Çalan Rolling Stones şarkısı ve içinde bulunduğu ortam bir araya gelince, rahatlıkla bir klipten kesit olabileceğini düşündü. Eski benliğinden arınma yolunda attığı enteresan adımlardan biriydi şüphesiz dövme yaptırma kararı. Ortalama birkaç ay öncesine kadar derisine işlenecek onlarca iğnenin hayali bile kızın midesini ağzına getirmeye yeterdi, oysa şimdi ne de çok şey değişmişti. Mühim olan geçen zaman değil, yaşananlardı. Onca olayın ardından her şeye yeniden başlama kararı almak, kendisi için de şaşırtıcı olmuştu. O zamanlar ayağa kalkma fikri bile benliğinden öyle uzaktaydı ki, Masal'ın o düşünceye ulaşması bile imkânsız gibiydi.
Önündeki dergilerden birine uzanırken, oturduğu siyah deri koltuktan çıkan garip sesler şükürler olsun ki yüksek müzik sesinden mütevellit işitilmiyordu. Dergi envai çeşit dövme modeliyle doluydu. Aklında çoktan bir motif belirlememiş olsaydı şayet bunlardan birini yaptırmayı düşünebilirdi. Yaptırmak istediği gül, sıradan bir gül değildi elbette. Özellikle dövme de siyah, gri ve beyaz renklerinden başka renk kullanılmamasını isteyecekti. Masal renkleri bir şekilde karakterinin gelişim evreleriyle özdeşleştirmişti. Dibe vurduğunu hissettiği an, aslında yepyeni bir başlangıçtı. Bir dip daha olmadığını fark edip, her şeyin sonunda olduğunuzun farkına vardığınız da ölme zamanınız gelmiş oluyordu. Bedenen gözleriniz sonsuza dek kapanmıyordu belki, ancak ruhunuz ve yüreğiniz uzunca bir süreliğine kendilerini size ve dış dünyaya tamamen kapatıyorlardı. Yaşarken ölmek dedikleri şey şüphesiz şu son birkaç ay içinde yaşadığı lakin hiçbir şey hissedemediği zaman zarfıydı. Bomboş hissetmişti. Hakikaten ruhundaki tüm enerjinin emildiğini ve benliğine dair hiçbir şey kalmadığını görmüştü. Kendine itiraf etmekten nefret ettiği şeylerle derinlemesine bir savaş vermiş ve bu kez dünyasına kimseyi almamıştı. Pek az yemek yemiş, neredeyse hiç konuşmamıştı. Şehir kütüphanesindeki görevli dışında doğrudan kimseyle iletişime bile geçmemişti. Kendini bir sürü farklı konuya adamış, her biri üzerine bitmek bilmeyen araştırmalar yapmıştı. Gerçeklik algısını yitirene dek uyanık kalmış, göz altlarındaki morluklar simsiyaha çalana dek uykusuzlukla savaşmıştı.
İçlerinde öyle bir gün vardı ki genç kız artık bir şeylerden yakınmayı ve kendine acımayı bırakıp kendisi için bir şeyler yapma kararı almıştı. Dünya onun hayal ettiği gibi bir yer değildi. Kitaplarından başını kaldırıp, gerçek dünyayla yüzleşmek durumunda kaldığında gerçekler ardı arkası kesilmeyen ruhsal buhranlara sürüklemişti kızın naif bedenini. Yalnızca fiziksel olarak yorulmakla kalmamış, ruhunun binlerce parçaya ayrılışını da muazzam kalp kırıklıkları eşliğinde yaşamak durumunda kalmıştı. Hayatındaki renkleri kaybetmeye başladığında, güneşinin önünü hiç dağılmayacakmışçasına kaplamış olan bulutlar hiç de dikkatini çekmemişti. Bir şeyleri daha erken fark edebilmiş olsaydı, dış dünyaya ilişkin sorunlara yanıt aramaktan evvel kendi benliğindeki belirsizlikleri netleştirirdi.
Hayata karşı gereğinden fazla cesurdu. Kaybedeceğini bildiği bir kumar masasına oturmuş, öylece sonun gelmesini bekliyordu. Zihni dışında, gerçek dünya da gereksiz bir koşuşturmaca içindeydi belki fakat insan kendi içsel muhakemesini yapamadığı, önce kendini yenmediği müddetçe benliğinin kapıları dünyaya çıkmıyordu işte. Bunca yıl sıkıştırıp durduğu ruhu, özgür kalabilmek için çırpınıyordu adeta. İzlediği filmden bir replik belirdi motifler arasında. ❝Yenıden başlamak, legodan bir ev yapmaya benzer, ❞ Mantığının yıllardır kıza anlatmaya çalıştığı şeyi, filmden bir kesit nasıl da güzel özetlemişti. ❝Yenisine başlamak için, öncekini parçalamanız gerekir.❞ Önceden hiçbir anlam ifade etmemiş bu replik, nasıl da aklına kazınmıştı meğer.
Artan kalabalık, beraberinde zerre kadar hoşlanmadığı sigara kokusunu da getiriyordu. Ciğerlerine doldurmak istemediği bu berbat kokuya maruz bırakılıyor olması hiç de adil değildi. Dışarı da tüttürme şansları varken, neden burnunun dibine kadar gelip de bunu yapıyorlardı ki? Mekan büyük olmamasına rağmen, alabileceğinden daha fazla insanı sığdırmıştı içine. Dövmeciye üzülüyordu aslında. Adamın bu insanların gürültüsüyle başa çıkma biçimi son ses açtığı müziğiydi. Metal ağırlıklı bir çalma listesi beklemişti oysa başını ağrıtacak herhangi bir şarkı çalmamıştı. Dergiyi bırakmak için eğildiğinde, başına saplanan muazzam ağrıyla sarsıldı. Yüzünü buruşturdu ve her daim çantasında taşıdığı ağrı kesiciyi, ağrısını hemen dindireceğini umarak enteresan bir biçimde tek sefer de yuttu. Normalde bunu başaramazdı. Ya yutkunmadan evvel dilinin gerisine yapışırdı, ya da damağında asılı kalırdı. Çoğunlukla ağzında bıraktığı iğrenç tat yüzünden istifra ederdi, şu an böyle bir şey yaşamadığı için kendini dünyanın en şanslı insanı sayabilirdi.
''Annen ya da baban yanında değilken burada olman tuhaf.''
Başını kaldırıp sesin sahibine baktığında şaşırmıştı. Siması aşina olmadığı gibi, daha önce karşılaşmamış olduklarına da emindi. Genç kız başını sağa sola çevirip, kendisiyle konuşulup konuşulmadığını teyit etmeye çalıştı.
''Doğru tahmin, seninle konuşuyorum.''
Oğlanın yüzünde muzip bir sırıtış belirirken, yanaklarının kızardığına emindi. Her ne kadar bambaşka biri olup, yeniden doğuş felsefesinde ilerliyorsa da bu kıpkırmızı olma sorunsalına çözüm getirememişti. O kadar küçük görünüyor olamam, keşke makyaj yapmış olsaydım âh. İnsan en azından bi' rimel sürerdi zaten sanki bakkala kadar gidip geri dönecekmişim gibi.
''Birazdan morarmaya başlayacağından korkmaya başladım. Şaka yapıyordum. Ortama öyle yabancı duruyorsun ki ister istemez sormak istedim. Ürkek bir ceylan kurtlar sofrasında gibi.''
Yaptırmak istediği dövme bunca anlam ifade etmeseydi şayet oğlanın dediği gibi burada olmazdı. Böyle mekânlar hiçbir zaman kıza tekin gelmemişti. Tabularını yıkma yolundaki ilk adımı başarıyla tamamlamasına dakikalar kalmıştı.
''Ne yaptırmaya geldin peki? Yıldız mı? Yoksa tatlı, şirin bir kalp mi? Belki kalıcı makyaj? Dış görünüş her şey olmasa bile çok şey hakkında ipucu verir. Yapboz gibi. Mutlaka eksik parçalar vardır, fakat resim çoktan oluşmuştur.''
Tanımadığı insanların, kendisiyle böyle laubali konuşması hoşuna gitmediği gibi genç kızın sinirlerini kaldırıyordu. Dış görünüşüyle yargılanmaktan hoşlanmazdı. Anlamsızca insanları etiketlemek, ağır suçlardan biri sayılmalıydı kıza göre. Zîra verebileceği hasar, normal bir suçun meydana getirdiğinden daha hafif değildi. Şu an yaşadığı durum bunu örneklendirmeye yetecek kadar derin olmasa da, geçmişinde şahit olmak istemeyeceği olaylara tanıklık etmiş ve özellikle düşünülmeden söylenen sözlerin açtığı yaraları yeterince yakından görmüştü. Ürperdi. İnsanların her şeye bu denli yüzeysel yaklaşıyor olması, kalabalık içinde neden yalnız hissettiği sorusuna cevap olmaya bir hayli münasipti. Bu düşünce yapısı bir gün yıkılırsa, dünyanın çok daha güzel bir yer olacağına kefildi. ❝Ben size üstün insanı öğretiyorum. İnsan alt edilmesi gereken bir şeydir. Onu alt etmek için ne yaptınız?❞
''Benim görünüşüm bittabi değişebilir. Senin düşünce kalıpların içinse aynısını söylemek maalesef ki imkânsız.''
Dövmeci nihayet kendisini çağırdığında, kendinden emin bir şekilde doğruldu.
''Başkalarını değerlendirmeden evvel, kendi mentaliteni değiştirmeye bak. Görüyorum ki peşinhükümler, düşünme yetini gölge de bırakmış.''
Eski Masal olsa muhtemelen suskunluğunu korur, söylenen her şeyi içine atar fakat dışarıya bunu asla yansıtmazdı. Oysa şimdi susmamıştı. Susmak yenilişti, susmak vazgeçişti. Öğrenmişti. Yeni benliği, evvelinde idrak edemediği her şeyi anlamış vaziyette tam donanımlı olarak dünyanın karşısındaydı.
❝Şu göğüs kafesimi genişleten umudum var oldukça,
Güzel günlere olan inancım hiç bitmeyecek.❞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
Novela Juvenil"Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmak zorundasınız. Nasıl yeniden doğmak isteyebilirsiniz ki, önce kül olmadan?" -Nietzsche