Sonunda havaalanında olduğum için çok heyecanlıydım.Ayrıca ilk defa uçağa binecek olmanın da korkusu vardı.Oldukça sıkılmış bir şekilde beklerken biraz müzik dinlemenin beni rahatlatacağını düşünerek kulaklıklarımı taktım.Demi'nin müthiş sesi beni biraz olsun sakinleştirmişti.Yaklaşık beş dakika sonra saatime baktığımda uçağın bir iki dakika içinde kalkacağını gördüm ve yerimden kalktım.
...
''Bayan şükürler olsun uyanabildiğiniz Londraya inmiş bulunmaktayız '' dedi ve önümden geçip gitti ultramini etekli hostes kız.
Uçaktan indim ve valizimi aldım.Havaalanının büyük kapısından geçerken etrafı incelemeye başladım.Birbirine sarılan sevgililer, anne ve babalarıyla sarılanlar..
Dışarı çıktım ve valizimi sağ tarafımda bırakıp kol çantamdan gözlüğümü çıkardım.Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım.Sıkıntıyla nefesimi üfleyip valizimin üstüne oturdum.Telefonumla uğraşırken siyah bir limuzin önümde durdu ve içinden takım elbiseli bir adam çıktı.Gözlerim irice açılırken adamın elindeki beyaz kartonu gördüm.Arabanın önünde durup kartonu açtı.Kartonda ''Merry Brooks" yazınca ayağı kalktım.Ve valizimi alıp adamın yanına doğru ilerledim.
"Merhaba Merry benim." deyip gülümsedim.
"Merhaba bayan Brooks lütfen binin" deyip arka kapıyı açtı ve valizimin demirini alıp bagaja doğru sürükledi hızla bagaja attı.Arabaya bindim ve gözlüğümü çıkardım.Adam hızla arabanın etrafında dolanıp sürücü koltuğuna oturdu ve şu mükemmel arabayı çalıştırdı.
"Sizi çalışacağınız bara götüreceğim"
"Tamam teşekkür ederim" deyip gözlerimi dikiz aynasından bana bakan mavi gözlerden çektim.Ve dışarıya bakmaya başladım.Londra gerçekten mükemmel bir yerdi.Sokakları, yapıları,aksanları ve ahh Tanrım tabiiki oğlanlarıı ...
Yaklaşık 20 dakika sonra büyük tabelanın üstünde yazan "Trouble" yazısıyla gözlerim irileşti.Limuzin bu büyük ihtişamlı barın önünde durdu.Hemen arabadan indim.Tanrım burası kusursuz görünüyordu.İrlandadaki çalıştığım yerden daha büyük tamam yine ''Trouble" da çalışıyordum ama burası 10 katı büyüklükteydi.Mavi gözlü şoför valizimi alıp yanıma geldi.Ben bir elimde gözlük diğer elimde telefon kolumda sallanan çantamla durmuş Trouble'ın ihtişamına bakıyordum.
"Hadi efendim içeri girelim"
"Ta-tabi girelim" kekelemiştim.Vay canına ağzım hala 'o' şeklinde gözlüklerimi saçlarımın arasına iterek yürüyordum.Kapıda iri yarı adamlar vardı.Simsiyah gözlüklerin ardından gözleri görünmüyordu.Boyları nerdeyse benim iki katımdı.Mavi gözlü şoförün ardından yürürken, korumalar "hoşgeldiniz efendim" diyerek bize pardon bana selam verdiler.Oldukça tırsmıştım ama yeni mekanıma alışmalıydım.İçeri girdiğimizde beklediğimin de üstünde bir yerle karşılaştım.Etrafımı incelerken bir yandanda 'Vay canına' 'Oh Tanrım' gibi sesler çıkarıyordum.Asansöre bindikten sonra barın üstünde bir restorantın ve onun üstünde de bara ait bir hotelin bulunduğunu öğrendim.
"Efendim buyrun" dedi mavi gözlü şoför.Başımı uzun koridordan ona çevirince bir kapı açtığını gördüm.
"Odanız burası bu da oda kartınız"
"Teşekkürler" diyip nazikçe gülümsedim.
Oda kartımı ve valizimi alıp içeri girdim.Krem rengi odanın tam ortasında kocaman çift kişilik yatak ve yatağın yanında küçük komidinler ,yatağın tam karşısında bir gardolap ve yatağın sağ tarafında da bir makyaj masası vardı.Çok şık bir odaydı.Çantamı yatağın üstüne fırlattım ve odada bulunan pembe kapıya doğru ilerledim kapıyı açtığımda gördüğüm şey çenemi yere düşürecek kadar açtı.Şaşkınlıkla jakuziye doğru ilerledim ve sevinçle el çırptım.Harika bir banyoydu.Kendimi içeri geçip yatağa fırlattım."Seni seviyorum Londra" diye küçük bir çığlık attım.Ve gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MY HARRYTALE
FanfictionYeni bir başlangıç oluşturmak için geldiği Londra'da Harry Styles'ın kafasında yanlışlıkla bira şişesi parçalayan Merry ile tanışın.Peki Merry bu hatanın bedelini nasıl ödeyecek kariyerini kaybedip Harry Styles'ı başına bela alacak yoksa tam tersi k...