Bugün, okulumuzun açılış günü... Üç aylık tatilimiz köyde bir düş gibi geçti. Annem beni üçüncü sınıfa yazdırmak için, bu sabah Baretti İlkokulu'na götürürken, kır eğlencelerini düşünüyor ve isteksiz adımlarla onun ardından gidiyordum. Bütün sokaklar çocuklarla doluydu ve kitapçı dükkanı; defter, kağıt ve çanta alan ana-babalarla dolup taşıyordu. Okulun önünde kalabalık o kadar artmıştı ki, kapıcı ve görevliler dış kapı önünü açık tutmakta güçlük çekiyorlardı.
İçeri gireceğim sırada omzuma dokunulduğunu hissettim. Bu, kıvırcık kızıl saçlı ve hiç değişmeyen güleç yüzüyle ikinci sınıftaki öğretmenimdi.
-Enriko! Seninle artık ayrıldık; aynı sınıfta değiliz... diyordu.
Bunu biliyordum; ama bu sözler beni üzmüştü. Epeyce uğraşarak içeri girebildik. Beyler, hanımlar, fakir halk tabakasından kadınlar, işçiler, subaylar, büyükanneler ve hizmetçiler; bir ellerinde birer çocuk, diğerinde not karnesi tutarak bekleme salonunu ve merdivenleri dolduruyorlardı. Alt katın büyük avlusuna, içten bir duyarlılıkla bakıyor ve düşünüyordum. Kalabalık arasından öğretmenler gidip geliyorlardı. Birinci sınıftaki öğretmenim, sınıf kapısından bana selam verdi ve üzgün bir sesle,
-Enriko, sen bu yıl üst katta okuyacaksın. Artık buradan geçtiğini göremeyeceğim, dedi.
Okul müdürünün etrafı, çocuklarına yer kalmadığı için sızlanan kadınlarla çevrilmişti.
Arkadaşlarımı epeyce büyümüş ve şişmanlamış buldum. Okula yeni başlayan çocukların, sınıfa girmemek için, küçük eşekler gibi direndikleri görülüyor, onları zorla sınıfa sokmak gerekiyordu. Birçokları sıralarında kaçıyor, bir kısmı da ana-babalarının uzaklaştığını görerek ağlamaya başlıyorlardı.
Ana-babalardan bazıları söz dinletmek ve onları avutmak için geri dönüyorlardı. Bu durum, öğretmenleri çılgına döndürüyordu.
Kız kardeşim, Bayan Delkati'nin; ben ise üst katta Bay Perboni'nin sınıfına verilmiştik. Elli dört öğrenci, saat 10'da sınıfı doldurmuştuk.
Bütün yaz tatilini geçirdiğim ormanlar ve dağları düşününce, okul bana küçük ve sıkıntılı bir yer gibi görünüyordu. İkinci sınıftaki öğretmenden ayrıldığıma da ayrıca üzülüyordum. O ne kadar iyi kalpliydi; hep bizimle birlikte gülümser ve boyu kısa olduğundan bize bir arkadaşımızmış etkisi uyandırırdı.
Yeni.öğretmenimiz iri-yarı, alnının ortasında derin bir kırışıklık ve uzun kır saçları var; sesi de kalın. Kalbimizden gsçenleri okuyacakmış gibi durmadan gözünü bize dikerek ve hiç gülmeyerek bakıyor.
İçimden kendi kendime söyleniyor ve "Daha birinci gün" diyordum. "Tatile daha dokuz ay var. Önümüzde ne kadar çok sınavlar, uzun çalışmalar ve yorgunluklar bulunuyor."
Okuldan çıkınca annemi bulmaya can atıyordum. Ona koştum ve elini öptüm. Bana, "Cesaret Enriko'cuğum!" diyordu. "Seninle beraber çalışırız."
Evimize mutlulukla döndüm. Fakat ne yazık! Artık okulda her zaman güleç yğzlğ, neşe kaynağı, iyi kalpli öğretmenim yok ki... Bunun için orası bana geçen yıl olduğu kadar hoş gelmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOCUK KALBİ
FanfictionBu kitapı kendim yazmadım. Sadece sıkıldım ve kitaplığımda olan bir hikayeyi buraya geçireyim dedim ve çocuk kalbine karar kıldım. Kitabın yazarının adı: Edmondo de Amicis