Basılan onca kitabın hepsinin girişi edebi süslü cümleler ile doluyken bize kalan lağımdaki farelerdi. Hayat bizim gibiler için edebi bir romanın son yaprağındaki o boş beyaz kağıttı. Hatta bazılarımız o kadar şanssızdı ki edebi romanların o beyaz yaprağı dahi olamıyordu.Kapının açılmasıyla kafamı kaldırıp kapıya baktım. Kapıyı açan kişi, mekanı süzmeye başladı. Gözleri beni bulunca gülümseyip içeriye doğru bir adım attı. Ardından kapıyı yavaş bir şekilde kapattı. Adam, siyah bir takım elbise giymişti. Takım elbisenin ütüsüz diyeceğim bir kısmı bile yoktu. Bir iş adamı edasıyla bir masaya oturdu.
Elime yazar kasanın yanında olan küçük mavi not defterini ve siyah pilot kalemi elime alıp tezgahın arkasından çıktım. Adamın oturduğu masaya doğru yürüdüm ve yanında durdum. Ona hitaben "Ne alırdınız beyefendi" dedim soran gözlerle.
Birkaç saniye bekledi. Sanırım düşünüyordu. "Sert bir kahve" dedi. Sesi otorite barındırıyordu.
Deftere kahveyi yazdım. Ardından "Kaç şeker?" diyerek kafamı defterden kaldırdım.
Sorumu bekliyormuş gibi hiç sekte yapmadan "Şekersiz" dedi. Kafamı sallayarak şekersiz olduğunu da yazdım. Ardından tezgaha doğru yürüdüm. Bugün kafe de tek başımaydım. Pars kardeşi hasta olduğu için izinliydi. Kafe de iki kişi çalışıyorduk. Pek fazla dolu olmuyordu.
Tezgahı arkasına geçtim. Not defterini yazar kasanın yanına yavaş bir şekilde fırlattım. Ardından mutfağa açılan kapıdan içeri girdim. Ketılın düğmesine basıp yukarıdaki dolaplardan krem bir kupa çıkardım ve masaya koydum. Ardından kupaların biraz yukarısında olan kahve kutusunu aldım. Kahve kutusunun kapağını açtım ve bir tatlı kaşığı kupanın içine koydum.
Suyun kaynamasını beklerken tırnaklarımla oynuyordum. Siyah ojem yer yer dökülmüştü. Tekrar sürmenin vakti gelmişti.
Tırnaklarımla oynarken suyun hafif hafif fokurdamaya başlamasıyla kafamı kaldırdım ve ketılın içindeki suya bakmaya başladım. Hafif buhar yüzüme çarpıyor ve ıslaklık hissi veriyordu. Geri çekildim ve elimin tersiyle yüzümü sildim. Ketılı aldım ve içindeki suyu kupaya döktüm.
Kupadan kahvenin sıcak olduğunu gösteren buhar çıkıyordu. Kupayı bir tepsiye koyarak mutfaktan çıktım. Ardından da tezgahın arkasından çıktım. Kahveyi dökmemeye özen göstererek adamın masasına yürümeye başladım.
Adamın masasının yanına geldim ve kahveyi sallamadan masaya koydum ve doğruldum. "Başka bir isteğiniz var mı?"
"Şuanlık yok" dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi beni iğrendirmişti. Çok itici bir gülümsemesi vardı. Kafamı olumlu anlamda sallayarak elimdeki tepsiyle tezgaha doğru yürüdüm. Tezgahın arkasına geçtim ve yazar kasanın önünde olan bar taburesi tarzındaki sandalyeye oturdum. Tezgahı yazar kasanın yanına koydum.
Çekmeceden okuma kitabımı aldım. Kitabın kapağında gözümü gezdirdim. Beyaz kapağın üstünde dantel tarzında bir kelebek. Franz Kafka Milena'ya Mektuplar. Elimi kitap ayracının olduğu sayfaya getirdim ve sayfayı araladım.
Kafe de göz gezdirdim. İki masa doluydu sadece. Birisinde o adam, diğerinde ise bir arkadaş grubu vardı. İnsanları süzmeyi bitirdikten sonra kitabıma döndüm ve sayfa da yazan cümleyi okudum. 'Mektuplar için bu saplantı biraz fazla. Bir mektup, bir haber yetmiyor mu? Tabi ki yeter ama başımı yaslayıp mektupları yudumlamak, durmadan içmek istiyorum. Bunu bana açıklayan öğretmen Milena.' bu söze karşılık gülümsememe engel olamadım.
Önümde bir karaltı belirince kafamı kaldırdım. Masada ki gençler kalkmıştı, hesabı ödemek için tezgahın önünde bekliyorlardı. "Borcumuz ne kadar." diye sordu içlerinden bir erkek.
"20 lira" dedim. Kafasını olumlu anlamda sallayarak parayı uzattı. Parayı aldım ve yazar kasanın bir düğmesine basıp parayı içine koydum.
Kafenin kapısının açılıp kapanması gittiklerini müjdeliyordu. Kitabıma tekrar döneceğim sırada kafenin kapısı bir kez daha açılıp kapandı. Gençlerden bir tanesi geri de kaldı heralde diyerek kafamı kaldırdım ama takım elbiseli adam gitmişti. Oturduğu masaya baktığımda bir kaç kağıt vardı.
Oturduğum sandalyeden indim, tezgahın arkasından çıktım. Masaya doğru yürümeye başladım. Masanın yanına vardığımda gördüklerim iki yüzlük para ve yazılı bir kağıt vardı. Kağıtı üstünde ne yazdığını okumak için elime aldım. Kağıta göz attığımda
'Daha fazla para kazanmak istiyorsan beni ara.
05** *** ****'
* * * * * * * * *
Kapıyı kilitleyip çantamı yerden aldım ve bildiğim caddede yürümeye başladım. Saat geç olmuştu. Müşteriler kafeden çıkmak bilmemişti. Hafif soğuk esen rüzgarla ceketime daha bi sokuldum. Hızlı adımlarla evime doğru gitmeye başladım.
İçimi tuhaf bir his kaplamıştı. Birinin beni izlediği hissine kapılmıştım. Geriye dönüp baktığımda kimseyi görmedim ama korkmuştum.
Adımlarımı daha hızlandırdım. Sanki beni takip ediyorlardı. Bir anlık paniğe kapılıp bilmediğim bir sokağa saptım. İzimi kaybettiririm diye düşünerek. Sokağa girer girmez hızla koşmaya başladım. Arkamda adım sesleri duyuyordum. Arkamı dönüp baktığımda benim arkamdan koştuklarını gördüm. Önüme dönerek daha hızlanmaya çalıştım. Arkamı dönmemle yavaşlamış bana yaklaşmalarını sağlamıştım. Bir anda koşmamla ciğerlerim çabuk yanmıştı. Çok çabuk yorulmuştum.
Bir taşa takılmamla düşmem bir oldu. Dizlerim yırtılmıştı ve sanırım kanıyordu. Tam ayaklanıp koşmaya başlicaktım ki bileğimi bir el kelepçe gibi yakalamıştı. Ardından hızla elin sahibine doğru çekildim. Kafam beni yakalayan kişinin göğsüne çarptı. Ardından beni ittirdi ama bileğimi hala bırakmamıştı.
Bileğimi hışımla çektim ama ne fayda bırakmıyordu. Tam çığlık atacağım sırada ağzıma bir el kapandı. Aklıma gelen fikirle eli ısırdım. Adamın acı içinde elini çekmesiyle son ses "İmdat" diye bağırdım.
Ardından yüzüme inen tokatla yere düştüm. Kalkacak mecalim kalmadığı için saçlarım yüzümü kapatacak şekilde oturmaya başladım. Yere bakıyordum.
Bir kaç dakika sonra bir ayak sesi duydum. Tam önümde durdu ve bana hitaben "Beni aramalıydın güzelim." dedi.
* * * * *
Selam gençler ilk kitabımla karşınızdayım. Bölümde potluklar olabilir. Şimdiden özür dilerim.
Oylarsanız sevinirim.
Herkese iyi günler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tenime Bulaşan Günah
Teen FictionKız o gün simsiyah saçlarının arasındaki bir tutam saçı beyaza boyadı Kırmızının hemen yanındaki bir tutam saçı Ölen masumluk adınaydı bu beyaz Boyamasaydı beyaza hakaret olurdu Bu saçlarının günahı olurdu, Saçlarına bulaşan günah... Ama kız günahın...