Bu seni özlediğim içindi (sarılırlar), buysa beni hiç ziyarete gelmediğin için! (dizini Stefan’ın kasıklarına geçirir)
***
Caroline damağında intikamın tatlı tadıyla can çekişen Stefan’a bakıyordu. Dudaklarını kahkaha atmamak için büzmüştü. Bu sıradaysa karşısındaki -galiba Stefan’ın yeni arkadaşlarıydılar- donup kalmış iki adama ve Stefan’a endişeli ve acıklı bakışlar atan kaltağa bakıyordu. Üstündeki durağanlığı atan kumral adam genç kıza yüzünde çapkın bir gülümsemeyle yaklaşır, kızın eldivenli elini parmakları arasına alır ve gözlerini kızın gözlerinden ayırmadan küçük bir öpücük kondurur. Genç kız bir an neye uğradığını şaşırır. Ufak bir yutkunmanın ardından uğultular arasından bir ses duyar:
-Ben Kol Mikaelson, siz de… Stefan’ın küçük kız kardeşisiniz anladığım kadarıyla, bana isminizi bahşeder misiniz?
Caroline elini tutan ince parmaklara baktı bir, sonra da yüzündeki sevimli gülümsemeyle onu süzen ışıltılı gözlere… En sonunda genç kız kendine gelir ve düşmüş gardını alarak tekrar silahlarını kuşanır. Elini tutan parmaklara rahatsız olduğunu belli eden bir bakış atarak sertçe elini çeker. Halbuki Tanrı biliyor saatlerce o şekilde durabilirdi. Sonra yüzünü hafifçe örten tüle şükrederek, çünkü kızaran yanaklarını gizliyorlardı, soğuk bir tonla kendini tanıttı:
-Tahmininiz doğru. Ben Leydi Caroline Forbes.
Bu sıradaysa Klaus hala başka bir alemde, kulağında yankılanan kelimeleri sindirmeye çalışıyordu. Öyleki Kol’un omzunu kendi omzuna geçirmesi olmasaydı hala gözlerini kilitlediği noktadan bön bakışlarını çekip güzel Caroline ile tanışamayacaktı. Ama omuz darbesinden çok Kol’un sözleriyle dünyaya döndüğünü söylememiz daha doğru olur.
-…(Omzunu geçirir ağabeyine) Kazık gibi dikilmesine aldırma hayatım, normalde şu anda göründüğü kadar (Klaus’u baştan aşağı süzer gözleri) aptal değildir. Ayrıca…
-Kol!
Bu sırada genç kız Kol’un söylediklerine gülmemek için zor tutuyordur kendisini. Bir yandan da ne kadar çok Damon’a benzediğini düşünüyordu. Zaten hep ağabeylerine benzeyen bir adamla evlenmek istememiş miydi?
Tanrım! Ne diyorum ben? Kendine gel, bu kadar çabuk kaptıramazsın kendini! Bir tebessüme tav olamazsın Care! Üstelik daha dün nişanlını kaybettin.
-Ben Westmoreland Dükü Lord Niklaus Mikaelson leydim.
Bu sırada bir iki dakika önce Kol’un parmaklarını ve dudaklarının gezdiği yerde bu ahmağın elleri ve dudakları dolaşıyordu.
-Memnun oldum dük hazretleri, ben de Leydi Caroline Forbes. Anladığım kadarıyla daha önceki söylediklerimizi pek duyamadınız.
-Affedersiniz anlayamadım.
-Demeye çalıştığım, zaten lordum (Kol’u gösterir) sizi ve beni tanıştırmıştı, ama siz başka düşünceler içerisindeyken fark edemediniz, sanırsam.
Klaus bir an utandığını hissetti. Resmen küçük bir kız çocuğunun önünde rezil olmuştu. Tam ne diyeceğini bilemediği bir noktadayken, imdadına Bekah yetişir:
-Ben de Leydi Rebekah Mikaelson güzelim.
Diyip Stefan’ın kız kardeşine kocaman sarılır.
-Stefan senden o kadar çok bahsetti, yeni tanışmamıza rağmen seni tanıyor gibiyim, eminim çok iyi anlaşacağız.
Rebekah sevimli görünmeye çalışarak, yüzüne yapay bir gülümseme yerleştirir. Caroline ise hala bu yakın davranışın şokundadır. Bir de uzun süredir Stefan ile birlikte zaman geçirdiklerini anlamanın verdiği kıskançlıkla Rebakah’ya sinirlenmiştir. Kaba olmamaya çalışarak, lakin iğneleyici bir tonda:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızının Her Tonu (Yarım kalmıştır.)
FanfictionEski zamanlarda geçen maviliklerde kaybolan bir klaroline masalı...