~7~

291 63 12
                                    

7. BÖLÜM

“Sen? Senin ne işin var burada?”

“Biliyorsun, ben senin babanım.”

Delirmiş gibi sesli bir kahkaha attıktan sonra “Babam olman için yıllardır yanımda olman gerekirdi. Beni bırakıp uzaklara kaçman değil!” diye bağırdım. Kafasını yere eğip sağa sola sallarken gülümsedi.

“Tıpkı annen gibisin.”

“Ah, sana benzemediğim için nasıl üzgünüm bilemezsin,” dedim ellerimi kalbimin üzerinde kenetleyip üzülüyormuş gibi yaptıktan sonra.

“Stella…”

“Şu kapıyı aç!”

“Açmayacağım.”

“Sana aç şu kapıyı dedim!”

“Babanla biraz daha saygılı konuşman gerekmiyor mu?”

“Tabi, babayla saygılı konuşulur ama sen bir baba değilsin ki! Sen karısını doğumda terk edip kaçan zavallının tekisin!”

Bir anda burnumun dibinde bitince kapıya doğru geriledim. Sırtım kapıyla bütünleşirken gözlerine baktım. Simsiyah gözlerinde başka hiçbir renk, göz akı ya da göz bebeği yoktu.

“Canının yanmasını istemezsin,” dedi tıslayarak.

“Beni tehdit mi ediyorsun?”

“Öyle de denilebilir.”

“Çok korktum!” deyip yine sesli bir şekilde kahkaha attım.

“Korkmalısın kızım.”

“Bana sakın ‘kızım’ deme.”

Kapı yumruklanmaya başladığında bir anda ortadan kayboldu. Neye uğradığımı şaşırmış halde etrafıma bakınmaya başladım. Belki de hayal görmüştüm. Kapı hızlıca açılıp duvara çarptı ve içeri David girdi. Yanıma gelip bana sarıldı ve “İyi misin?” dedi.

“İyiyim.”

“Stella, lütfen yalnız kalmamaya özen göster. Ya da Adam’ın sana verdiği o kolyeyi tak.”

“Neden? O kolyenin ne gibi bir özelliği var?”

“Sen sadece dediğimi yap,” dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Arkasından koşmaya başladım.

“Bekle David!”

Onun bir adımı benim iki adımıma denk geldiğinden aramızdaki mesafeyi kolayca açmıştı ve kapıdan çıkmak üzereydi. Kapıyı kapattığında onun yedi adım kadar arkasındaydım. Koşmaya devam edip tüm gücümle kapıyı açıp etrafıma baktım.

Kimse yoktu. Bahçeye çıktığımda da kimse yoktu. Bahçenin ortasında durup kendi kendime küfrettim. Kaçmasına izin vermemeliydim. Ne demek istediğini öğrenmek zorundaydım. Nasıl bir şeyin içine düştüğümü ben bilmesem de Adam ve David biliyorlardı.

Adam muhtemelen revire gitmek zorunda kalmıştı. Benim yüzümden ellerinin yandığını düşününce kalbimin acıdığını hissettim. Üç gün birine karşı bir şeyler hissetmek için kısa bir süreydi belki ama kendime engel olamıyordum. Ayrı geçirdiğimiz her saniye boşa geçirilen zamanlardı benim için. Düşüncelerimden kurtulabilecekmişim gibi kafamı hızlıca sağa sola sallayıp arkama döndüm.

“Böö…”

Çığlık atıp okula doğru koşmaya başladım. Önceki gün rüyamda beni yakan ve ilginç bir şekilde bunun izlerini vücudumda bırakmayı başarmış olan ve sabah da arabanın camına yapışıp beni korkutan kan kırmızımsı yaratığı tam karşımda bulunca tabi ki korkmuştum. Arkama dönüp baktığımda kanat çırpmadığını ama havada garip bir hayalet edasıyla süzülerek peşimden geldiğini gördüm. İğrenç gözlerini üzerime sabitlemişti. Yeniden önüme dönüp koşmaya devam ettim. Ayağım bir yere takılınca sendeleyip yere düştüm. Çıplak bacaklarım ve ellerim yaralansa da yerimde geri geri emeklemeye başladım. Kalkıp koşmaya devam edebilirdim ama yaratık çoktan yolumu kesmişti, okula girmeme olanak yoktu. Sırtım okul duvarına yaslanınca bacaklarımı karnıma doğru çekip kollarımı da yüz hizama kaldırıp ellerimi kaldırdım. Yumruklarımı sıkıp gözlerimi sımsıkı kapattım. Yaratık kahkaha atarak “Seni korkutmak çok eğlenceli,” dedi bir hayvanınkini andıran sesiyle.

Shadows or Angels? (DÜZENLENİYOR.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin