Hayatımın değişmesi yetmiyormuş gibi ismimde değişmişti. Ruhumda.. düşüncemde eskiden bedenimde özgüvenime yer yoktu. Sadece küçük bir yerime hapsetmiştim. Acılarımı, yaralarımı ve hala geçmeyen geçmişimi basit ve dayanıksızdım. Üflesen bedenimin parçaları uçuşacak karışacaktım. Gökyüzüne, umuda, geceye ,gündüze şimdi ise Miran'ın bedenine karışmıştım. Ruhunda kaybolmuştum. Donuk bakışlarına dalmıştım. Cehennemi anımsatan bu hayatımda cennet kapısı olmuştu. Beynimde kaybolmuş umutlarımın peşinden koşan masum bir kız çocuğu gibiydim adeta veya acılarının içinde kaybolmuş bir kız..
" Okula başlayacaksın " demesiyle gözlerimi ona kaydırdım.
" Emir vermek favorin falan mı ? dedim
" Alışırsın. " dedi her zamanki umursamaz tavrınla
" Sen alış emir vermemeye " dedim kaprisli tavrımla. Ama daha çok onun üstüne gitmemeliydim. İçimdeki küçük Dolunay pişman pişman Miranın gözlerinin içine baktı.
" Özür dilerim " dedim ince sesimle şu sesini ince çıkarmaya çalışıp sinir bozan kızlar gibi.
" Ben " dedi ve gözlerimin içine tekrar baktı. " Özür dilerim " uzay boşluğuna düşme etkisi vermişti. Miran benden özür dilemişti. Şu beni başından atan Miran aynı zamanda ölümün ucundan yaşamaya sürükleyen Miran sanırım beni gittikçe içine çekiyordu. Bedenine, ruhuna, duygularına çekiyordu beni hemde en derinine..
" Sen benim hayatımı acizlikten mutluluğa çekiyorsun. Ben fazla üstüne geliyorum. Özür dilemene gerek yok. " dedim tek nefeste.
" Olsun böyle kavgalar evliliğin tuzu biberidir. Kağıt üzerinden de olsa karı kocayız. " deyip pişkin pişkin güldü ve gözlerimin içine baktı. Bense cevap vermek yerine sadece dişlerimi göstererek tebessüm ettim. Gözlerimi gözlerinden alarak etrafa bakındım. Artık oturmakta sıkılıp önümdeki cam sehpanın üzerindeki kumandayı avuç içimle kavradım. Önce televizyonu açılmasını sağlayıp ardındansa rastgele bir kanal açtım. Miran tekli koltuktan kalkarak yanıma oturdu. Avucumla kavradığım kumandayı alıp moda programı açtı.
" Biraz tarz öğren. " dedi sırıtarak.
" Sen bunlara tarz mı diyorsun ? " dedim alaycı tavrımla. Tam bana cevap vereceği sırada kapının zili çaldı.Kapının zilinin sesini ilk defa duyuyordum. Zaten iki kişiydik. İkimizin de anahtarı vardı. Zilin nasıl olduğunu bilmemem çok normal bir şeydi.
"Ben bakarım." deyip ayaklandım.
Kapıyı araladığımda otuzlu yaşlarında bir bayan ve yanında en fazla beş yaşlarında bir kız çocuğu karşılaştım. Çok şaşırmıştım.
"Kime bakmıştınız ?" diye sordum.
"Miran burada mı ?" diye cevap verdi.
"Evet burada. Siz kimsiniz ?"
"Ben Seren. Miran'ın ablasıyım. İzin verirsen içeri girelim." Miran'ın ablası mı vardı ? Tabi yani neden olmasın ? Onu ne kadar az tanıdığımı şimdi daha iyi anlamıştım.
Hemen kapının önünden çekildim "Kusura bakmayın, sizi beklettim geçin lütfen." dedim utangaç bir şekilde mahcup olmuştum. Önce orta boylarda Miran gibi kahverengi saçlı ablası Miranın oturduğu koltuğa yerleşti. Ardından yeşil büyük gözleriyle beni süzen ufaklığı görünce saçlarını okşadım. Dizlerimin üstüne çöküp,
" Hadi gel biz de içeri gidelim " dedim minik elini ellerimle buluşturarak. Bu yaşlardaki kız çocuklarına karşı içimde hep bir sevgi, merhamet vardı. Aklıma küçükken hep mutluluğun peşinden koşan ama mutlu olamayan Dolunay her geldiğinde küçüklere karşı sevgim dahada çok artıyordu. İçerideki tekli koltuğa oturup. Ufaklığı da dizlerimin üzerine oturttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay
Novela JuvenilKendimden daha doğrusu bedenimden artık tam anlamıyla vazgeçtiğim bir geceydi.Gayeme ulaşmamı engelleyen donuk bakışlı yabancının hayata benzemeyen hayatıma aniden girmesiyle bazı kurallarım gevşedi.Özverinin ne demek olduğunu bana öğretti.Bu kadar...