Onların gidişini bile beklemeden çocuklarla beraber yola koyuldu Hûnr. Çünkü köylerine veya Treas kasabasına kadar en az bir orman boyu yol vardı.
Treâs kasabası, Hûnr'un çocukları götürmesi gereken, Zâfra köyünün biraz daha doğusunda kalır. Onun da doğusunda ise Bufr ormanı ve ardından da uzun uzadıya giden beyaz düzlükler gelir. Daha ilerisine ise kralın emrindeki atlı askerler haricinde kimse gidemez. Onlar da zaten, sadece kralın buyruğu üzerine ta Felasmûs'tan kalkıp buralara kadar gelirler. Onun dışında, bu kadar doğuya gelmek hem yasal değildir, hem de oldukça tehlikelidir. Çünkü vahşi hayvanların çoğu, zamanla insanların yaşamadıkları yerlere göç etmiş ve oralarda üreyip çoğalmışlardır. Bunların da çoğu Âkra sıradağları ve bu dağların kuzey doğusunda yer alırlar. Hiç insan bulunmaz oralarda. Yıl içerisinde neredeyse en soğuk hava orada olur. Şu anda batıda dondurucu soğuk terk etmiş olsa da ortalığı, oralar hâlâ bir insanın yaşayamayacağı kadar soğuktur. Yedi yılda bir kendini gösteren ölümcül yelde, buradan başlayıp tüm yeryüzünü dolanır ve en son, güneydeki büyük sisin içerisine girerek, kaybolup gider. Bazı destanlar da buraları gezip görmüş gezginlerin hikayeleri anlatılır. Fakat çoğunun yalan olduğu bariz bir şekilde anlaşılır.
Gecenin karanlığı kendisiyle beraber soğuğu da getiriyor, Nâor ve Yofa, her yerde Pûln'u arıyordu.
"Ayrılalım mı" dedi Yofa, yorulmuş bir haldeyken.
"Hayır. Ayrılırsak, birde bir bu kadar, birbirimizi bulmakla uğraşırız ve öyle bir durumda senin en erken, sabah, Zafra'ya döneceğini düşünüyorum" diye yanıtladı Nâor.
"Peki Hûnr geri dönecek mi? Bir şey dedi mi sana?" dedi Yôfa.
"Hayır, zannetmiyorum. Çok geç kalmadığımız sürece geri dönmez." dedi Nâor, olduğu yere otururken.
"Ohoo... Geç kalmadığımız sürece öyle mi? O yüzden mi oturdun?" diye söylendi Yôfa.
"Çok yoruldum Yofa. Bacaklarım daha fazla gitmeme izin vermiyor. Bilirsin ben bu işlerin adamı değilim." dedi Nâor, gülümseyen bir suratla Yofa'ya bakarak.
"Bilirim, soğuk rüzgarlar pencerene vururken, sen kobal evinde oturur kitap okursun." dedi Yofa da ona karşılık tebessümle.
"Abartma... En azından senin kadar değilim demek istiyorum." dedi Nâor yine aynı gülümsemeyle.
"Anladım, anladım. İyi o zaman ben gidiyorum."
"Nereye?" dedi Nâor şaşkınlıkla.
"Pûln'u aramaya. Ne yani? Oturup burada senin dinlenmeni mi bekleyecektim?"Ardından bir sessizlik oluştu ve ikisi de birbirlerine baktılar. Sonra Nâor'un şaşkınlık içerisinde ki suratı yavaş yavaş tebessüme, o tebessüm de boğazdan gelen bir kıkırdamaya dönüştü. Sonra ikisi beraber, gürültülü bir şekilde kahkaha attılar.
"Şu tepeye bakıp geleceğim, belki bir iz bulurum, belli mi olur?" dedi Yôfa, kahkahası yavaş yavaş biterken.
"Nasıl biliyorsan." dedi Nâor'da gülüşü sona ererken.Sonra Yôfa hızlı hızlı tepeye doğru yol aldı. Nâor ise yasladı kendini kayalara ve daha önce hiç hissetmediği güzel havanın tadını çıkardı, gökyüzüne bakarak. Gece soğuğu arttırıyor olmasına rağmen, normal de alışkın oldukları soğuğun çok daha altındaydı bu hava.
Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Belki hayatında bir daha pek az kez yapabileceği bu rahatlamanın değerini anlayarak, gevşetti kendini ve tüm kötü düşünceleri attı zihninden. Etrafta öten gece kuşları, beyazın bugün izin vermesiyle kendini ortaya çıkarmış ağaçların saldığı hava ve çiçeklerin belki de ilk kez bu kadar belirip, en güzel kokularını salması, huzur veriyordu insana. Sanki o anda, kötü olan hiçbir şey gerçekleşemezmiş gibi bir his vardı gökyüzünde. Yıldızlar, ki onların burada adı parıltılardı, beyaz sislerin esaretinden kurtularak, asırlar sonra biz de buradayız diyerek, tüm dünyanın rahat içerisinde olduğu bir zamanı temsil ediyorlardı.Nâor'un üstündeki rahatlık hissi iyice artmış, tatlı bir uykuya dalmanın eşiğine gelmişti. Gözleri kapanmış, hayaller içerisinde gezerken, birden gerçek ve gerçek olduğu kadar da uzak olan bir ses işitti.
"Nâor, Nâor, Nâor." diye uzaktan bağırışlar geldi ve bu bağırışlar gözlerini açmasına, gerçek ve soğuk olan bu dünyaya geri dönmesine sebep oldu.
Hemen doğruldu yerinden. Etrafına baktı ve Yôfa'nın tepeye gitmiş olduğunu hatırlayıp, o tepeye baktı. Yôfa'nın ona doğru bağırıyor ve onu yanına çağırıyor olduğunu gördü.
"Hemen buraya gelmelisin Nâor." diye bağırdı Yôfa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ SOĞUK
FantasíaSoğukla yaşamış ve soğuğa alışmış, hatta onunla bir bütün haline gelmiş bir dünya söz konusu. Neyse ki yavaş yavaş ısınmaya başladı. Fakat bu ısınmanın beraberinde getireceği kötülükler, en az soğuk kadar tehlikeli. Kibir, öfke ve çıkarları...