindir..
Filmlerde bulursunuz onu gözleriniz dolar içine ağlar, dışınız kaskatı gaddar pis bi herif kesilir. Kim böyle bi adamdan bi kızın tokasını yürütmesini bekler ki? Gittiği heryere ufacık bi sembolle giden uğur getirdiğine inanan,içi elma şekeri dışı zehir gibi bi adam.
Bazende aklınızda o kadar çok yer kaplar ki donar kalırsınız gözleriniz buğulanır bi noktaya çakılır kalır kafanız size oyun oynamaya başlar o bile ruhunla eğlenmeye başlar silkelenemezsiniz düşünemezsiniz yazamazsınız yaşayamazsınız.
Biraz ileriye mi gidelim, geriye mi? Gelin biraz önümüze bakalım büyük bi iş adamı olmuşuz, siyah lüks arabalar, emrinize amade yeni nesil paralı köleler, bunlar mı bizleri mutlu edecek ?
Sene 2036 Haziran'ın 15i pazar günü sabah koşu için bi deniz kenarına gidecekti sabah altıda kalkıp gitti yarım saat koştuktan sonra bi bankta dinlenmek için oturdu, burnuna tanıdık o koku geldi, sağ tarafında o vardı, o bundan habersiz soluklanırken ufku izliyordu birden yanındaki bayanın telefonu çaldı ve kadın konuşmaya başladı sakince ufku izleyen gözleri dondu ve bi noktaya kilitlendi, şaşkınlığı yüz hatlarından belli oluyordu açıkça, içinden "aman Allahım o ses o koku" diye söylendi...
Ona bakmaya korkuyordu, bi an cesaretini topladı ve döndü sağına, tüğleri diken diken olmuştu o güzel saçlarının bir kısmı beyazlamıştı yüzü solmuş ve çökmüştü ama gülüşü yine güneşi ışıtır nitelikteydi yaklaşık bir dakika tek kelime etmeden birbirlerine baktılar geçmiş geldi akla yaşananlar, akıllardan geçen buydu ama dil konuşmayı unutmuştu o sabah, ardından soğuk bir merhaba bozdu bu sessiz çığlığı zaten ardından hoşçakal girdi işin içine iki kelime bunlar çıktı ağızlarından.