Çok mu beklettik ya? :( Cidden çok üzgünüüz. Yazılı haftasıdır, şudur budur derken baya aksadı. Bununla birlikte Gökçe'nin (iki yazardan birisi) Wattpad yasağı oldu falan. Ama bu bölüm bir özür niteliği taşıyor gibi. Kutay'ı daha yakından tanıyacağız ve gerçekten 'bad boy' tanımına uyup uymadığını tartışacağız. Bizim içimize sinen bir bölüm oldu. Umarım siz de beğenirsiniiz.
İYİ OKUMALAAR :)
*Bu arada bölüm parçalarını elimizden geldiğince dikkatli seçiyoruz. Yani o bölümün temasını yansıtması bakımından.
(RANA-GÖKÇE)
- KUTAY -
Bu yürüyen iceberg benden özür mü dilemişti? Kıyamet günü falan gelmiyordu, değil mi? Koşar adımlarla sınıftan çıkışına baktım ve sırıttım. Hayır, gerçekti.
Yarın, dilediği özürden pişman olacak mıydı emin değildim, ama aynı soğuk kızı oynamaya devam edeceği konusunda hiçbir şüphem yoktu.
Sınıftan çıktım ve okulun içine son kez kötü bir bakış atıp çıkışa yöneldim. Aptal bir hikaye klişesinin içine düşmüş gibiydim. ‘Okula yeni gelen çocuk ve başına gelen esrarengiz olaylar!’
Oha, dedi içimdeki ses. Samanyolu dizilerini de aştın sen.
Eh, haklı olabilirdi aslında. Aptallığıma homurdanarak cebimden arabamın anahtarını çıkardım- ne var? On dokuz yaşındaydım ancak iki sene okulda kalmıştım- on birinci sınıfın laneti.
Lanetli geçen tek şey sınıf olsaydı keşke. Her şeye geç kaldığım gibi, bunda da aynı şeyi yaşamıştım.
Arabama binip motoru çalıştırdıktan sonra gaza abandım. Sol elimle direksiyonu kavrarken diğer elimle telefonu çıkarıp Emre’yi aradım. Telefon açıldı ama ses gelmedi. “Lan? Emre?” diye seslendim ve ağız şapırdatma sesleri duyunca yüzümü buruşturdum.
Lanet herif, gündüz vakti de mi yapıyordu? “Ne yapıyorsun lan sen bu saatte?!” diye haykırdım. Şu an yetmişlerindeki bir dede gibi hissetsem de ben hep böyleydim, bu konuda Emre’ye az dayak atmışlığım yoktu. “Tıkınıyorum be, fesat.” dedi Emre ve kahkaha attı. Gözlerimi devirsem de sırıtmadan edemedim, nasıl akıl edememiştim? Aç ayı oynamaz.
Sürücü koltuğunda dikleştim ve bakışlarım ifadesizleşirken ciddi bir sesle konuştum. “Bu akşam sizdeyim..belki.” Onun da ciddileştiğini, yutkunup boğazını temizlemesinden anlamıştım. “Tamam kardeşim, bir iki saate evdeyim, bizimkiler zaten yok.”
“Eyvallah.” dedim ve telefonu kapattım, bu halde daha fazla konuşamazdım. İki dakika sonra, arabayı sıcacık yuvamın (!) önüne çekip aşağı indim, anahtarı almama gerek yoktu. Manzarayı tahmin ediyordum, çok kalmayacaktım zaten.
Kapının açık olduğunu görünce gözlerimi devirdim. Bingo! Bir başka tiyatro gösterisiyle daha karşılaşacaktım anlaşılan. Koridora adımımı attığım an, önümden uçarak duvara çarpan şarap şişesi haklılığımı gözler önüne seriyordu yine.
Yeni bir kavga daha!
Durup duvara baktım, dudaklarımın arasından kocaman bir kahkahanın çıkmasına izin verdim. Aynı oyunu, farklı repliklerle sunmaktan asla bıkmıyorlardı. Beceriksiz oyuncular. Salonun girişine ilerleyip sanki cücelermiş gibi yana doğru eğildim ve başımı onlara çevirdim.
Darmadağın olmuş salonun ortasında duran annemle babam bana deliymişim gibi bakarken; sırıttığım için kısılan gözlerimdeki küçümseme parıltılarıyla onları izliyordum. Kahkaham minik kıkırtılara dönüşürken arkamı döndüm ve kızıla boyanmış duvara, yerdeki şarap şişesine ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Kendime Sakladım (ARA VERİLDİ)
Teen FictionDünyada yaşayan 7 milyar insan, 7 milyar ruh var. Ve bazen tek ihtiyacımız olan, içlerinden birisi. -One Tree Hill-