Dağların yamaçlarını yaran , kah coşarak, kah durularak akan Asi Nehrinin sularında ne gizemler saklıdır bilinmez. Yalnız, nehirlerin adıyla anılan bu coğrafyaların hikayelerini tahmin etmek hiç de zor değildir. İki nehrin arasından adını alan Mezopotamya gibi, Asi Nehri de efsanelerle anılır. Hem kültürlerin beşiği, hem de devamıdır. Bu nehirler aktıkça , hayat da akar, her su zerresi farklıdır, aynı zerre bir daha geçmez kaynağından; yenileri fışkırır, hayatı devam ettirir. Hikayelerde, madurlar da aynı değildir. Yalnız kaderleri aynıdır, kadınları madurdur, kızları madurdur. Nehirler akarken, kadınların gözyaşlarını da akıtır. Bir ömür akıttıkları göz yaşı, nehirlere kaynak olur adeta. İnsanlığın başladığı bu toprakların , madur yaratmadaki başarısı hiç bir toprakta yoktur. Güzel ve mutlu sonla biten, inanılmaz hikayeler ; efsanelerde ve akşam sohbetlerinde anlatılan masallardadır yalnızca. Eski zamanlardan beri anlatılan hikayeler,destanlaştırılarak aktarılır yeni nesillere.Bazen olağanüstü varlıklar,bazen devler anlatılır.Gerçek hayattan kesitler verilmez çoğu zaman.Çocukların hayallerini bu masallar süslerken, analarının, bacılarının hiç dinmeyen göz yaşlarına da şahit olurlar.Hikayeleri dinlerken,güzel bir dünya hayaliyle dinlerler,güzel,acısız hayatları düşlerler.Bizim hikayenin geçtiği topraklar da Mezopotamya ruhuyla şekillenmiştir. İnsanları son derece sıcak kanlı, bir birlerine bağlıdır.Medeniyetlere beşik olmuş topraklarda kendilerine has bir duruşları vardır.Vakurdurlar,kadınları itaatkar,bağrı yanıktır.Erkekler otoriterdir,kendini yetiştirebilenler,bir çok dinin barış içinde yaşadığı atmosferde; doğuştan hoş görü ve merhamet yüklüdür.Yetiştiremeyenlerin kendine özgü bir gelenek anlayışı vardır.Cahilliğin verdiği kibirle kendilerinden geçebilirler.Hoş görünün hakim olması gereken bu diyarlarda,nice canlar yanabilir,nice bedeller ödenebilir.Karmaşık değer yargılarının hakim olduğu bu beldelerde hayatlar da nehirlerin akışına uyum sağlamıştır.Bir çok masumun ,tersten akan Nehir- Asi Nehri -gibi terstir hayatları.Yurdumuzda,kaynağını dışarıdan alıp da bizde denize dökülen tek nehirdir Asi.Üstelik,yardığı vadilerden ,düz ovaya aşağıdan yukarıya,bahar aylarında tam da çıldırmışcasına akar.Bazen de duruluverir.Sanırsın ki az önce coşan o değildir.Kendi ruhunu dinlendirmek istercesine sakinleşir;hayat verdiği insanlar da nefes alsın dinlensin ister.Hal diliyle hoyratlığın kimseye faydası yok,sakin olun der gibidir.Hayatlarını son derece zor şartlarda sürdüren yöre insanına nehrin efsaneleri bir sığınak olur.Gerçekle efsane birbirine karışıverir bazen. Delicesine aşık olduğu kızı canavara kurban vermemek için kendini feda eden cengaver yiğitin hikayesi dilden dile anlatılır . Öyle büyük bir sevdadır ki; kendi canını hiçe sayıp , devin karşısına çıkacak cesareti vermiştir ona. Bu hikayenin can alıcı kısmının, kadına ve sevdaya değer vermek, kadını incitmemek , yavrularının analarını, masumiyet timsali kızları baş tacı etmek gibi bir güzellik olduğunu anlatmaz hikayeci amcalar ya da teyzeler. Anlatılan masal ya da efsanenin ana fikrinin merhamet olduğunu anlatıp, hiç bir canlıyı incitmemek gerektiğini söylemezler. Ya da söyleseler de ; yaşantılarıyla gösteremezler, elinin tersiyle ittiriverirler ya da satıverirler başlık parasıyla kız çocuklarını.
Efsaneye göre yörede bir canavar varmış ve genç kızlar kurban edilirmiş. Sıra cengaverin sevdiği kıza geldiğinde, onu bağlamışlar mağaranın önüne. Fakat cengaver aşığın gönlü razı gelmemiş sevdiğini kurban etmeye, onu uzaklaştırıp, kendi beklemeye başlamış korkunç devi. Bir süre sonra yerin sarsıntısından ve çıkardığı alevlerin şiddetinden anlamış devin geldiğini. Pusuya yatmış ve bir anda devin kalbine kılıcını saplamış sevdalı genç. Ejderha can havliyle Samandağı topraklarını yararak , Lübnan dağlarını da parçalayarak yerlere serilmiş ve serildiği yerden su fışkırmaya başlamış. Su öyle bir şiddetle akmış ki , vadiler oluşturup, tekrar Samandağının oraya geri dönmüş. Bu nehir , bazı yerde, o kadar coşkun ve delicesine akar ki; bu durumuna sebep olan kızlardan intikamını kıyamete kadar almak istercesine adeta. Bazen de yorulur, durulur, durgun ve bulanık akar. Bazı yerde içleri karartacak kadar bulanıktır suyu, bazı yerde berrak. Terstir, tersten akar hayatları da ters yüz eder bazen.
Bizim hikayedeki yaşamlar da biraz ters, biraz düzdür. Hediye'nin hayatı da düzden akarken terse dönmüştür. Dramların biri bitip, biri başlarken hayatının son demlerinde neden isyankar bir insan olmadığına ve kocasına, kaderine neden baş kaldıramadığına yanacaktır.
Bu hikayenin anlaşılması, coğrafyanın anlaşılmasına bağlıdır. Hikayenin değişmesi de coğrafyanın değil, insanların değişmesine bağlıdır.
Hediye ;Anadolu'nun çileli, bağrı yanık , mazlum bir hatunuydu. Son derece itaatkar,evine ve çocuklarına bağlıydı. Güneş yanığı teni, ırgatlıkta kararmış elleri vardı. Kendisini güzel hissetmez, bir gözü farklı renk, biraz da şehlaydı. Güldü mü iri göbeği sallanır, elleriyle ağzını kapatırdı. Hayatında gülemez hale geldiğinin bilincinde, gülebildiği zamanlar da sayılıydı artık. Gidişatın farkında; çaresizce hayatın kendine biçtiği rolü oynamaktaydı.
Evinin geçimi için; kocasının tarlasını işlemeye çalışır,eker dikerdi hem de başkasının tarlalarında ırgat olarak çalışır,çocukları da yanında götürürdü. Az bir katık alır yanına,çocukların da yardımıyla nefes almadan çalışırdı.Yine bir ırgatlık gününde büyük kızı Hatun ile tek oğlu,en küçük çocuğu Resul'ü de alıp eve yakın bir tarlaya çalışmaya gitmişti.Çocukları tarlada bırakıp eve keçileri sulamaya gidip geleyim diye düşündü.Hem de çocuklara yiyecek hazırlarım diye aklından geçirdi.Tam işini bitirip ,dönmek üzereyken Hatun'un sesi geldi.
Hatun soluk soluğa koştu eve. "Ana koş ,ana koş kardeşim yanıyor su bul"diye bağırdı anasına. Hediye "Ne dersin kız ne olmuş" diye koşarak geldi. Tarlada anız yakılmıştı. Hediye söndü diye eve kadar gidip gelecekti. Fazla oyalanmadan dönerim diye düşünmüştü. Zaten iki sınır ötesi evdi. Nerden bilsin çocuk oynamış , alevler kuvvetlenmiş. Çocuğun eteğine yapışmış. Takıldı Hatun'un peşine. Tarlaya nasıl ulaştığını bilemedi. O yollar uzadıkça uzadı. Oysa uzak değil ,bir iki tarla geçilecek. Yerde ne kadar ot varsa ayağına dolaştı. "Derede su yok mu da gezersin. Su bulamadıysan dibindeki çamuru da mı sıvayamadın a benim saf kızım. "Diye söyleniyordu. Yanık et kokusunu burnunda değil yüreğinde hissetti.
Vardı nihayet tarlaya Resul yerde hareketsiz yatıyordu. Zavallının üzerindeki boydan elbise yapışmış. Hatun akıl etse çıkarsa belki kurtulurdu. O da çocuk , oniki yaş hayatı sırtlanacak bir yaş değil ki. O yaşta hangi çocuk kardeşi cayır cayır yanarken ne yapacağını bilebilir?Zaten az bir aklı vardı Hatun'un iyice uçtu. Birazını üvey babasının yaramaz veletleri yok etti. Birazı da Resul ile yok oldu. Bu gidişle Hediye de kaybedecekti aklını. Böyle bir acıyla nasıl başedebilecekti.
YAZARIN NOTU: Lütfen yorum ve oylarınızı eksik etmeyin. Okuduğunuz için teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL ASİ NEHRİ GİBİ
Ficción GeneralKİTAP İNTERNETTE SATIŞA SUNULMUŞTUR. http://www.kitapyurdu.com/kitap/bedel/453779.html Soluksuz okuyacağınız,zaman zaman olayların seyrinden dolayı yazara kızacağınız bir hikaye. Dönemin en güzel şarkıları eşliğinde geçmişe yolculuk yapacaksınız...