1

31 5 3
                                    

"Sakın Demir!" Ocak ayının ortasında iskelenin kenarında Demir sinsi sinsi bana doğru yaklaşıyordu ve ben biraz daha adım atarsam denize düşecektim. "Demir gelme!" Bir anda bana doğru koşmaya başlayınca ben de öyle orangutanın trene baktığı gibi öylece kaldım. (evet orangutanı ben uydurdum.) Her şey o kadar hızlı gelişti ki ben ne olduğunu anlamadan kendimi buz gibi suyun içinde buldum. "Allah senin tependen baksın Demir! Sevgilin yarı at yarı insan olsun, sürekli seni tepsin inşallah Demir! Öldüreceğim seni!" Dudaklarım titrerken yaratıcı beddualarımı sıralıyordum. Tabi Demir ise karnını tuta tuta gülüyordu. Sudan çıktığımda sırtımda bir havlu hissettim. Berk ya. Bu çocuk cidden benim kardeşimdi. "Sağol kardeşim. Sen de olmasan..." Berk gülerek elini koluma sürterek beni ısıtmaya çalıştı. O sırada gözüme karşımızdaki bankta bize bakan bir çocuk çarptı. Gözlerini benim üzerime dikmiş, yüzünde alaycı bir ifade vardı. Sanki gülmekle gülmemek arasında kalmıştı ve son saniye kararını gülmemekten yana kullanmıştı. "Ece!?" Korkuyla adımı söyleyen kişiyi duyunca gözlerimi çocuktan çekip Asya'ya çevirdim. "N'oldu sana?" Gözlerimi kısıp Demir'e bakarak "Demir'e sor." diye tısladım. "Neyse ne. Ocak ayının ortasında donacaksın. Sonra hasta olup benim başıma kalacaksın. Yürü, düş önüme." Berk'in söylediği şeyle her ne kadar içimden 'tamam abi' moduna bağlasam da dışımdan sadece başımı olumlu anlamda sallayıp hala kahkaha atan Demir'in yanında yürümeye başladım. Berklerin evine geldiğimizde hızlıca kapıyı çaldım. Donmaktan ölmemi kimse istemezdi sonuçta. Kapıyı Gülçin teyze açınca gülümseyip uçarak Berk'in odasına gittim ve yorganın altına girdim. Birkaç dakika sonra Asya ve Berk odaya girince Berk'in Demir'i kovduğunu anladım. Berk cidden korumacı bir çocuktu. Özellikle de Asya ve bana karşı. Demir de bizi korurdu tabi ama bazı şebeklikleri Berk'in bizi ondan da korumasını sağlıyordu. Asya yatağa oturmuş telefonuyla uğraşırken Berk de bana burada bıraktığım kıyafetlerden bir tayt ve Berk'in olduğunu bildiğim gri bir sweetshirt getirdi ve beni giyinmem için odadaki tuvalete yolladı. Hızlıca üzerimdeki ıslak şeyleri çıkarıp kuruları üzerime geçirdim. Islak saçlarımı umursamadan tekrar diğerlerinin yanına döndüm. Odaya döndüğümde Berk elinde siyah bir havluyla bej rengi koltukta beni bekliyordu. Salak saçma sırıtarak önündeki koltuğa oturdum. Berk de havluyla saçımı kurulamaya başladı. "Kesin hasta olacaksın Ece." Hemen savunmaya geçtim. "Ben ne yaptım ya? Demir yüzünden. O attı beni denize!" Berk kendi kendine "Bir elime geçireyim o eşek sıpasını..." diye söylenirken dikkatimi telefonuna sırıtarak bakan Asya çekti. Yanımdaki küçük yastığı kafasına atıp "Ne sırıtıyorsun kızım sen sabahtan beri?" diye bağırdım. Asya beni duymadı ve telefonuna bakarak sırıtmaya devam etti. "Alooooooo! Dünyadan Asya'ya dünyadan Asya'ya! Beni duyabiliyor musun Asya?" Sonunda dikkatini çekmiştim hanımefendinin. "Ha? Efendim?" Berk saçımdan havluyu çekince ona öpücük atıp yatağa, Asya'nın yanına, gittim. "Sen ne yapıyorsun bakalım o telefonda?" Hızla telefonu elinden çekip koşarak kendimi tuvalete kapattım. Asya kapıyı yumruklarken ben mesajları sesli bir şekilde okumaya başladım bile. "Akşam buluşuyor muyuz güzelim?" "Ece aç şu kapıyı!" "Nereye götüreceksin beni?" O yumruklarını hızlandırırken ben de sesimi yükselttim. "Özel bir yere." Okuduğum şeyi sonradan fark edip gözlerimi büyüttüm. "Özel bir yere mi?! Asya bu kim?" Kapıyı birden açtığımda az kalsın Asya'nın yumruğunu yüzüme yiyordum. O bana hafif bir korkuyla bakarken ben onu hiç takmayıp elimde onun telefonuyla yatağa doğru ilerledim. Berk ise kaşlarını kaldırmış bizi izliyordu. "Kızım kim bu söylesene!" Asya oflayarak yatakta yanıma oturdu. "Ya dün spor salonunda tanıştık. Çok tatlı bir çocuk. Numaramı falan istedi. O zamandan beri konuşuyoruz." "Akşam o çocukla hiçbir yere gitmeyeceksin." Asya hemen bana döndü. "Ya niye ya?" "Ne demek niye? Çocuğu doğru düzgün tanımıyorsun bile! Gitmiyorsun. Konu kapanmıştır." Asya gözlerini devirdi. "Sanane ya! Sevgilim misin abim misin? Bir saat sonra Poyraz beni almaya geliyor ve ben de onunla istediği yere gidiyorum." Salaktı bu kız ya. "Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun?! Ne biliyorsun çocuğun sana bir şey yapmayacağını?" Asya oflayarak ayağa kalktı. "Yarın okulda görüşürüz gençler. Benim hazırlanmam lazım." İkimizden de cevap beklemeden gidince arkasından "Ne bok yersen ye!" diye bağırdım. En iyi arkadaşımın başına bir şey gelmesini istemediğimden bütün gece uyuyamayacaktım. Harika. Berk ile saf saf birbirimize bakarken çalan telefonum olmayan büyüyü bozdu. "Aşkım?" "Ece neredesin sen?!" Tuğçe'nin sinirli sesiyle kaşlarımı çattım. "Berklerdeyim. N'oldu ki?" Bir anda sinirli ses tonu aşırı derecede üzgün bir ses tonuna geçince iyice meraklanmaya başladım. "Ece eve gelmek isteyebilirsin." "Tuğçe bir şey mi oldu? Ayrıca senin bizim evde ne işin var?" Bir şeyler dönüyordu ve benim bundan haberim yoktu. "Çağla..." Tamam bu isimden sonra daha çok sabredemedim ve telefonu kapatıp odadan çıktım. Berk'in arkamdan geldiğini duyabiliyordum. "Ece n'oluyor?" Berk uzun adımlarıyla bana yetiştiğinde ben koşmaya başladım. Evimiz Berklere çok yakındı. Beş dakika sonra dış kapının önündeydik. Kapımızdaki güvenlik bizi hemen içeri almış sonra tekrar boş sokağa dönmüşlerdi. Birkaç kez kapıyı yumrukladıktan sonra kapıyı Aslı teyze açtı. "Aslı teyze Çağla nerede?" Aslı teyze odamda olduğunu söylediğinde salondaki sesleri umursamayıp koşarak merdivenlerden yukarı çıktım. Berk de arkamdan... Odama girdiğimde gördüğüm manzara anlık bir kalp krizi geçirmeme neden oldu. Üç yaşındaki kardeşim Sinan, Tuğçe'nin kucağında ağlıyor, Demir ise altı yaşındaki kardeşim Çağla'nın önünde eğilmişti. Direkt Demir'in yanına gittiğimde Çağla'nın küçük eline bir şey sardığını fark ettim. "N'oldu burada?!" Demir ve Sinan dışında herkes bana dönmüştü. Sinan hala ağlıyor, Demir ise Çağla'nın elini sarmayı bitiriyordu. Çağla'nın elinin işi bittiğinde koşarak bacağıma sarıldı ve ağlamaya başladı. Onu hemen kucağıma alıp saçlarını okşamaya başladım. Saçlarıyla oynayınca hemen uyurdu. Tıpkı benim gibi. "Biri bana ne olduğunu anlatabilir mi? Salondaki sesler ne? Ve Çağla'nın eline n'oldu?" Çağla'nın nefesi düzene girdiğinde onu yatağın boş kısmına yatırıp ben de ayaklarının ucuna oturdum. "Anlatacak mısın artık?" Tuğçe derin bir nefes alıp hala ağlayan Sinan'ı Demir'e verdi ve beni sürükleyerek odadan çıkardı. Annemlerin odasına girdiğimizde de kapıyı arkamızdan kapattı. "Bak... Ben seni görmeye geliyordum. Kapıyı çaldığımda kapıyı Aslı teyze açtı. Bana Selin teyzeyle Alp amcanın çok kötü kavga ettiğini, eşyaları falan kırdıklarını söyledi. Ben de koşarak salona gittim. Salonda kavgadan ziyade dikkatimi Çağla çekti. Yere düşmüş bir şekilde ağlıyordu. Yanına gittiğimde elinden akan kanı fark ettim. Kırılan bardağın üzerine düşmüş. Ben de ne yapacağımı bilemeyip Demir'i aradım. Zaten yakındaymış hemen gelip Çağla ile ilgilenmeye başladı. Biliyorsun Çağla resmen ona tapıyor. Sonra tam senin odana girecekken Sinan'ın odasından ağlama sesleri geldi. İçeri girip onu da yanıma aldım. Sonra da seni aradım işte. Gerisini biliyorsun. Hala da kavga ediyorlar." Alt tarafı üç saattir yoktum. Tamam çok az bir süre değildi ama bu kadar olay yaşanması için az bir süreydi. "N'oldu bunlara ya?" Kendi kendime söylenip odadan çıktım ve merdivenleri indim. Salona girdiğimde az kalsın kafama bardak yiyordum. Kafamı eğmesem o bardak duvarda değil, kafamda kırılacaktı. "Ya siz ne yapıyorsunuz!? Hadi beni geçtim küçük çocuklarınızın ne halde olduklarından haberiniz var mı?" İkisi de birkaç saniye bana bakıp tekrar kavgalarına döndüklerinde kaşlarımı çattım. Ulan ben daha bu sabah bunları mutfakta öpüşürken yakalamıştım. N'olmuştu şimdi? "Ece bırak. Sen karışma. Bırak aralarında halletsinler." Kolumu tutan Berk'e hayretle baktım. "Halletsinler mi? Sence şu an halledebilecek gibi mi duruyorlar!?" Beni takmayıp kolumdan tutarak odama götürdü. İçeri girdiğimizde Çağla ve Sinan uyanmıştı. Çağla Demir'in kollarında ağlarken Tuğçe de Sinan'ın saçlarını okşuyordu. "Kuzucuklar?" Demir çağlayı bırakıp bana sarılmasına izin verirken Tuğçe de Sinan'ı diğer koluma bıraktı. İkisi de göğsümde ağlarken ben de kollarımı sıkılaştırıp ağlamamak için gözlerimi tavana diktim. Hayır, kardeşlerim bu haldeyken ağlamayacaktım.

SELAMMMMM🙃 UMARIM İLK BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNİZDİR. DAHA ÖNCE DE SÖYLEDİĞİM GİBİ BU BENİM UZUN ZAMANDIR YAZDIĞIM İLK HİKAYE VE İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ YAZMAYA ÇALIŞIYORUM. HEPİNİZ ÇOOOOOOOOOOOOOOK SEVİYOR VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM😉
~Bu arada multi Ece ve Asya~

KARADAKİ DENİZ KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin