.11.

81 16 9
                                    

Gece yarısına gittikçe yakınlaşıyorduk. Ve önümdeki masaya bakın, neredeyse 40 kadeh var. Beyinim bulanıyordu. Acayip içmiştim. Sanırım biraz abartıya kaçtım.

Kız konusuna gelecek olursak ohoo, 3 kişiyi şu arkada gördüğünüz tuvalate atmıştım. Açık büfede o kadar çok yemek çesidinden üç tanesini seçmiş ve yemiştim. Oldukçada doymuştum. Çokta rahatlamıştım doğrusu. Yalan yok. En iyi mezuniyetim diyebilirdim. Zaten başka mezuniyette yaşamadım. İlk ve son. Umarım yarın "baba oluyorsun" haberi bana ulaşmaz.
"At,avrat,silah" teoriminden bu sever 'avrat' olanından bahsediyorum. Kendileri doğurgandır ve 'silah'larını çıkartıp erkek avlarlar. Şanslıyımdaki ben taramalı tüfek kullanıyorum.

Bana "sarılmak mı? Yoksa öpüşmek mi?" Deseler. Sevişmek derdim.

O kadar ağır haraket ediyordum ki, hayır hayır. O kadar çok uyuşmuştum ki kolumu kaldırıp bileğimde duran saate bile bakamamıştım. Zaten bakamıyordumda. Gözlerimi açamıyordum. Başım acayip dönüyordu. Bir bok da duyamıyordum. Gerçekten duymuyordum. Başımda biri birşeyler geveliyor ama anlamıyordum.
Zar zor gözlerimi açmış ve başımı hafiften yukarı kaldırmıştım. Eğer bu kimse ya özürlü gibi konuşuyor, ya da ben harbi harbi fazla içmiştim.
İkinci seçenek daha bir uygundu.

"Moon!"

Adımı duyduğum anda başımı bu sefer tamamen bana seslenen kişiye bakmıştım. Bu kim biliyor musunuz? Abim.

Elini yanağıma yaslamış ve endişelenmiş bir şekilde bana bakıyordu. Ama ben iki tane, hatta üç tane Sentinus görüyordum.

"Moon! Bana bak! İyi misin kardeşim!?"

"Miğ-miğdem bulanıyor.."

Gerçekten de öyle. Biraz iğrençlik olacak ama, kusmuk gidip gidip geliyordu. Ben babamı odasında içerken çokça görmüştüm. Ama o çok rahattı. Belki de babam gibi olmak istedim. Ya da bilmiyorum.

"Kalk, eve gidiyoruz kardeşim. Hadi."

Kalk dediği anda, yutkunmuştum. Yutkunduğumda yüzümü buruşturmuş ve kolumun tekini abimin omuzuna atmıştım. Yutkunduğumda bile alkol tadı hâlâ ağzımdan çalkalanıyordu. Boğazım bir parça daha yanmıştı sanki.

Yavaş yavaş ve abimin desteği ile balo salonundan çıkmıştık. Beni kendi arabasının arka koltuğuna atmıştı. Bu halde asla ama asla arabayı bana kullandırtmazdı. Zaten ehliyetimiz de yoktu. Yakalanırsak ikimizde o demir parmaklar arasına girerdik. Hapise de girmeye hiç niyetim yoktu.

Arabanın arka koltuklarında sırt üstü yatmış ve elimi şakaklarıma bastırmıştım. Başım çatlıyordu. Sanki kafamın üzerinden kamyon geçmiş gibiydi. Ya da bir tank.

Hiç bir şeyin farkında olamadan çoktan abim kolumun altına girmiş beni evimizin kapsından geçirmişti. Elimi karnıma koymuştum. Gerçekten veci bir şekilde bulanıyordu. Kafamın üzerinden nasıl tank geçtiyse, miğdemin içine de bazuka atmışlardı. Bildiğiniz sanki etrafta bombalanmış bir asker gibiydim. Vüzemide üç kıza göndermiştim. Askerliğe devam etmeliyim. Zevkli oluyor. (:d)

Ve bir anda miğdemdeki bombalar patladı. Sizin anlıyacağınız şekilde, yere çökmüş artık neredeysem kusamaya başlamıştım. Birisinin ayakkabısına hemde. Öğürmem son bulduğunda gözlerimi açtım. Görüş açıma direk kusmuk olmuş bir çift ayakkabı geldi.
Ceketimin koluna ağzımı sürmüş ve elimin avuç içini parkeye sesli bir şekilde koymuştum.

Ölücekmişim gibi hissediyordum. Bundan önce kimin ayakkabısına kustum? Büyük ihtimal Chen'nin falandır. Fakat kulağıma kalın bir ses dolmuştu.

"Moon!"

Evet. Bu, babam.
Yakamda bir el hissetmiş ve ayağa kaldırılmıştım. Destek almak için elimi babamın omuzuna koymuş ve gözlerimi açmış babama bakmıştım. Kızgındı. Hemde çok kızgın. Büyük ihtimal o çok pahalı ayakkabıla kustuğum içindir. Bende o kadar para saysam ve kusmuk olsa, bende kızardım.

GAVATHANE [Tamamlandı.] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin