(Bu bağlantı Güzel şehrimiz Hatay'ı anlatıyor. )
Hediye, ilk bebeğini kucağına aldığında Mahir Bey heyecanlıydı.Bebeğe bakarken de aklı hayatında aldığı kararlardaydı.Her zaman olmasa da bazen geçmişe gider,pişmanlık yaşar,kendi kendine vicdan muhasebesine giderdi.
Mahir Bey bebeğin yüzüne şöyle bir baktı. "Allah uzun ömür versin. Bu başka bakıyor "diye düşündü. Bakışları hem içini ısıtıyor hem de kalbinin derinliklerine kadar işliyordu. Bu ,masum, yeni doğan bebeğine bakarken geçmişin hataları bir bir gözünün önünden geçiyordu. Hatırladıkça içindeki vicdan kırıntıları bazen su yüzüne çıkıyor, sonra benlik hissi hemen onları bastırıyordu. Yine dalgın dalgın anılarına yol aldı.
Esmer ten ,kıvırcık saç sanki Mahir Beyin dedesinden geçmişti; son Osmanlı Irak Türkmen asıllı askerlerindenmiş. Zamanla dönememiş.Burada kalmış.Kalınca da ticaret için gezerken buraları çok sevmiş.Asi nehrini ;Mezopotamya'nın çoşkun nehirlerine benzetmiş, köyleri; kendi doğduğu, büyüdüğü köye benzetmiş.En çok yüreğinin ısındığı,hem dağına taşına sevdalandığı,hem de çeşme başında gördüğü ceylan gözlü kıza sevdalandığı bu köye yerleşmiş. Önce köy konuk evinde kalmış, elinde mallar bitince tekrar şehre inip almış.Köylülerin ileri gelenleri ile ahbaplık kurmuş. Kendini sevdirmiş.O gördüğü kızı bir daha görebilmek için çok beklemiş.Nihayet,kim olduğunu öğrenince istetmiş.Buralarda kalmak şartıyla vermişler, yuvasını kurmuş. Geçmişiyle ilgili fazla bilgi edinememişler. Mahir Beyin babasından duyduğuna göre,Onmanlı'nın bir çok cephesinde savaşmış. Sonra gazi olarak dönünce bir daha da harbe almamışlar.Köyünden çıkarken,gözü yaşlı anası bir daha göremeyeceğini hissetmiş."Allah'a emanet ol oğul.Bir daha göremem seni.Çok farklı umutlarım vardı senin için,lakin kader böyleymiş.Bu gece gördüğüm rüyada ,gövdemde bir ağaç yeşerip,dal ,budak salıyor .Yalnız,ilk dallar sağlam,son dallar giderek eğilip,yere değiyor.Bu rüya seninle ilgili olsa gerek.Zannımca, senin torunlarından zalim ve yoldan çıkanlar olacak,evlatlarına vasiyet et,zulme meyletmesinler" demiş vedalaşırken oğluna.Bu kadarını o da kendi evladına anlatmış.O evlat da Mahir Bey'e vasiyet etmiş.Yine, tüccarlık yapmaya devam etmiş.
Hatay'a at sırtında iner,tarihi Uzunçarşıda alış veriş yaparmış. O zamanlar buralar ticaret merkeziymiş. Halep'ten, Bağdat'tan,Şam'dan mallar gelir, bu çarşıda alıcısıyla buluşurmuş. Yine o taraflardan, gemilerle İran üzerinden gelen mallar, buralara taşınırmış. Sonrası malum. İskenderun, Adana,Konya,Kayseri derken bütün Anadolu'ya ulaştırılırmış. Bizim bu dede, fazla bir il gezmeden, civar köylere dağıttığı maldan kazanır,Allah bereket versin dermiş. Ama,fazla yaşamamış Rahmetli. Bu köye at sırtında Hatay'dan dönerken ölmüş. Oğlu yedi yaşında babasına yoldaş oluyormuş. İkisi aynı atın terkisine binmiş, yol alıyormuş. Birden, elindeki yular boşa düşmüş. Adam sallanmaya başlamış. Bir terslik olduğunu anlayan çocuk, kapmış hemen yuları. Atı durdurup, zorla babasını indirmiş. Çok korkmuş zavallı. Başında oturmuş ağlamış bir zaman. Derken iki atlı gelip halini sormuş. Sormuşlar ama yardım için değil. Değerli neyi varsa kıyafetleri dahil alıp kaçmışlar.Zavallı yakın bir köye kadar yürümüş,yardım istemiş. Babacığını defnetmişler. Anlamış ki; kendi hayatı da çok sevdiği Asi Nehri gibi ters ve biraz da zordan olacak. Kıvırcığına bakarken bunları düşündü Mahir Bey. Ataları ne çok sıkıntı çekip bedel ödemişler. "Ben se bedel ödetmekteyim "dedi sıkıntıyla. "Dedelerimden miras bana bu düştü,ya benden size ne düşecektir acep?"
Babasının kendisine vasiyetini hatırladı.
"Kul hakkına girme evlat" demişti. Babamı kaybedince biliyorsun hayatta kalmak için çok bedel ödedim. Lakin ödetmedim. Piştim,yoğruldum,lakin kul hakkına girmedim. Ekmeğimin peşinde koştum. Bir hayırlı hatun aldım. Bir yastığa baş koydum. Onu incitmedim. O da beni incitmedi. Hayatı paylaştık. Sizi kimseye muhtaç etmedim. Hatay'da kalaycılık yaptım. Dışım ateşle içim Allah korkusuyla yandı. Benim ilkelerimden ödün vermeyesin. Ağabeyini kurtuluş savaşına gönderdim. Çok şükür ki haber gelmese de ya şehit ya gazidir. Çok şükür Allah'ıma vatan savunmasına bir evlat verdim. Tasam sizleredir. Öğrendim ki Fransızlar buraları terk etmiş. "Gazimiz" hakkımızı savunurmuş. Yakında bağımsızlık için oylama yapılacakmış. İnşallah anayurda katılınca da senin düzenini kurarız. "'Demişti. Dediği gibi oldu. 2 Eylül 1938 de Hatay Bağımsız Devleti kuruldu.
Kuruldu fakat, o zamana gelinceye kadar, epey badireler atlattı. 1921'de Ankara antlaşmasıyla,sınırlarımız dışında kaldı. Suriye ile birlikte Fransız mandasına girdi. Zamanla Hatay, yeni statüsüne kavuştu. İskenderun ile beraber,ayrı sancak oldu. Atatürk 'ün çabalarıyla Milletler Meclis'inin onayı ve baskısı ile Fransızlar geri adım attı , Temmuz 1938'de Türk ordusu Hatay'a girdi. Bu çabalar sürerken, 10 kasım 1938 de dokuzu beş geçe kara haber tez duyuldu.
Mustafa Bey çok üzüldü. Bu kadar güzel şeyler oldu. Türk milleti çok bedel ödedi ateş düşmeyen ev kalmadı. Şimdi de yeni bir hançer saplandı milletin kalbine. Ama dimdik ayakta kalmalıydık. Bedel ödeyen millet yeter ki mazluma bedel ödetmesin. Bu millet şehitlerin ve gazilerin kanı için ilelebet ayakta kalacaktı. Bu yaslı günlerden sonra nihayet Hatay Millet Meclisi aldığı kararla 29 Haziran 1939'da Anavatana katılma kararı aldı.
Bu sevinçle tüm halk bayram etti. Asırlardır,barış içinde yaşamış halk, bundan sonra da öyle yapacaktı. Mahir Bey'in babası Mustafa Bey görmüş geçirmiş, çok bilge bir adamdı. Asla haksızlığa gelemezdi. Zalime geçit vermez, zülmü, canı pahasına da olsa önlemeyi görev bilirdi.
Sadece Mahir Bey değil, köydeki herkes düşünürdü"Babası sağ olsaydı, Hediye,bu çektiği çileleri çeker miydi acep?"
NOT:Alttaki yıldız öksüz kalmasın. Dokunup da geçiniz. Teşekkürler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL ASİ NEHRİ GİBİ
General FictionKİTAP İNTERNETTE SATIŞA SUNULMUŞTUR. http://www.kitapyurdu.com/kitap/bedel/453779.html Soluksuz okuyacağınız,zaman zaman olayların seyrinden dolayı yazara kızacağınız bir hikaye. Dönemin en güzel şarkıları eşliğinde geçmişe yolculuk yapacaksınız...