Bölüm/6

169 10 0
                                    

BÖLÜM6/ UMUT•

Bitirdiğinde benden tepki beklercesine bakışlarıyla beni süzdü. Başımı öne eğdim. Gözlerimden bağımsız iki damla gözyaşı içimde oluşan hüzün ve keder birikmişliğinin birer parçası olarak akıp gitti. Burnumu çekip iki elimle gözyaşlarımı sildim. Kafamı kaldırdığımda bana dik dik bakan bir çift göz ile karşı karşıyaydım.

"Sen!" diye bağırdı. Bir an duraksadı. "Sen bana acıyamazsın!" Ellerini yumruk yapmış, çenesi kaskatı kesilmişti. Hızlı hızlı nefes alıp veriyor, göğsü inip kalkıyordu.

"Sen günahsızsın, tıpkı annem gibi. Ama günahkarsın da, baban gibi!"

"B-Ben," diye kekeledim. "Ben senin annene hiçbir şey yapmadım! Babam da yapmaz!"

Hızla arkasını döndü. Odanın diğer duvarında kalan masaya doğru koşar adımlarla gitti. Masanın üzerindeki dosyayı alıp bana doğru geldi. Çıkış kapısını kapatıp cebinden çıkardığı anahtar ile kilitledi. Aniden boğazımı kavrayıp beni kapıya yapıştırdı. Boğazımı sıkıp nefesimi kesti. Korkuyla açılmış gözlerimle beni bırakması için yalvarıyordum. Boşta kalan ellerim ile elini boğazımdan ayırmak için tüm gücümü kullansam da boşunaydı. Çok güçlüydü ve ciğerlerim isyan ediyordu. Kalbim göğüs kafesimden çıkmak için yol arıyor, beynim sonumun geldiğini fısıldıyordu.

Tam gözlerimin içine bakarak "Annemin ölümüne neden olan herkes ölecek. Annemin ölümüne sebep olanların yakınları da ölecek. Onları kin, nefret, acı ve öfke ile öldüreceğim. Bana yalvarışlarını izleyeceğim. Sana da izleteceğim. En son ise seni öldüreceğim. Sen kurbanlarımın son zincirisin." dedi. Elini boynumdan çektiği anda ciğerlerim hava ile doldu.

Sol elinde bulunan dosyayı alıp göğsüme vurdu. "Aç!" diye bağırdı. Düzensiz nefes alıp verişim yüzünden ayakta duramıyordum. Kapıda kayarak, yere bitkin bir şekilde oturdum.Gözlerimi kapatıp derin soluklar aldım. "Oku!" dedi. "İlk sayfanın ilk cümlesini oku!"

Ellerimin titremesine rağmen dosyayı açtım. Korkak bir ses tonu ile okumaya başladım:

"ALTI KİŞİLİK ÇETE, GENÇ KADINA TECAVÜZ ETTİ. EVİNDE ÖLÜ BULUNAN A.A İNTİHAR MI ETTİ YOKSA ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?"

Cümlenin sonuna doğru sesim kısılmış, beynimde her şey bir yapbozun eksik parçaları gibi yerine oturmuştu. Ağzım yarı açık, gözlerim şaşkınlık ile açılmış bir şekilde kafamı kaldırıp karşımda duran bu yabancının gözlerinin tam içine baktım. Öyle sert, öyle dayanıklıydi ki duruşuyla 'ben yıkılmadım, yıkılmayacağım' imajı veriyordu.

Sakin bir ses tonu ile "Devam et." dedi. Başımı hüsranla önüme eğip, bakışlarımı tekrar yazıyla buluşturdum.

"Cinsel istismara uğrayan yirmi bir yaşındaki genç kadınla ilgili polise yapılan tek ihbar genç kadının ölümünden sonra bulunan intihar mektubuna bağlı olarak eşi M.A tarafından yapıldı. Olayın üzerinden on ay geçmiş olmasına rağmen ancak farkedilen ve izi sürülen bu haberde suçlular hala aranıyor!"

Derin bir iç çekti. "Peki, kim bu altı şanslı kişi?"

Soru sormuyordu, kelimeleriyle beni oynatıyordu.

"Anlaşılan cevabı bilmiyorsun. Olmaz ki böyle Aden, sınavımdan kalacaksın!" tehlikeli bir şekilde sırıttı.

"Öyleyse söyleyeyim. "Ali Mehmet Karaağaç, Mehmet Özdemir, Sinan Çakır, Bilal Kara, Zeki Akçay, Davut Solmaz."

İsimleri saymasıyla, aklıma kaçmadan önce odada gözüme çarpan dosyadaki isimler ve kan tüpleri geldi. Her bir kan tüpünün üzerinde bir isim vardı. 'Esra Akçay, Melike Solmaz, Ayça Kara.'

"Her gecenin bir sabahı, her günahın bir bedeli vardır Aden. Ancak kıyamet kopar, güneş doğmaz; günahların bedeli ödenir, bu savaş biter. Seni sona bırakmamın bir nedeni var, zamanla öğreneceksin. Yaşayarak öğreneceksin. Şimdi, serbestsin. İstediğin yere gidebilirsin. Ha unutmadan, her kaçışın başına bela almana sebep olacaktır."

Cebinden anahtarı çıkarıp bana doğru uzattı. "Dikkat et de kaybolma ormanda!"

Hışımla anahtarı elinden aldım. Kapıdan çıkar çıkmaz soğuk tüm bedenimi sardı. Elimdeki silahtan, dışarı çıktığımda bir yerlere atıp kurtulurum diye düşünürken bir yandan da bu ormandan nasıl sağ çıkacağımı düşünüyordum. Bu kulübede kalamazdım. Telefonumu elime alıp amcamı aramayı düşündüm. Ancak telefon çekmiyordu. Ümitsizce ormana doğru ilerledim. Son bir bakış için kafamı döndürdüğümde bakışlarının benim üzerimde olduğunu farkettim. Aramıza giren mesafe yüzünden sesinin tonunu yükselterek "Emin misin? Güzel bir ölüm yolu değil!" diye bağırdı. Sesinde alay ve kibir vardı. Hışımla önüme dönüp ilerlemeye devam ettim.

Güneş olmasına rağmen rüzgar onu dinlememeye and içmiş gibi esiyordu. Duruşumu düzeltip, çenemi dikleştirdim. Belki bugün öleceğim, gerçekler yüzünü bana göstermeden. Belki de yaşayacağım, sonu eksik bir kitap gibi.

Tam adımlarımı sıklaştırmıştım ki arkamdan bana doğru yaklaşan ayak sesleri tüm dikkatimi üzerine çekti. "Aslında, dışarıdan bakınca akıllı gibi duruyorsun." Benim durmamı bekledi. Gözlerimi dikip ne dediğinin umrumda olmadığını belirtmek istercesine sıkkın bir ifade ile yüzüne baktım. "Senin bir hayvan tarafından öldürülmene ya da soğuktan donmana izin vereceğimi mi düşünüyorsun? Ben seni yirmi altı senedir bekliyorum."

Kolumu kavradı, acı ile haykırdım. Sesimden korkup uçuşan kuşların kanat çırpma sesleri, yüreğimi hoplattı.

Gücümü toplayıp cılız kollarım ile göğsünden ittirdim. Bir an afallasa da kendini toparlaması saniyeler sürdü.

Kolumu bıraktı ve ellerini 'bir şey yapmayacağım' demek istercesine yukarı kaldırdı.

"Ben sadece anneme yapılanın intikamını alıyorum."

Okyanus gözlü adam, senin hiç için taşmaz mı? Akıtmaz mısın damlalarını göz pınarlarından? Çalkanmaz mı yüreğin? Nasırlaşmış ellerine saatlerce bakıp düşünmez misin intikamın, insanın vicdanını körelttiğini?

Cevapsız sorularla baş başa bıraktım zihnimi. Bildiğim tek doğruya odaklandım. Yaşamak uğruna bir şeyler feda ediliyorsa etmeliydim. İçimdeki fidanı yeşertecektim. Şimdi, bu uçsuz bucaksız ormanın bana sakladığı küçük bir umut ışığı var mıdır?

BALERİN∞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin