Annem arayıp erkenden eve gelmem gerektiğini söyleyene kadar bugün de diğer günler gibiydi. Üniversitenin ilk yılı hiç de umduğum ve kitaplarda okuduğum gibi değildi. Lise sonunda bitti diye olan sevincim üniversiteyle tanıştığım gün kursağımda kalmıştı. Kötü olduğundan değil, beklediğim gibi olmadığındandı. Her genç kızın hayalini süsleyen türden bir sevgili ve yeni ama bir o kadar da içten bir arkadaş grubuydu istediğim. Evet harika bir arkadaş grubum vardı ama hala hayatımın aşkıyla tanışmamıştım. Aslında şuan için çok önemsediğim bir konu değildi bu. Okulda hemen hemen hemen herşey gönlümceydi. İkinci dönemin yarısındaydık, notlarımda iyiydi hatta bir iki profesör bana alışılmışın üstünde bir ilgi göstermişti. Bugün annemden gelen aramayla eve erken gitmemi çünkü babamın patronunun ailesiyle birlikte bize geleceğini ve hazırlık yapmamız gerektiğini ve eve giderkende söylediği uzunca bir alışveriş listesini almamı sıkı sıkı tembih edip telefonu yüzüme kapattı. Kendimi telefon üzerine otobüs durağına atmıştım. Otobüs beklerken kulaklığımı çantamdan çıkarıp kulağıma taktım ve kendimi müziğin rahatlatıcı etkisine bırakarak durakta otobüsü beklemeye devam ettim. Otobüsü çok beklememe gerek kalmadan gelmişti ve kendimi hiç de rahat olmayan otobüs koltuklarından birine atmıştım. Öyle zannediyorum ki yemeğe geliyorlardı. Nerden çıkmıştı ki bu şimdi? Keşke tercih zamanı annemin ve babamın diretmesine aldırmayıp tercihimi istediğim gibi Ankkara'ya yapsaydım. Aslında gitmeme sebebim annem veya babam değildi kardeşimde gitmemem için çok ısrar etmişti. Onun için gitmemiştim. Her gün gitmediğime pişman olduğum bir gerçekti. Ben bunları düşünürken birden inmem gereken durağa geldiğimi farkettim ve ayağa kalkıp otobüs durar durmaz kendimi dışarıya temiz havaya attım ve hızlı adımlarla markete ilerlemeye başladım. Alışverişi bir nefeste yapıp arabayı tıka basa dolmuş halde kasaya sürdüm. Aldıklarımın parasını ödeyip poşetledim. Marketten evime giden yokuşu çıkmaya başladığımda nefes nefese kalmıştım. Ama neyse ki sonunda evdeydim ve anahtarlarımı bulmaya çalışmadan zile basıp kapının açılmasını beklemiştim. Halime acımış olan kardeşim aşağıya inip poşetlerin ağır olanlarını elimden almıştı önümden eve çıkan basamakları tırmanmaya başlamıştı. Ondan sonrası hızlıca geçti annem, ben ve kardeşim bir çırpıda yapılacak herşeyi yapmıştık ve sırayla duş alıp hazırlanmaya başlamıştık. Siyah düşük kol belden oturtmalı dizimin bir karış üstünde biten bir elbise giymiştim. Saçlarımı hafif maşa yapmıştım. Dümdüz pırasa gibi görünen saçlarım birazcık daha hacim kazanmıştı. Annem ve kardeşimde benim gibi siyah giyinmişlerdi. Herşey hazır olduğundan babamı ve misafirleri beklemeye başlamıştık. Banu da benim gibi halinden bezmiş bir şekilde nereye kaçacağını şaşırmıştı. Annemden öğrendiğim kadarıyla misafirimiz babamın çalıştığı yere yeni gelen bir müdürmüş ama asıl gelme sebebi babam ile çok eskilere dayanan köklü bir arkdaşlıkları olmasıymış. Biz bunları konuşurken zil çalmıştı. Hepimiz kapıya doğru gidip misafirlerimizi karşılamaya hazır bekliyorduk. Önce eve son derece tatlı kırklarında olduğunu tahmin ettiğim, kısa ama yüzüne yakışmış sarı kıvrımlar halinde aşağıya süzülen saçlı bir bayan girdi. Ben elimi uzatmışken elimi es geçip sıkıca bana sarıldı. anneme ve banuyada aynı samimiyetle sarıldıktan sonra yönlendirmeleriyle misafir odasına yol almıştı. Bu sırada isminin Aylin olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişti. Kapıdan içeri bu seferde kocaman esmer ve yıllara karşı okuduğu meydana rağmen hala yakışıklı yüze sahip Mehmet Bey girmişti. Oda aynı samimiyetle bana sarıldı. Bana kocaman kız olduğumu en son beni gördüğünde minnacık sümüklü bir şey olduğumu söyleyip sıradiklerle selamlaşmak için yanımdan ayrılmıştı. Mehmet amca dememi istemişti birde ben ona hoşgeldiniz Mehmet Bey diyince. Mehmet amcanın ardından içeri babam geldi herzaman ki gibi babamın iki yanağına kocaman öpücükler kondurup onu da içeriye gönderdim. Hala kapıdaydık ve son kişiyi bekliyorduk. hemen babamdan sonra içeri girmişti. Uzun boylu kumral ve saçlarıyla uyumlu kahverengiliğe sahip gözleri olan oldukça yakışıklı bir çocuk girmişti. Tahminime göre ya benimle yaşıttı yada benden bir iki yaş büyüktü. Ben yine elimi uzatmış hoşgeldin dileklerimi iletirken o da aynı annesi ve babası gibi elimi es geçip bana sıcacık ve kocaman bir kucaklaşma bahşetti. Ben aklımdan ne kadar sarılgan bir ailelermiş diye geçirirken. İsminin Burak olduğunu söyleyip annem ve Banuyla selamlaşmak için beni serbest bıraktı. Üzerinde siyah gömlek ve altında siyaha yakın bir kot vardı bu haliyle oldukça güzel gözüküyordu. Annemin Burak'a "Hani Murat?" dediğini duydum. Burak da gülümseyerek abisinin birazdan geleceğini, grup işiyle uğraştığı için biraz geç kalacağını ve özürlerini ilettiği ni söyledi. Asıl dikkatimi çeken bunları söylerken giydiği siyah elbisesi ve beline uzanan uçları kızıla çalan saçlarıyla ve beyaz teniyle peri kızından farksız duran Banu'ya kaç defa baktığıydı. Sessizce kıkırdadım ve aklımdan daha bu aileyle çok görüşeceğimizi geçirerek kapıyı kapattım ve odaya ilerlemeye başlayan annemin arkasından yürümeye başladım. Odaya girdiğimizde herkes koltuklara yayılmış babam ve Mehmet amca koyu bir muhabbete dalmıştı. Ben de kendime güzel bir yer bulup rahat rahat kuruldum ve muhabbete kulak kabartmaya başladım. Anladığım kadarıyla daha önceden de ailece görüşüyormuşuz hem bu annem ve Aylin hanımın konuşmasından ve samimiyetinden de anlaşılıyordu sanki kırk yıllık arkadaş gibiydiler. Birden Mehmet amca bana doğru dönerek " Sen hatırlamadın değil mi Mehmet amcanı?" dedi. Yüzümü olabildiğine düşürüp üzülmüş gibi yaparak hatırlamadığımı belirttim bunun üzerine "Hatırlamazsın tabi el kadar çocuktun. Murat senden bir iki yaş büyük diye o hatırlıyor biraz. Ama gelince yinede şok olacak çünkü hepimiz seni kara kuru minik birşey hatırlıyoruk. Bir baksana şu haline kocaman gencecik hemde en güzelinden bir bayan olmuşsun." Dedi ve bu sefer yüzünü Banu'ya döndü "Küçük hanım sen bizi hiç hatırlamazsın çünkü biz en son görüştüğümüzde sen daha doğmamıştın bile." diyip kahkaha atmaya başladı sonrada babama dönüp çocuk yetiştirmenin zorluklarına dair birşeyler söylemeye başladı. Bu sırada annem Burak'a hangi okulda olduğunu soruyordu. Burak bir lise ismi söyleyince şaşkınlıkla ağzımdan "Sen benden küçük müsün?" Diye bir nida çıktı. Halbuki Mehmet Amca az önce benim hatırlayabileceğimi ama Burak'ın hatırlamayacağını ima etmişti. O an çok üzerinde durmamıştım. Aylin teyze Burak'ın Banu'dan bir yaş büyük benden iki yaş küçük olduğunu söyleyince bende benimle yaşıt yada benden büyüktür diye düşündüğümü o aşırı tepkimin o yüzden olduğunu açıklamaya çalıştım dilim döndüğünce. Zil çalınca ben herkesin koyu bir muhabbetin içinde olduğunu farkedip ayağa kalktım ve kapıyı açmak için emin adımlarla yürümeye başladım. Zil çalmadan önce Mehmet Amca yoldaki oğluna evimizi tarif etmişti. Zaten kimin geldiği belliydi. Kapıyı açtım ve Murat'ın yukarıya çıkmasını beklemeye başladım. Bu sırada aklımda eskiye dair oluşan hayal meyal bir görüntüyü düşünüyordum. Havuz başındaydık üzerimde çiçekli pembe bikinim vardı minnacık bir bikiniydi benim o zaman ki halime göre normaldi. Havuzun kenarına oturmuş ayaklarımı sıya değecek şekilde aşağıya sarkıtmıştım yanında esmer hafif dalgalı saçlara sahip pembe yanaklı hafif göbekli bir çocuk vardı. Ne söylerse gülüyordum. Bunları düşünürken koridordaki hareket sensörlü lambanın yanmasıyla hayalimden sıyrıldım. Misafirimiz kapıya oldukça yaklaşmıştı. Birden merdivenlerden gördüm. Saçları düz , siyahtı ve kendi doğallığıyla yerçekimine inat olsun diye ahenkle dans ediyorlardı uzun olmamalarına rağmen. Başı çıktığı basamaklara bakıyordu o yüzden yüzü eğikti ama gözlerinin yeşili bu halde bile belli olabiliyordu. O kadar geniş omuzlara ve uzun boya sahipti ki bir an bizim evin kapısından geçip geçemeyeceğini düşünmeden edememiştim. Ama sora bu düşünceyi bir kenera atmıştım çünkü tam karşıma gelmiş kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu. Bende hemen yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim ve elimi uzattım. Tabi elimi uzatırken aklımdan bu ailenin ne kadar sarılgan bir aile olduğunu çıkarmıştım. Uzattığım elime bakınca o da elini uzattı ve hoşgeldinime de "Hoşbulduk, ben Murat. Sende Banu olmalısın." diye cevap verdi. Şaşırmıştım Banu nereden çıkmıştı? Bir çırpıda " Hayır, Ben Ayşem. Neden Banu olduğumu düşündün ki?" demiştim tehdit ve sitem barındıran sesimle. Gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu bu sırada koridorda yan yana odaya doğru ilerliyorduk. Benim cümlem bitince bir anda durdu ve beni baştan aşağıya süzmeye başladı. Sinirlenmiştim o durunca bende durmuş ne yapcağına bakıyordum. Ağzı şaşkınlıktan aralanmış dudakları hafif yukarıya kıvrılmıştı. Bu arada bende onu inceliyordum. Gözlerimiz buluşuncaya kadar aradan geçen bir iki saniye bana bitmek tükenmek bilmeyen birkaç asır gibi gelmişti. Gözlerimiz buluşunca kocaman gülümsedi "Benim hatırladığım Ayşem kara kuru minnacık bir kızdı oysa şuan karşımda duran... Çirkin ördek yavrusu." dedi bir anda ve kahkahası bütün koridoru doldurdu. En son ki yani çirkin ördek yavrusu bir hitaptı önceki cümleyi tamamlamayıp havada asılı bırakmıştı. Cevap verme gereği duymadan arkamı döndüm ve odaya doğru yürümeye kaldığım yerden devam ettim. İki üç adımdan sonra kapıyı açıp içeri girdim ve arkamdan beni kırkırdayarak takip eden Murat da içeri daldı. Ben bir tekli koltuğa o da tam karşımdaki diğer tekli koltuğa oturmuştu odadakileri selamlama faslı bitince. On dakika kadar daha sohbet edip masaya geçtik. Masada yer ayarlaması yapmamıştık herkes istediğ yere oturdu. Dört köşeli kare ve yeterince büyük olan masada annem ve babam yanyana karşılarına Mehmet amca ve Aylin teyzeyi alarak oturmuşlardı. Yemek servini ben yapacaktım bu yüzden en son boş kalan yere yani Murat'ın yanı başına oturmuştum yemek servisi bitince. ilk önce beni kızdırmış olsada yemek boyunca hareketleri ve konuşmasıyla kızgınlığım suyla akan sabun köpüğü gibi gitmişti. Bütün aile tatlı bir sohbete sahipti. Yemek ve gece eğlenceli geçmişti. Murat bana küçüklüğümüzde birlikte yaptığımız yaramazlıklardan bahsetmişti ve o anlattıkça aklımda ufak kesitler belirgenlişmişti. Küçükken beraber gittiğimiz yazlığı ve yaptıklarımı neredeyse tamamen hatırlıyordum onun anlattıkları sayesinde. Gece yarısını geçtikten sonra Mehmet amca ayaklanarak artık geç olduğunu ve gitmelerini söyledi. Pazar günü onların İzmir çıkışındaki evlerinde rakı balık için ailece sözleştik. Murat gitmeden bana sıkıca sarılınca parfümünün kokusu ciğerlerimi doldurmuştu. Saatlerce orada ona sarılı halde durabilirdim. Kendini geri çekince ayrılmak zorunda kaldım ve içimde bir yerlerde isyan bayrakları çoktan çekilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader
Teen FictionSenden uzakta hayat o kadar çekilmez ve o kadar acımasız ki nefes almak bile canımı acıtıyor. Her taraf anılarla dolu. Kaderimde sana kavuşmak için sensiz kalmak da varmış. Olsun sonunda sana kavuşacaksam o da kabulüm.