Gözlerimi yavaşça araladığımda, odanın her zamankinden daha karanlık olduğunu gördüm. Kızlar uyuyordu ve saat 09.00'du. Küçük pencerelerden dışarıya baktığımda havanın bulutlu olduğunu farkettim. Belki birazdan yağmur yağmaya başlayacaktı.
Lavaboya doğru ilerlediğim zaman bacağımın gerçekten iyileştiğini hissettim. Artık ağrı-sızı kalmamıştı. Rahatça yürüyebiliyordum. Lavaboya vardıktan sonra musluğu açtım ve birkaç saniye kadar suyun akışını seyrettim. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Suyun akışını biraz daha izledikten sonra elimi yüzümü yıkamaya başladım. Aynadaki görüntüme baktım:
Acınacak haldeydim. İçim bomboştu. Hiçbir şeyi doğru dürüst düşünemiyordum. Ağlamaktan ve uykusuzluktan gözlerimin altında torbalar oluşmuştu. Adam akıllı bir şey yiyemediğimizden dolayı acayip derecede zayıflamıştım. Yüzüm çökmüştü. En önemlisi, tam tamına 5 gündür rütbeliyi göremeyen gözlerim, onun hasretiyle yanıp tutuşuyordu. Son yaşadığımız olaydan sonra rütbeli, beni yanına çağırmamıştı. Bensiz ne yaptığını bilmiyordum. Kendimi ifade edememiştim ve bu hâle gelmiştik. Aslında, kendimi ifade etmeme izin vermemişti.
Başımı öne eğip arkama döndüm ve yer yatağıma ilerlemeye başladım. Uykum gelmiyordu ama bedenim, ruhum, yüreğim yorgundu... Kendimi yatağıma bırakıp, uzanmaya başladım. Tavanı izlemeye koyuldum. Görüntüsüne hasret olan gözlerim, sadece hayaliyle yetinebiliyordu.
Dışarıdan yağmur damlalarının sesi gelmeye başladı. Birkaç saniye sonra, baktığım tavandan bir damla damladı. Ve bunun ardı arkası kesilmedi. Hemen yataktan fırladım.
RÜTBELİNİN GÖZÜNDEN
Özlüyordum, hem de çok...
Aşk beni ne hâle getirmişti?
Artık ne karargahla ilgilenebiliyor ne de orduyla ilgilenebiliyordum. Hiçbir şey yapmak istemiyor, sadece onu düşünmek istiyordum.
5 gün... 5 gün görmemiştim onu. Komutanım bu halimden memnundu ama bilmiyordu ki içimde ne fırtınaların koptuğunu. Bilmiyordu ki, içimin hâlâ kanadığını, kabuk tutmadığını...
Çok düşündüm, yapacağım şeyi çok iyi biliyordum. Ona mutluluğunu geri verecektim. Ama doğru zamanı beklemem gerekiyordu. Aklımdaki planı uygulamam için doğru zamanı beklemem gerekiyordu...
Sevdiğimin mutlu olması, benim mutlu olmam demekti. Öyle diyorlardı yani.
Ama öyle olmuyordu işte. Benim yanımda olmayınca, nasıl mutlu olabilirdim ki? Onu görmeyince, onunla konuşmayınca, kokusunu içime çekmeyince... Nasıl?Evet eminim. Onun mutlu olması için elimden gelinin en iyisini yapacağım.
Bitmek bilmeyen şu 5 günde neler mi yaptım?
İçtim, sadece içtim...Gündüzler bir şekilde geçiyordu ama geceleri onu aklımdan çıkaramıyordum. Düşündükçe deli oluyordum...
Sarhoş olduğum zamanlar ne yaptığımı bilmiyordum.
Bir sabah uyandığımda, eşyalar etrafa saçılmıştı.
Bir sabah uyandığımda, sol kolumun üzerinde bir kesik vardı. Canıma kıymaya kalkışmıştım.
Bir sabah uyandığımda, bira şişeleri kırılmış bir vaziyetteydi.
Yani her şeyi sabah uyandığımda farkediyordum....
"Emrah! Oğlum kalk eline yüzüne bir su vur!"
Yine baş belası odaya teşrif etmişti. Denileni yapmaktan başka çarem yoktu. Kalktım, banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynadan görüntüme bakıp çeki düzen verdim kendime, kıyafetlerime. Odaya döndüğümde, Komutan Sayk'in deri koltuğa oturmuş, bacağının birini diğerinin üzerine koymuş bir vaziyette buldum. Karşısına dikilerek bir şeyler gevelemesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜTBELİNİN ESİRİ (BİTTİ)
RomanceSavaşta esir alınmak... Esir alındığı kişinin kalbine de esir düşmek... Aslında her şey aşkın gücüne bağlıydı... Bu güç, onları yaşadıkları harabeden kurtarıp mutlu bir sona sürükleyecekti...